AKP ve MHP’nin yönetiminde çoğunluğu oluşturduğu Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) muhalif medya kurumlarına verdiği cezalarla iktidarın sopası olma özelliğini pekiştiriyor. RTÜK üyesi İlhan Taşcı, "Bu iktidarın farklı kesimlerce eleştirilmeye ne alışkanlığı ne de tahammülü var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın medyayı virüs olarak nitelendirmesi de bu anlayışın bir sonucu. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in bu sözü emir telakki edip düğmeye basması da bu anlayışın planlı, programlı olduğunu gösteriyor" dedi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye’nin dünya basın endeksi sıralamasında 180 ülke içinde 154’üncü sırada yer aldığını açıkladı. Türkiye, Çin’den sonra en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke... Gazeteciliğe yönelik baskıların bir başka boyutu ise RTÜK eliyle uygulanmaya devam edildi ve milyonların izlediği programlar üzerinden kanallara ceza yağdırıldı. Basın İlan Kurumu, eleştirel ve araştırmacı gazetecilik yapan gazeteleri cezalandırdı.
Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularını yanıtlayan RTÜK üyesi İlhan Taşcı’ya göre durum vahim: Sesini kapamadıkları kanalı kapatacaklar.
RTÜK’ün üst üste verdiği cezalarda dozun giderek yükseldiği görülüyor. Bir tweet attınız ve “RTÜK artık tam anlamıyla iktidarın bir sopası olduğunu ispatladı” dediniz. Üyesi olduğunuz kurumla ilgili size bunu söyleten nedir?
Bugüne kadar hiçbir üst kurul toplantısının ardından sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna açıklama yapmadım. Ancak son üst kurul toplantısında ceza istemli gelen dosyaların hem içerikleri, hem cezaların dayandırıldığı maddeler, hem de cezalandırılan kanallara baktığımızda stratejik ve taktiksel bir yöntem izlendiği netlik kazandı. Yurttaşları, haber alma özgürlüklerine yönelik müdahale konusunda bilgilendirmek benim görevim. Müdahalenin ulaştığı nokta ve bundan sonra doğurabileceği sonuçlar konusunda yayıncıları ve toplumu uyarmak istedim.
Ayşenur Arslan, BirGün’deki köşesinde şöyle bir tespite yer verdi: Birkaç yıl öncesinde medyaya açık baskı dönemi başladığında “sıra Halk TV’ye gelir mi” diye soranlara hep aynı yanıt verilirdi: “Ülkede demokrasi varmış görüntüsü vermek için Halk TV gibi kimi kuruluşlara dokunmazlar.” Katılır mısınız?
Bugün birilerinin demokrasi derdi olduğunu düşünmüyorum. Bu soruyu bana üç ay önce sorsaydınız net bir şekilde “Hayır, hiçbir televizyon kanalı kapatılamaz, kimse bunu göze alamaz” yanıtını verirdim. Ancak bugün maalesef, sorunuza kararlı şekilde hayır yanıtı veremem.
AĞIR CEZALAR İSTENİYOR
Ne değişti?
Öncelikle 2018 Temmuz ayından itibaren rejim değişti. Ekonominin, dış politikanın hali içler acısı. Gerçekler duyulmasın, iktidarın icraatı sorgulanmasın ve yönetim anlayışları eleştirilmesin istiyorlar. Özgür basının sesini kısınca halkın olan biteni duyamayacağını ve öğrenemeyeceğini düşünüyorlar. İşte Covid-19 salgını nedeniyle insanlara maske bile dağıtılamadı. İktidara ve Cumhur İttifakı’na yönelik giderek artan bir eleştirel yaklaşım var. Bu iktidarın farklı kesimlerce eleştirilmeye ne alışkanlığı ne de tahammülü var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın medyayı virüs olarak nitelendirmesi de bu anlayışın bir sonucu. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in bu sözü emir telakki edip düğmeye basması da bu anlayışın planlı, programlı ve belli bir stratejiyle uygulandığını gösteriyor. İktidarı sorgulayan, yeri geldiğinde eleştirebilen kanallara içerikleri boş raporlarla ağır cezalar isteniyor.
