Ertuğrul Özkök yazdı: Külliye'ye ödül almaya galiba Asım Noyan gidecek

Ertuğrul Özkök, "Pazar Mektubu" başlığı altında, yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ne değindi.

Özkök, listede ilim-kültür ödülünün verileceği bir dönem "Saray'ın fetvacısı" diye tanımlanan ancak bu iddiaları reddeden Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Hayrettin Karaman'a itirazının olduğunu belirtti.

Özkök, "Yazdığı köşede verdiği fetvalar benim inanç ve vicdan dünyamdan çok uzak. O nedenle değerlendirmeyi varsa ilgililerine bırakıyorum" düşüncesini dile getirdi.

Özkök'ün "Külliye'ye ödül almaya galiba Asım Noyan gidecek" başlıklı yazısı şöyle: 

Külliye'ye ödül almaya galiba Asım Noyan gidecek

Yılmaz Erdoğan’la aramızdaki şu konuşma geçen hafta geçti..

Geçen pazar yazımda sormuştum:

Külliye’ye, Cumhurbaşkanlığı Ödülü'nü almaya Mükremin Abi mi gider yoksa Asım Noyan mı?

İkisi de Yılmaz Erdoğan’ın yarattığı ve kolektif hafızamıza yerleştirdiği iki büyük karakter.

Biri 30 yıl öncesinin, özel televizyonun altın yıllarının “Bir Demet Tiyatro’sunun” şahane tipi…

Mahallenin serserisi, haytası…

Öteki ise küçük “Organize İşler’in” küçük reisi…

Yılmaz, Külliye'ye o berbat çizgili gömlekle gidilmez

Yılmaz Erdoğan o gün Kanada’daydı…

“Yılmaz, ödülü almaya Külliye’ye hangisi gider?” diye sordum.

Cevabı şu oldu:

“Ödül sinema sanatına verildiğine göre herhalde Asım Noyan gider…”

Ben de “Aman o zaman gelirken Asım’a güzel bir takım elbise al,  o çizgili berbat gömlekle Külliye’ye gidilmez” dedim…

Yazışmadaki şu ayrıntı dikkatinizi çekmiştir

Tabii şakaydı yaptığımız…

Herhalde yazışmamızdaki şu ayrıntı sizin de dikkatinizi çekmiştir.

Ne ben ona “Ödülü almaya gidecek misin?” diye bir soru sordum.

Ne de o bana “Ödülü almaya gidip gitmemeye karar vermedim” gibi söz etti.

Çünkü Yılmaz’ın ödülü almaya gideceğine eminim…

Daha önce sinema konularını konuşmaya gitmişti…

Bence de gitmesi doğrudur ve normaldir…

Eminim örgütlü troll çetelerinden biraz dayak yiyecektir, lakin hiç önemi yok…

Bence bu konu “Türkiye Yüzyılı” daveti ile artık kapandı…

Asım, teknenin arkasında Superman'e ne demişti?

Yılmaz Erdoğan, şakayla “Herhalde Asım Noyan gider" dediği an kafama 'Organize İşler' filminin o sahnesi yine takıldı.

Filmde Supermen rolünü oynayan Tolga Çevik tesadüfen girdiği küçük üçkâğıtçı çetesine ayak uyduramamıştır ve ayrılmak istemektedir.

Asım Noyan da bunu anlamıştır ve onunla Boğaz kenarında bir tekneninarkasında sohbet etmektedir.

İşte orada Superman’e şunu söyler:

“Sen temiz çocuksun Superman…”

Asım Noyan karakterinin özündeki çok önemli özelliklerden birini işte o sahnede görürüz.

Onun içinde de temiz bir şeyler kalmıştır…

Külliye'de belki Erdal Tosun'un o şahane repliği de konuşulur

Kimbilir belki Asım Noyan Cumhurbaşkanı'na,  Üzeyir rolünü oynayan Erdal Tosun’un o şahane repliğini de anlatır…

Süperman “Sen hiç konuşmuyorsun Üzeyir abi” deyince verdiği o şahane cevabı:

“Bir zamanlar çok konuştum lakin bir işe yaramadı…”

Ödülü almaya Behçet Necatigil gitseydi ne derdi?

