'Her devrin adamı' ve 'yağdanlık' gibi lakaplarının yanına 'Başbakanın yanağını okşayan gazeteci' sıfatını da ekletmeyi başaran Mehmet Barlas'ın artık emekliliğine hazırlandığını, geçtiğimiz günlerde Oray Eğin'in yazısında okumuştuk. Oray Eğin, Barlas'ın işgal ettiği 'en kıdemli yandaş' koltuğunu doldurabilecek mevcutlar arasında bir ismin olmadığını belirterek, gelecekte belki Yıldıray Oğur'un bu alanı doldurabileceğini yazmıştı.
Mehmet Barlas ise bugünkü yazısında, 'her devrin adamı' koltuğuna oturabilecek, Yıldıray Oğur, Nagehan Alçı ve Hilal Kaplan gibi genç yandaşlara faydası dokunacak bir yazı kaleme aldı.
Barlas, 'ilkeli' insanları aşıklarla ve şizofrenlerle mukayese ettiği yazısında, tersinden göstererek 'dönekliğin' sağlıklı bir insanın olması gereken şey olduğunu ima ederek, 'en kıdemli dönek' ve 'her devrin adamı' koltuğunu yıllardır tek başına nasıl işgal ettiğini de bir kez daha kanıtlamış oldu.
İşte Barlas'ın aslında "Genç yağdanlıklara mektuplar" olması gerekirken "Şizofreni ile aşık olmak arasında fark yokmuş" başlığı ile yazdığı o yazdı:
İki kere iki dört eder kadar gerçek olan verileri görmezden gelip topluma, çevreye, koşullara, zamana uyumsuzluklar göstermeye başlayan kişinin akıl sağlığında bir bozulma olduğundan kuşku duyulmaya başlanır.
Halk ağzında "Delilik" biçiminde ifade edilen "Akıl hastalıkları"nın en önemli göstergesi "Uyumsuzluk"tur.
Ama her toplum uyumsuzları akıl hastası olarak görmez.
Değişimi ve güncel gerçekleri görmezden gelip, takılmış plak misali hep aynı sloganları seslendirmeyi sürdüren kişilere bazı toplumlarda "İlkeli aydın" veya "Tavizsiz adam" da denilebilir.
Sınır hattı
Akıllı olmakla akıl hastası olmak arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiye "Sınır hattı" denilir.
Dün İHA'nın geçtiği bir haberle de, en ciddi akıl hastalıklarından biri olan "Şizofreni" ile "Âşık olmak" arasında bir fark olmadığını öğrendik.
Türk Hemşireler Derneği Bursa Şubesi tarafından Merinos Kongre ve Kültür Merkezi'nde şizofreni hastalığına dikkat çekmek için düzenlenen, "Şizofreni ve aşk: Hangisi daha ağır hastalık?" konulu konferansta konuşan Prof. Dr. A. Ertan Tezcan, şizofreni ile aşk arasındaki ilişkiyi biyolojik ve sosyolojik boyutlarıyla şöyle anlatmış:
Ambivalans etkisi
"Şizofreni hastalığında 'Dopamin' hormonu artar ve bu durum kişinin beyninde yanlış düşüncelere sebep olur. Dopamin hormonunda kişi âşık olduğu zamanda da artış olur.
Aşkta da şizofreni hastalığında da kişi yalnız kalmak ister, gözü başkasını görmez, eleştiriye tahammül etmez, sorumluluklarını ihmal eder. Aşk bir tutkudur ve 'Ambivalans' etkisi vardır. Ambivalans sevmiyorum derken sevdiğini söylemektir.
Sevdiğimiz kadar nefret ederiz.
Sevdiğimiz kişiye duyduğumuz öfke fazladır. Ambivalans şizofrenide de vardır. Aşkı akılla yenmek mümkün değildir. İlk aşk her zaman hatalıdır."
Siyasette ambivalans etki
Siyasetteki günlük gelişmeleri izler ve çeşitli konuşmaları dinlerken sık sık "Ambivalans" etkisinin yönlendirdiği "Sınır hattı"ndaki konuşmacılara rastlamıyor muyuz? Yani bazı siyasetçiler mesleklerine şizofrenik katkıda bulunmuyorlar mı?
Bunları gülerek izlemek, deli fıkralarını izlediğimiz gibi, daha doğru olur.
Mesela bir akıl hastası "Akıllandığı" için taburcu olduktan sonra bir ayakkabı atölyesi açar. Başhekim, bir çift ayakkabı siparişi verir. Eski hasta yeni ayakkabıcı, başhekimin ayak ölçülerini aldıktan bir süre sonra başhekime telefon açar ve sorar:
- Ayakkabınızı bitirmek üzereyim, sadece topuk kısmı kaldı.
Topuk arkada mı olsun önde mi?