Ertuğrul Özkök yazdı: Erişim engeli konmasaydı o ikili masadan neler öğrenecektik?

Ertuğrul Özkök "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün 'AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu'nun olaylı boşanması' hakkındaki haberlere 'ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığı' gerekçesiyle erişim engeli getirilmesine değindi.

Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün", 'AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu'nun olaylı boşanması' hakkındaki haberlere 'ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığı' gerekçesiyle erişim engeli getirilmesine değindi. Özkök, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSKİ’nin genel müdürü Ergun Göknel ve eşi Nurdan Erbuğ’un boşanması hikâyesine de yazısına yer verdi.

Özkök, "Erişim engeli konmasaydı o ikili masadan neler öğrenecektik?" başlıklı yazısı şöyle: 

Ertuğrul Özkök: Erişim engeli konmasaydı o ikili masadan neler öğrenecektik?

Assos dönüşü Troya Müzesi’ni gezdikten sonra, arabamın arka koltuğuna oturdum ve Fransız Figaro gazetesinin her hafta sonu verdiği “Madame Figaro” ekini okumaya başladım.

Dergi yaz başından beri dünyadaki ünlü kişilerin skandal boşanma hikâyelerini tefrika ediyor.

Bu haftaki konu Amazon’un sahibi Jeff Bezos ile eşi MacKenzie Bezos’un 112 milyar dolarlık boşanma hikâyesiydi.

İşte o sıralarda cep telefonuma bir haber düştü.

Türkiye’de iktidar partisinden bir siyasetçi ile yine bu iktidar döneminde önemli görevde bulunmuş bürokrat eşi arasındaki boşanma hikâyesiydi konu.

Nedir bu telaşın arkasındaki "şey"

Başkentin dışındaki bir ilçenin h'akimi bu boşanma ile ilgili “erişim engeli” getirmiş.

Bütün dünya medyası için sıradan sayılabilecek bir boşanma olayı için neden erişim engeli getirilir ki diye sordum kendi kendime…

Tabii böyle bir telaşı görünce bir merak böceği de gelip sokuveriyor insanı. 

Soru da basit:

Nedir bu telaşın arkasındaki “şey…”

Kararı alan hâkim gerekçe olarak “ifade özgürlüğünün aşıldığını” söylemiş.

Sizi tatmin etti mi?

Neyse madem karar alınmış biz orada duralım.

Peki, engelleme kararı alınmasaydı bunun arkasından nasıl bir hikâye çıkacaktı?

İsterseniz hikâyenin gerisini size ben  anlatayım.

Araştırdım ve öğrendim.

Siyaset, yolsuzluk, aşk, ihanet ve entrika

Haber o güne kadar adları pek duyulmamış  iki kişiden çıktığı için önce pek de ilgi çekmedi.

Ancak masanın bir ucunda, büyük bir siyasi partinin, önemli bir makamında  oturan yöneticisi olunca meraklar birden yükseldi.

İşin içinde ihanet de olunca skandal patladı.

Her şey, aldatıldığını ve yüzüstü bırakıldığını öğrenen bir insanın düğmeye basması ve yüksek sesle itiraz etmesiyle başladı.

Böylece olayın bir değil üç ayağı olduğu anlaşıldı.

Bir ucunda siyaset, ikinci ayağında yolsuzluk ve nihayet üçüncü ayağında aşk, ihanet ve entrika vardı.

Büyük bir skandal için gerekli bütün unsurlar masadaydı…

Hangi masada mı?

Buyrun o masaya gidelim.

Erişim yasağına giden skandal bu kapıda başladı

Her şey karı kocanın bir akşam yemeğinde başladı

Olay bir akşam başladı.

Adı geçen bürokrat o akşam mesai bitiminde yine evine gitti. Yine kapıyı eşi açtı ve yine birlikte yemeğe oturdular. İşte ne olduysa o yemekte oldu.

Eşi yemekteki o anı şöyle anlattı:

“Durup dururken bana ayrılmayı teklif etti. O an düşüp bayılmışım.”

Eşi kendinden çok küçük birine aşık başka olmuştu.

Yemekte eşini bayıltan işte buydu.

Eşi ne istiyordu, ayrılmak isteyen eş ne kadar verdi?

Ancak her şey  o kadar da kötü değildi. Bürokrat eşi boşanmak için iyi bir tazminat ödemeye de hazırdı.

