Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı kayyum sürecini Tele1’e değerlendirdi. Mızraklı, "Bu hepimizin mücadelesi olmalı. Ya daha özgür, demokratik yarınları birlikte öreceğiz ya da karanlık bir tünelde kalacağız" dedi.
Evren Özalkuş’un sunduğu Ana Haber Bülteni’ne canlı bağlanan Adnan Selçuk Mızraklı, "Şunu çok net ifade edebilirim ki bu soruşturmaların hepsi benim milletvekilliği dönemimde ve başvuru yaptığım dönemde de sabit olan soruşturmalar ve bunlarla ilgili bu dönemde bana bir kere bile soruşturma evrağı gelmedi. Dolayısıyla bir kenarda susalım günü geldiğinde lazım olduğunda kullanırız diyerek oluşturulmuş gerekçeler diyebiliriz" dedi.
Mızraklı'nın sürece dair açıklamaları şöyle oldu:
'EŞBAŞKANLIĞI SUÇ UNSURUNA DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR'
Diğer yandan gerekçe olarak gösterdikleri eş başkanlık kavramı ise, gerek Türkiye demokrasisi açısından gerekse Türkiye'nin yaşamış olduğu temel sorunlardan biri olan kadın sorunu ve cinsiyet eşitliği açısından ileri demokrasi örneği olan bir sistemdir ve seçimler boyunca yıllardır bütün söylemlerimizde bütün çalışmalarımızda bunu bu temelde ifade ettik. Esasında diyelim ki bizim Diyarbakır'dan almış olduğumuz yaklaşık 600 bin oy bir anlamda size bu paradigmanın bir karşılığı olarak verildi. Bunların da yarısı kadındı zaten. Gerek seçmen iradesine ve tutumuna gerekse siyaseten ortaya koymuş olduğumuz o meteforun toplumsal ve siyasal karşılığı gereği bu süreç bu şekilde çalıştı. 31 Mart Seçimlerinde beraber seçildiğimiz eşbaşkanımız KHK'lar gerekçe gösterilerek de mazbatası verilmedi. Şimdi böyle bir ortamda çok defa tartışmışızdır yani bu AKP, MHP rejimi ciddi anlamda kadın korkusu yaşıyor. Bunun da en çarpıcı görüntülerinden bir tanesi burada eşbaşkanlık uygulamasını yani esasında bir çok demokratik çevrelerin taktir ettiği bu eşbaşkanlık uygulamasını adeta suç unsuruna dönüştürmüş olmasıdır.
'KAYYUM ANLAYIŞI İSRAFI PEKİŞTİRİYOR'
Biz kendimizi seçmen iradesine borçlu hissederek ve onların hakkı ve o payları olan bir takım değerleri kullanırken de en yüksek hassasiyeti gösteren bir noktadan ve en geniş katılımcı kolektif biçimlerle kararlaştırmalarımızı yaptık şimdi kayyım sistemi zaten halk iradesine rağmen, halk iradesine rağmen olan bir sistem dolayısıyla onların böyle bir kaygıları pekişmiyor dolayısıyla o zayıf yaklaşımların da belediye kaynakların nasıl har vurup harman savurduklarının ülke kaynaklarının nasıl israf edildiklerinin örnekleri çok açık bir şekilde Türkiye'de çıktı. Bunların hepsi çok açık bir şekilde deşifre edilmiş olmasına rağmen yeniden kayyum atamak belki bir takım çevrelere rant veya yeniden peşkeş çekmeyi sağlayabilir ama bundan halk kaybeder ekonomi kaybeder bütçe kaybeder. Dolayısıyla biz görevi devraldığımız günden itibaren yeniden israf olmayacak şekilde savurganlık olmayacak şekilde kara delikleri olmayacak şekilde başladık. 3 buçuk tirilyonluk borç ödedik.
SANDIK DARBESİ ZATEN 31 MART'TA YAPILDI
Evet bu bir sandık darbesidir zaten 31 Martta da yapıldı. Ama bugün artık seçmen iradesine 31 Martın ortaya çıkarmış olduğu sonuçlara orada konulan politik üstada ve 23 Haziranda çok daha büyük bir itiraza dalgaya dönüşerek İstanbul seçimlerinde 800 bin oy gibi bir sonuca dönüşmesi birilerini çok rahatsız etti. Bu şekilde rövanş almaya çalıştılar.
'TÜRKİYE CİDDİ BİR AHLAK TESTİNDEN GEÇİYOR'
Hepsinin ötesinde anayasa değerleri, seçim yasaları, seçmen iradesi gibi kutsanmış hukuk sisteminde bir durum bile bugün alaşağı edilmiş durumda. Türkiye ciddi bir ahlak ve vicdan testinden adalet testinden geçmekte. Bütün demokrasi çevreleri bütün sivil toplum basın bu konudaki duyarlılık ölçeği ile adeta bir turnusola yatırılmış durumda umuyorum, diliyorum bundan sonraki günler umut büyüsün Türkiye daha iyi günlere adım atabilecek yol yürüyebilecek bir tutumu izlesin ama bu mevcut adım talihsiz ve demokrasi değerleri açısından da bir kara leke olarak kalacak.
Demokrasi mücadelesi sabır kararlılık erdem ve inanç veren bir mücadeledir ve biz demokrasinin sınırları çerçevesinde itirazımızı elbette yükselteceğiz hukuk çerçevesinde de bu sürecek ama güçlü bir kamusallığın bu sürecin dermanı olacağını düşünüyorum. Yarınlara karşı sorumluluk hissi olan herkesin ne yapmalıyız sorusunu kendisine sorması gerekiyor. Bu hepimizin mücadelesi olmalı. Ya yarın daha özgür demokratik yarınları birlikte öreceğiz ya da karanlık bir tünelde kalacağız.