Millî Eğitim Bakanlığı'nın "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adını taşıyan eğitim projesini duyurmasının ardından, eğitimciler arasında projenin dini bir modelleme üzerine şekillendiği ve bilimsel gerçekliklerden uzaklaştığı yönünde tartışmalar yaşanmaktadır.
Eğitimci Özgür Bozdağan, "Derslerin hemen hemen hepsinde dini içerikler, müfredatın geneline serpiştirilmiş. Biyoloji, tarih ya da herhangi bir dersin farklı ünitelerine baktığınızda her bölümün bir değer ve bir dini motifle ilişkilendirildiğini görüyorsunuz" dedi. Eğitim uzmanı Ali Taştan da "Ders bazında baktığınızda laikliği görmüyorsunuz, Arapçalaşmış, Arapça kelimelerle donatılmış bir öğretim kuramı görüyorsunuz" diyerek, inkılap tarihi programında "laiklik" kelimesinin yalnızca bir kez geçtiğine vurgu yaptı.
Millî Eğitim Bakanlığı, tüm öğretim kademelerinde zorunlu derslere ait "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adlı yeni öğretim programı taslağını kamuoyunun görüşüne sundu. Yeni müfredat taslağı için internet sitesi üzerinden görüş bildirme süresi bir hafta olarak belirlendi. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yeni öğretim programını "kendi değerlerimiz" vurgusuyla sundu, ancak dinin öne çıkarıldığı gerekçesiyle eğitimcilerin tepkisini çekti.
Eğitimci Özgür Bozdoğan, T24’e yaptığı değerlendirmede, "Türkiye Yüzyılı" ifadesinin AKP’nin seçim sloganı olduğuna da dikkat çekerek, "’Eğitim’ kavramından kaçınılarak ‘maarif’ teriminin kullanılması içerikle ilgili de mesaj veriyor. Bu tercihle, daha tutucu, daha muhafazakâr bir içeriğe işaret ediliyor ve bu bilinçli bir şekilde yapılıyor," ifadelerini kullandı.
Eğitim uzmanı Ali Taştan, modellemenin adında kasıtlı olarak Arapça bir kelimenin kullanıldığını belirterek, "Türkiye’de ‘maarif bakanlığı’ diye bir şey yok, Eğitim Bakanlığı var" dedi.
BOZDOĞAN: SİYASİ SAİKLERLE OLUŞTURULMUŞ BİR MODEL
Bozdoğan, modelin içeriğini şu şekilde değerlendirdi:
"Bu modelle ilgili kamuoyunun, akademinin bir bilgisi yok. Üzerinde uzlaşı olan bir modelden bahsetmiyoruz. Siyasi saiklerle oluşturulmuş bir modelden bahsediyoruz.
Değerler eğitiminin, bu değerlerin de dini içeriklerle doldurularak müfredatın tamamına serpiştirildiğini görüyoruz. Müfredatın üzerine bastığı zemin, dini ve manevi değerlerin küçüklere öğretilmesi üzerine kurgulanıyor ve derslerin hemen hemen hepsinde aynı içerikler, benzer örüntülerle öğrencilere kazandırılmaya çalışılıyor. Biyoloji, tarih ya da herhangi bir dersin farklı ünitelerine baktığınızda her bölümün bir değer ve bir dini motifle ilişkilendirildiğini görüyorsunuz."
"SÜBJEKTİF BİR MÜFREDAT"
"Sübjektif bir müfredatla karşı karşıyayız. Bilimsel gerçeklik ve çağdaşlıktan ziyade, dini içeriklerle doldurulmuş bu değerler eğitimi öğrencilere işlenmek isteniyor.
Önceki Milli Eğitim Bakanlarının döneminde de çıkartılan eğitim ve vizyon belgesi, müfredat değişimleri aynı zemin ve aynı bakış açısına oturuyor: Ortak nokta şu: ‘Birey iki taraflıdır. Madde ve manadan oluşur. Sadece maddi yani bilimsel bilgilerle eğitim aldığında manevi yanı eksik kalır’ yaklaşımı söz konusu. Akıldan, bilimden, çağdaşlaşmadan uzaklaştıkça toplumların gelişmişlik düzeyi geriye gider."
"BU MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ HANGİ GEREKSİNİM ÜZERİNE YAPILDI?"
Bozdoğan, modeldeki yüzde 35 seyreltme hakkında da şu yorumu yaptı:
"Seyreltmenin bilimsel bir dayanağı var mı? Hangi konu, hangi amaçla çıkartılmış bunun açıklaması yok. Bu, müfredat hangi gereksinim üzerinden, hangi taleplerle gerçekleştirildi? MEB yetkilileri müfredattaki seyreltmeyle neyi göz önüne aldılar biz anlamış değiliz. Sınav sistemiyle ilgili bir değişiklik mi yaşanacak? Bu müfredat değişikliği hangi gereksinim üzerinden yapıldı?
Bu müfredat taslağı, sadece seyreltme için hazırlanmış olsaydı, değerler eğitimi ile bütün derslerin içeriği doldurulmazdı, ‘milli ve manevi değerler’ vurgusu bu kadar ön plana çıkmazdı.