Tabii ödülü almaya, Yılmaz Erdoğan’ın  “Kelebeğin Rüyası” filminde oynadığı Behçet Necatigil karakteri de gidebilirdi…

Tören sırasında,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, mesela,  Osman Kavala’ya duyduğu öfke için, filmden şu repliği  aktarabilirdi:

"Bazen geleceği kazanmak için unutmak lazım.

Onu yapamıyorsanız…

'Belki hatırlamamaya çalışılmalı…”

Ödülü almaya Aziz Özay da gidebilirdi, hatta gitmeliydi

Ödülü almaya “Yeşil Elmalar” filminin karakteri Aziz Özay da gidebilirdi mesela…

Sert mizaçlı bir baba…Üstelik siyasetçi..Belediye başkanı…

Kızlarının duyduğu şefkat ihtiyacına karşılık vermeyen, kızlarını okula göndermeyen, şampuan kullanmasını yasaklayan, onlardan biriyle evlenmek isteyen çocuğun ailesi, onun partisine oy vermediği için reddeden bir babadır.

Eminim o ailenin “reisi” Aziz Özay’ın, AKP’nin “Reisi’ne” söyleyeceği epey şey vardır.

Birine itirazım var, ikisi ilgi alanımda değil lakin gerisi bence çok iyi seçilmiş

Biraz da bu yıl verilen öteki ödüllerden söz edeyim.

Çünkü bana göre bugüne kadar ki en iyi seçimlerden biriydi.

Jüri güzel bir iş yapmış.

(*) Müzik alanında Ajda Pekkan… Kim itiraz edebilir ki…Her konuda ayrıştığımız,  millet olma özelliğimizi kaybettiğimiz şu günlerde, kim, hangi ödül bizi bu kadar birleştirebilir…

(*) Sinema alanında Yılmaz Erdoğan…Yukarıda anlattım.  Yıllardır anlatıyorum…O da birleştiren insan…

(*) Tiyaro alanında Ayla Algan…Nesillere tiyatroyu sevdiren,  o en modern halini Anadolu’nun en geleneksel yanı ile birleştirebilmeyi başarmış, içselleştirmiş  bir sanatçı…Anasının ak sütü kadar haketmiş.

(*) Dans alanında Tan Sağtürk… Puant ayakkabısını, Batı’nın en şöhret yaratıcı sahnelerinde  giymiş, sonra onları bırakıp, gelip Türkiye’ye yerleşmiş, İstanbul’da kalıp rahatça devam etmek, varken, o puant ayakkabılarını, Diyarbakır çocuklarına giydirmiş, dans sanatının en Batılısını en doğumuza taşımış, İzmirli büyük kardeşim. Çoktan haketti.

(*) Karikatür, animasyon alanında Varol Yaşaroğlu.. Kral Şakir gibi UNESCO’nn uluslararası  projelerine girecek kadar popülerleşen bir karakteri yaratan sanatçı. Milyonlarca çocuğun kalbine girmiş…Tam isabet bir ödül.

(*) Edebiyat alanında Yavuz Bülent Bakiler… Benim edebiyat dünyamdan değil, lakin onbinlerce insanın dünyasından olduğu da kesin…Hak edilmiş bir ödüldür diye düşünüyorum.

(*) Zanaat alanında Sevan Bıçakçı. Bir kere değil, iki kere tam isabet…Kim itiraz edebilir ki…Osmanlı kozmoğrafyasını takı sanatına  milim milim işlemiştir…Kim sanatında onun kadar kadar güzel kurmuştur  Medeniyetler ittifakını…Helal olsun.

(*) Geleneksel sanatlar Gülbün Mesera..Tezhip ve minyatür sanatına katkıları, İslam kültürü konusundaki çalışmaları hiç unutulabilir mi…Tam isabet bir ödül hiç kuşkusuz.

(*) Vefa Ödülü Aşık Veysel…Bir kere “Vefa” başlığı altında bir ödül verilmesine çok sevindim. Bunun Aşık Veysel’e verilmesine çok sevindim. Tek temennim, o vefa duygusunun bir gün Kurtuluş Savaşı’nı veren kahramanlarımız için de herkesin gönlüne işlenmesi.

