Sadece ülkemizde değil, neredeyse tüm dünya çapında politika çekinilen bir alandır. Hemen herkes politik alandan çekinir ve çevresindekilere de politikaya karışmamasını salık verir. Bu, politik alanın rekabet, şiddet, entrika, dolap ve tezgâh dolu olmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası, politik alanda hemen her türlü araç ile çalışılmaktadır. Güç ve iktidar istenci için, en azından bu yaygın veya hakim politika anlayışına göre her şey mübahtır. Bu durum politik alanda çıkar kavgalarının gerekirse ''ölüm-kalım'' meselesi haline getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Doğal olarak, içine girilen veya kararlaştırılan politik yönelimler aynı zamanda kimin çıkarlarının gerçekleştirileceğine ve kimlerin çıkarlarının gerçekleştirilmesinin gündemden kaldırılacağı anlamına gelmektedir.
Fakat eşyanın doğası gereği hiç kimse de politikasız yapamaz. Korkunun bir faydası yoktur. Çünkü ta binlerce yıl önce Aristoteles’in belirttiği gibi insan toplumsal varlıktır ve politika, tarihte karşılaştığımız hangi biçimini alırsak alalım, doğrudan söz konusu toplumsallığın şekillendirilmesiyle ilgilidir. İnsan toplumsal varlığına şekil vermeden ve belli bir örgütsellik kazandırmadan toplum olarak bir arada durması mümkün olamaz. Aksi durumda Thomas Hobbes’un uyardığı ve insan için bir olmak ya da olmamak durumu olan herkesin herkese karşı savaşı baş gösterir.
İnsanın zorunlu olarak toplumsal bir varlık olduğuna dair belirlemesini Aristoteles basit bir gözleme dayandırıyordu. İnsan insan olduğu ve insan kaldığı sürece toplumun dışında var olamamaktadır. Zira hiç kimse kendi kendine yetememektedir ve canlı bir varlık olmasından kaynaklanan çok yönlü gereksinimlerini gidermek için başkalarının yardımına ihtiyaç duymamaktadır. Aristoteles’in belirlemesi, Farabi’nin sıkı bir hiyerarşik ilişkiler bütünü olarak tasarladığı ideal devlet teorisine de temel oluşturur. Farabi, insanın toplumsallığını temellendirmek için, Aristoteles’te kozmolojik bir kavram olan ve 18. yüzyılda tarih felsefesini temellendirmek için Rousseau’nun içeriğini köklü bir şekilde yeniden tanımlayarak başvurduğu mükemmelleşme kavramı ile çalışmaktadır. İnsan doğadan verili yapısı gereği mükemmelleşmek isteyen ve mükemmelleşmek zorunda olan bir varlıktır ve insan “mükemmelliğine ancak birbiriyle yardımlaşan birçok insanın bir araya gelmesiyle ulaşabilir.”. Fârâbi’ye göre, “İnsanların her biri sözü edilen insanın özel bir ihtiyacını karşılar.”. Ancak “Toplumun bütününün bu katkısı sonucunda herkesin varlığını devam ettirmek ve mükemmelliğe erişmek için muhtaç olduğu şeyler sağlanmış olur.”.
İnsanın zorunlu olarak toplumsal bir varlık olduğunun basit gözlemin ötesinde kanıtını, 18. yüzyılda Adam Smith, insanın doğal kuruluşuna dair derin analizi sonucu getirdi. Buna göre, insanın yalnızca dünyaya gelişinde değil, aynı zamanda dünyada var oluşu sırasında da diğeri hep ontolojik bir önceliğe sahiptir. İnsan hem ancak diğeri dolayısıyla var olabilmektedir ve ''ne'' ve ''kim'' olduğunu ancak diğeri aracılığıyla bilebilmektedir. Bu nedenle insan zorunlu olarak toplumsal bir varlıktır ve onun toplumsallığının ne şekilde ve durumda olduğu, insan için yaşamsal bir sorudur. Toplumun toplumsallığının ne ve nasıl olacağına politik alanda karar verilir. Bu nedenle de insan aynı zamanda politik bir varlıktır.
Bilinçli ve sorumlu bir yurttaş olmanın koşulu politik olmaktır. Orta Çağ toplumu politik bir toplum olarak tanımlanır. Modern toplum ise buna karşın bir ekonomik toplumdur. Fakat ekonomik ilişkiler de sonunda güç ve iktidar ilişkileridir. Bu nedenle içinde yaşadığımız toplumu biraz olsun anlamak ve bilinçli olarak yaşamak için politik olmak zorundayız. Yani dünyanın, toplumların, toplumumuzun nasıl işlediğini ve yönetildiğini bilmek ve bu süreçlere aktif olarak katılmak demektir politik olmak. Öyleyse aslında iyi yurttaş yetiştirmek, bilgili politik insan olmaya yetiştirmek demektir.