Cezaların artmasının “medya virüsleri” açıklamasıyla bir bağlantısı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
RTÜK’teki hiçbir hamle ve ceza rastlantısal değil. Cumhurbaşkanının medya virüsü sözü, RTÜK Başkanı için de bir işaret fişeğiydi. Cumhurbaşkanı Odatv için “hesabını verecekler” dedi, ardından sevgili Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu tutuklandı. Erdoğan, “Medyadaki virüsleri temizleyeceğiz” dedi, hemen ardından RTÜK en ağır cezaları vermeye başladı. Bağlantının da ötesinde Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri, medyaya bakışlarındaki yeni dönemin başlama vuruşuydu.
2.5 YILDIR TEK BİR ‘YANDAŞ KANAL’ RAPORU GELMEDİ
Hep eleştirel yayın yapan televizyonlara mı geliyor bu cezalar? Bu tanımı sevmiyorum ama hazırlanan raporların “yandaş kanallar”a değdiği olmuyor mu? Örneğin Twitter yıkıldı, sahur programında nefret suçu işleniyor diye bir şey oldu mu?
Ben 2.5 yıldır üst kurul üyesiyim, daha bir tane “yandaş” kanal raporu gelmedi, okumadım! Korona günlerinde insanüstü bir çabayla savaşım veren sağlık çalışanları, migren iğnesi yapılmadığı gerekçesiyle programcı Müge Anlı tarafından şiddeti hak ettikleri imasıyla baş başa kalabiliyorlar. Sonra da zoraki ağız ucuyla özür diledi diye RTÜK kılını bile kıpırdatmıyor. Halk TV ise altyazıdaki bir yanlışlık nedeniyle özür diledi ama özre karşın ceza yemekten kurtulamadı. Oysa aynı altyazı hatasını Atv de yaptı ama ona dokunulmadı.
Ayrıca Atv son 1,5 yıldır izleyicinin farklı gerekçelerle en çok şikâyet ettiği kanal listesinde hep ilk 3’te. Ancak geçen 1.5 yıllık süreye karşın üst kurul gündemine tek bir rapor dahi getirilmedi. Ebubekir Şahin, iktidar propagandası yapan kanalların koruyucusu gibi davranırken diğerlerine ise kısıtlayıcı bir gözle bakıyor. Sahur programına telefonla bağlanan, ismini bile anmaya tenezzül etmeyeceğim kişi, CHP hakkında ileri geri konuşuyor. Programcı da “dini sohbet yapıyoruz, siyaset bizim işimiz değil” diyeceğine, “gönlünden gelmiş” diyerek konuşturuyor. Bizzat dilekçe verdim, hâlâ dosya hazırlanıp kurula getirilmedi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve siyasilere yönelik eleştirinin ötesinde küfre varan yayınların tamamını takip ettim, resmi girişimde bulundum. Yalnızca bir dosya getirildi ve “uyarı” cezası verildi.
Cezalar oyçokluğuyla mı geçiyor?
Üst kurul 9 üyeden oluşuyor. Toplantı ve karar yeter sayısı 5. Üyeler parlamentodaki partilerin kontenjanlarından genel kurulda seçiliyor. Şu anda kurulda, AKP 4, CHP 2, MHP 2, HDP kontenjanından da seçilen 1 üye var. TBMM’deki Cumhur İttifakı’nı, RTÜK’te de görüyoruz. Bugünkü konjonktürde, üst kurulda görüşülen siyasetle ilişkili konularda ittifakın 4+2 üyede vücut bulduğunu görüyoruz.
Peki, basın özgürlüğü açısından bu iş nereye gider?
Bu iş çok tehlikeli bir noktaya gider, İpek Hanım! Bugün ne uluslararası, ne de ulusal patronaja sahip hiçbir yayıncının ekranının karartılmayacağını söyleyemem. Verilen ceza maddeleri en ağır olanlar ve sonucu lisans iptaliyle, yani televizyonların kapatılmasıyla sonuçlanacak türden! Sesini kısamadıkları kanalları kapatacaklar. Maalesef kimi yayıncılar bu riski hâlâ göremiyorlar. Ebubekir Şahin son dönemde yayıncılara parmak sallar hale geldi. İstiyor ki kimse AKP’yi eleştirmesin. Halkın gerçekleri bilmesini, duymasını istemiyorlar. Bu nedenle de bağımsız medyayı istemiyorlar. Bu koşullarda basın özgürlüğünden söz edilemez. Güçler ayrılığı ilkesinin bu kadar hasar aldığı ve hatta yok edildiği bir ortamda medyanın dördüncü kuvvet olarak ortaya çıkmasını beklememiz biraz hayalciliğe girer. Yasama, yargı ve yürütme saçağının oluşamadığı bir ortamda dördüncü kuvvet olarak medyanın ortaya çıkması, varlığını sürdürmesi olanaksız. Düşünce ve basın özgürlüğünüz ancak demokrasiniz kadar güçlü olabilir.