Eğitim alanında müfredat tartışması gündemde olan bir konu değildi. Bine yakın arkadaşla çalıştık diyorlar; kimlerle yaptınız bu müfredatı, bununla ilgili açıklama yapmalarını bekliyoruz. Amaç belli olmadığı için bu seyreltme neden yapıldı, ortada kalan bir soru…"
"EĞİTİMİ, SİYASETİN GEREKSİNİMLERİ ŞEKİLLENDİRİYOR"
Bozdoğan, sık sık değişen müfredatlarla ilgili olarak şu yorumu yaptı:
"Kurumsallaşmış bir eğitim sisteminde bu kadar yoğun değişimler -müfredat, sistem, ders kitapları- yaşanmaz.
Kamusal bir hizmet olan eğitimde çocuğun üstün yararının gözetilerek en yüksek faydanın üretilmesi gerekir. Ama eğitim sistemi siyasetle o kadar iç içe ki, siyasetin gereksinimleri, eğitimin içeriğini, şeklini, süresini belirliyor.
Eğitim hizmetini, yeni bir rejim inşasının aracı olarak düşündüğünüzde ortaya böyle acayip durumlar çıkıyor. Okullaşma politikası, öğretmen yetiştirme politikası, müfredatlar, ders içerikleri… Eğitimde mesele olmayan tek bir alan dahi yok. Bir sistemden söz edebilir miyiz, o da tartışmalı.
Eğitim, siyasetin etki alanından bağımsızlaştırıp, çocuğun üstün yararını gözeten bir alan olarak bakılmalı. Akla, bilime, özgürlüklere, eleştirel akla dayalı bir sistemle işletmek durumundayız. Bunun dışındaki tüm yaklaşımlar eğitimi geriye götürüyor ve mesele haline getiriyor."
"DİN ÖĞRETİM KURAMLARI TOPLAMI 572 SAYFADAN OLUŞUYOR"
Eğitim uzmanı Ali Taştan, dinselleşmenin öne çıktığını belirterek şu tespitleri yaptı:
"Eğitim kuramlarının içeriğinde bir dinselleşme görüyoruz. Ders bazında baktığınızda laikliği görmüyorsunuz, Atatürkçülük’ü görmüyorsunuz, çağdaş ve bilimsel temelli ifadeleri görmüyorsunuz. Arapçalaşmış, Arapça kelimelerle donatılmış bir öğretim kuramı görüyorsunuz. Mesela, İnkılap Tarihi (12.sınıf) dersinde laiklik kelimesi bir kere geçiyor. Yine İnkılap Tarihi’nde, Osmanlı seviciliği dikkat çekiyor.
Program bazında bakınca fizik programı 114 sayfa, kimya programı 113 sayfa, din öğretim kuramları toplamı 572 sayfadan oluşuyor. Laik bir eğitim sistemi olması gerekirken, din ve ahlâk bilgisi dersinde sadece İslam dini benimsenmiş durumda.
Öğretim kuramlarında "değer" kelimesi 417 kez geçiyor, "bilim", "bilimsel" sözcüğü 54 kere geçiyor, bunun 33 tanesi fen bilimleri dersinde.
"CİNSİYET YA DA SINIFSAL EŞİTSİZLİKTEN BAHSEDİLMİYOR"
"İnsan hakları, vatandaşlık ve demokrasi dersi (4. Sınıf) müfredatında eşitlik ve fırsat eşitliği başlıkları olmasına rağmen cinsiyet eşitsizliği, sınıfsal eşitsizlik ya da gerçekten eşitsizliğin ne olduğu mevzusunda bir öğrenme çıktısına rastlanmıyor."
"SADELEŞME GEREKİYORDU, DİNSELLEŞME DEĞİL"
Taştan, sadeleşmeye ilişkin olarak ise şu değerlendirmede bulunmuştu:
"Eğitim kuramlarının sadeleştirilmesi gerekiyordu ama sadeleşme dinselleşme anlamına gelmiyor.
Çocuklara yüklenen akademik bilgilerin sadeleştirilmesi anlamında olmalıydı. Örneğin, ikinci sınıftaki kesirler, bölme işlemi gibi işlemlerin daha sade hale getirilmesi gerekiyordu, diğer sınıflarda da benzer bir amaç olmalıydı. İlkokul ve orta okulda küçüklere ağır bir yük bindiriliyor. İkinci sınıftan itibaren testlerle sıralama sınavına hazırlanıyor çocuklar. Sadeleştirilmeye gerek vardı fakat MEB bunu dinselleşme olarak yaptı. Yusuf Tekin, geldiği günden beri tarikatlarla protokol yapmaya devam edeceğine yönelik söylemlerde bulunuyordu. Niyetini zaten belli eden bir yapısı vardı.
"BU METNİN GERİ ÇEKİLMESİ GEREKİYOR"
"Bu öğretim programı, kimlerle ve hangi yöntemlerle yapıldı? Bilimsel temelinin olmadığı, program okunduğunda belli oluyor.
10 yılda, bin kişiyle hazırladıklarını söylüyorlar. 10 yılda hazırlanan bir metnin 1 haftada değerlendirilmesi mümkün değil. Bu metnin geri çekilmesi gerekiyor. Tarafsız ve bilimsel temelli bir model için eğitimin tüm paydaşlarıyla birlikte yeniden ele alınması gerekiyor."