Gelin onu da ayrılmak isteyen bürokrat eşin ağzından dinleyelim:

“Ayrılma konusunda anlaştık. Sessiz sedasız ayrılacaktık. Avukatlarımız aracılığıyla görüşmeye de başladık. Ancak pazarlıklar uzun sürdü. Sonunda anlaştık.  Boşanma karşılığında tazminat ödemeyi kabul ettim. Bunun toplamı aşağı yukarı 1 milyon dolar civarında bir şeydi.”

İyi de arkadaş bu değirmenin suyu hangi kaynaktan geliyordu?

Ancak eşin durumu belliydi. Bir bürokrattı sonunda. Tabii herkesin aklına şu soru düştü:

“Bu değirmenin suyu nereden geliyor?”

Nitekim bu soru skandalın anahtarı oldu.

Terkedilen eşi “Bunu açıklamayacaktık lakin açıklayan ben oldum” dedi.

Anlaşılıyordu ki ihanetin bedeli pahalı olacaktı.

Parayı almıştı lakin kırılan gururu içindeki sesi tutamıyordu.

Gazete gazete dolaşıp bunu anlatmaya başladı.

Baştaki siyasetçi başvurup, "Bunu araştırın" diyor

O arada ilginç bir şey oldu.

Boşanmak isteyen bürokratın başındaki siyasetçi, bizzat kendisi başvurarak bu skandal hakkında soruşturma açılmasını istedi.

Siyasi sorumluluğu taşıyan kişi de merak ediyordu:

Bu 1 milyon dolar tazminatı ödemesi istenen bürokratı acaba bu parayı rüşvet yoluyla mı elde etmişti?

Sonunda bu olay araştırıldı ve ilgili bürokratın  bu parayı, başında bulunduğu kuruluşa  fahiş fiyatla mal sattığı anlaşıldı. Değirmenin suyu oradan geliyordu. Böylece o bürokrat hapse mahkûm oldu.

Bu arada eşinin o ana kadar aldığı 700 bin dolar tazminata da  el kondu.

Ama bu skandalın asıl maliyeti o siyasetçinin partisine çıktı.

Çünkü Türkiye tam hızıyla seçim sathı mailine giriyordu.

Bedeli onlar ödedi.

Gazetecilik kuralını yıkıp kaynağımı da açıklıyorum

Evet olay kısaca böyle…

Şimdi gelelim işin gerçeğine…

Anlattığım hikâyenin, erişim yasağı konan boşanma haberi ile hiç ilgisi yok.

Bu hikâyeyi rahmetli Mehmet Ali Birand’ın 1994’te yayınladığı bir 32’inci Gün programından kelimesi kelimesine aktardım.

Burada adı geçen parti Sosyal Demokrat Halkçı Parti'ydi.

Eşini boşamak isteyen bürokrat İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSKİ’nin genel müdürü Ergun Göknel’di.

Karısı ise Nurdan Erbuğ…

Hazine ve eğlenceli bir eski Türkiye hikâyesiydi bu

Benzetmeye falan da kalkmayın. Çünkü bir “eski Türkiye” hikâyesi anlattığım şey...

Tabii o dönemde  bu tür olaylar, bırakın “ifade özgürlüğünü aşan” bir şey olarak görülmeyi;  tam aksine ifade özgürlüğünün, hâkimler tarafından vatandaşın, vergisini ödediği kurumlarla ilgili bu tür olayları öğrenmesi için gerekli bir şey olarak kabul edildiği günlerdi.

Yani “Bir Düğün Gecesi” başlayıp, ihanetle biten skandallardır bunlar.

Adalet Ağaoğlu’nun o romanın kahramanı ne diyordu:

“İntihar etmeyeceksek içelim bari…”

Dönem farklıydı, “zamanın ruhu” desen bambaşka bir nehir olarak akıyordu...

O nedenle, yazının başındaki olayla ilgisi nedir diye hiç sormayın.

Durup dururken Yeni Türkiye’nin bu insanlarının günahlarını da almayalım.

***

(*) NOT: Bu filmde adı geçen kişilerin gerçekle ilişkisi yoktur. Gerçek olan tek şey Mehmet Ali Birand’ın 32’inci Gün programında anlatılanlardır. Gerisini ben uydurdum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Türkiye Haberleri

FETÖ Soruşturmasında 44 Kamu Görevlisine Gözaltı Kararı
Tarihi Eser Kaçakçılığına Karşı Başarılı Operasyon: 607 Obje Ele Geçirildi, 5 Şüpheli Gözaltında
Özhaseki: Mafyalara izin vermeyeceğiz, sahil şeritlerinde işgal edilen alanları yıkacağız
Naci Görür'den deprem uyarısı geldi: Afet boyunda zarar verebilir!
Mudanya'da taksiciye bıçaklı saldırı: 20 bıçak darbesi!