TONİĞİN İÇKİ OLMADIĞINA ZOR İKNA ETTİM
“Suç”ların tanımı ne?
İpek Hanım, burada suçu değil niyeti aramamız gerekiyor! Örneğin Fox TV’ye verilen ceza: Haber bülteni künyesinde tutuklu bir ismin yazılı olması. İşin tuhaf yanı bu isim 4 yıldır orada yazılı. Bu sürede RTÜK’te 2 başkan değişti. 4 yıldır görmemişler, geçen hafta fark etmişler! Halk TV’deki Ayşenur Arslan’ın programına verilen yüzde 5 idari para cezası ve 5 kez de program durdurma cezası “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırılıktan verildi. Cezanın nedeni programa katılan milletvekili Ahmet Şık’ın, hükümetin Suriye politikasını eleştirmesi...
Kimi zaman da “milli ve manevi değerlere aykırılıktan” ceza kesiliyor. Bakın Amerikan dizisine bile RTÜK “milli ve manevi değerlere aykırılıktan” ceza verdi. Geçen ay bir programdaki tonikli kahve nedeniyle de ceza verilecekti; toniğin bir tür soda olduğu, içki olmadığı konusunda uyardım. Zorlandım ama toniğin içki olmadığına ikna ettim! Niyet ceza kesmek olunca tonik içki oluyor, iktidarı eleştiri devleti bölme girişimi oluyor!
OLMAYAN SUÇA KILIF
Cezalar verilirken bazı raporlar hazırlanıyor değil mi? İçeriği hakkında konuşalım mı?
RTÜK’ün yayıncılar üzerindeki bu baskıcı tutumuna giden yolların taşları, AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte döşenmeye başlandı. Önce kurum dışından partiye yakın isimler üst düzey görevlere getirildi. Görevlerini tarafsızlıkla yapan uzmanlar baskı altına alındı. Ebubekir Şahin’in RTÜK Başkanı olmasıyla birlikte üst kurulun en önemli birimi olan izleme dairesi başta olmak üzere tüm birimlerde tarafsız kamu görevlisi olarak çalışan deneyimli, liyakat sahibi insanlar işlevsiz hale getirildi. Yaklaşık 100 personel, kiralanan TOBB binasında kızakta tutuluyor. Oysa hepsi kendi alanında yetkin insanlar. Yerlerine, yeni alınan deneyimsiz personelle işler yürütülmeye çalışılıyor. Korkutarak, baskı ile değerlendirme raporu hazırlatıyor. Talimatla hazırlatılan bu raporların içeriğine bakıldığında uzmanların nasıl zorlandığı açıkça görülüyor. Olmayan suçu bulmaya, bir de hukuki kılıfını uydurmaya çalışıyorlar.
Fatih Portakal’ın ana haberini sunduğu Fox TV’ye üst limitten idari yaptırım ve 3 kez program durdurma cezası verdi.
Hukuki “kılıf” ne diyor?
RTÜK Yasası’nın yayıncıların uyması gereken kuralları belirleyen ilkelerinin pek çoğu son derece sübjektif. Ucu açık yasa maddeleri, RTÜK Başkanı’nın talimatıyla istenen yere doğru çekiştiriliyor. Örneğin “milli ve manevi değerlere aykırılık” kime göre, neye göre? Yayınlar “Genel ahlaka aykırı olamaz” diye madde var. Bazen sırt dekoltesi, kimi zaman dizideki öpüşme sahnesi görüldüğü an bu madde işletiliyor. “Kişi ya da kuruluşlar eleştiri sınırları ötesinde...” diye başlayan maddeler var. En ufak eleştiri, sınırın ötesine geçmiş sayılıyor. Cumhurbaşkanını ya da iktidarı eleştirmek cezalandırılırken bu maddeye dayanılıyor. Oysa yapılan iş gazetecilik, düşünce özgürlüğü, ifadenin yayılması özgürlüğü.