(*) Resim alanında Salim Süleyman Tekcan: Hiç şüphesiz çok hakkedilmiş bir ödül. Geleneksel ögeleri, kendi mitolojimizi kaç kiyi onun gibi özgün biçimde bugüne taşıyabilmiştir.

(*) Gastronomi alanında Ömür Akkor ve Emre Akkor…Bir kere gastronomi alanında ödül verilmesine çok seviniyorum. İkincisi bu yıl ödülün, gastronomiyi Batılı bir mutfak sanatı zannedenlere, bunun böyle olmadığını anlatan iki şefe verilmesine sevindim. Üçüncüsü Ömür ve Emre gibi ikiz olup, hem aynı işi yapıp hem görüş farkına sahip olan,  hem devamlı didişen iki kardeşe verilmesine sevindim. Bu ödül bize şunu anlatıyor: Kardeşler de farklı görüşte olabilir, farklı görüşte olanlar da kardeştir…

(*) Mimari alanında Muharrem Hilmi Şenalp.. Hayatta en iyi anlaştığım lakin en çok da tartıştığım insanlar mimarlardır. İtiraf edeyim, mimari anlayışı konusunda Hilmi Şenalp benim ancak tartışabileceğim bir insan olabilir. Çünkü özellikle Selçuklu mimarisi adına yapılan feci şeylerin Türk kentsel görünümüne çok zarar verdiğine inanlardanım. Mesela Behruz Çinici’yle de bu konuda hep farklı düşündüm. Ama mimarlık alanında ödül verilmesini hep çok gönülden destekledim.

Erdoğan ve Hayrettin Karaman (sağda)

(*) İlim kültür alanında Hayrettin Karaman. Şahsen tek itirazım bu ödüle. İslami ilim ve kültüre ne kattı bir şey diyemeyeceğim. Benim ne ilgi ne bilgi dünyama giren bir şey. Ama yazdığı köşede verdiği fetvalar benim inanç ve vicdan dünyamdan çok uzak. O nedenle değerlendirmeyi varsa ilgililerine bırakıyorum.

 

Rusya Stalin barokundan sonra Şimdi Putin barokunu inşa ediyor

Dün okudum.

(*) Rusya’da, Ukrayna savaşından sonra çok sayıda sanatçı ve  yazarın çalıştığı tiyatrolar kapatılıyormuş.

(*) Bazı eserlerin yazarlarının adları oyunun afişinden çıkarılıyormuş.

(*) Savaş karşı pek çok ses sanatçısı sürgüne zorlanıyormuş.

(*) Kitapçılara giden birtakım insanlar, bazı yazarların kitaplarının vitrinlerden indirilmesini, hatta üzerlerinin kapatılarak satılmasını  istiyorlarmış.

(*) Neticede iş Parlamento’da Putin yanlısı partinin grup başkanının bir sanatçı ve yazar “beyaz listesi hazırlanması” teklifine kadar gitmiş.

Yani, kara listelerle yetinmeyip, bir de  “rejim yanlısı milli ve yerli sanatçı ve yazarların listesini” yapmayı ve halka duyurmayı teklif etmiş.…

1980’li yılların ikinci yarısında Hürriyet’in Moskova temsilciliğini yaparken sık sık “devlet sanatçılarına” tahsis edilen devasa ve o kadar da korkutucu bir binanın önünde geçerdim.

Bana hayalimdeki Fantoma Şatosu'nu hatırlatırdı.

İkinci Dünya Savaşı sırsında esir Alman askerlerini zorla çalıştırarak inşa edilen 7 binadan biriydi.

Bu binalara “Stalin Baroku” denilirdi.

Stalinci Sovyet kültür anlayışının beyaz listesine giren sanatçılar oturma imtiyazına sahipti bu binada…

Anlaşılan kültür alanında şimdi de “Putin Baroku” dönemi başlıyor…

Diyeceğim orada  bunlar olurken, bizde bu ödüllerin verilmesi bana hiç de fena görünmedi…

Yani bu Külliye’ye hâlâ ödül almaya gidilebilir…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.