Halk TV’nin sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu, alışıldık medya patronlarından bir hayli farklı.
Hatırlayın, İsmail Küçükkaya’nın FOX TV’den ayrılıp Halk TV’ye geçtiğini bile ilk kez o duyurdu; “Hoş geldin İsmail Küçükkaya.”
Mahiroğlu, bu paylaşımının ardından transferin nasıl gerçekleştiğiyle ilgili ayrıntılı demeç de verdi; Halk TV’nin “yayın politikası”nı da anlattı uzun uzun.
O günden sonra dikkatimi çekti, izledim. Halk TV’nin yayınlarıyla ilgili bütün açıklamalar, Mahiroğlu’ndan geliyor. Ankara bürodaki değişiklikler, Tarkan’ın İzmir konserinin tümünün yayımlanamaması, Gökmen Karadağ’ın ve Suat Toktaş’ın ayrılması, RTÜK’ün verdiği cezalar, Bengü Şap Babaeker’in kanala gelişi, Şirin Payzın’ın “Halk Meydanı” adlı yeni bir programa başlaması…
Bunlar ve daha birçok gelişmeyi Mahiroğlu duyurdu Halk TV izleyicilerine ve kamuoyuna… AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” toplantısına Halk TV’den de İsmail Küçükkaya ve İsmail Saymaz davet edilmişti ama daha onlar kararlarını açıklamadan, Mahiroğlu hepsi adına daveti reddettiklerini ilan etti:
“AKP'nin Halk Tv'ye yaptığı kurumsal davete teşekkür ediyoruz. Kurumumuza uygulanan akretide sorunu hâlâ gündemdeyken, her gün yeni bir ekran karartmasıyla karşı karşıyayken, haksız yere verilen cezalar mahkeme boyutu beklenmeden uygulanırken davete katılmayı doğru bulmuyoruz.”
Mahiroğlu, son olarak da Sözcü’den atılan Sinan Meydan ve diğer yazarları yine sosyal medya üzerinden Halk TV’ye davet etti. “Bu vesileyle, Halk TV ekranı, http://halktv.com.tr sitesi ve yeni çıkacak gazetemizde yerinizin her zaman hazır olduğunu söylemek isterim” dedi.
Bu açıklamaların içeriğini bir yana bırakalım. Ama bunları Halk TV’nin genel yayın yönetmeni yerine sahibinin açıklaması doğru mu? Bence hayır. Bir medya patronunun böyle davranmaya hakkı olamaz.
Elbette Türkiye’de şöyle ya da böyle bütün medya patronlarının yayınlara -örtük biçimde- müdahale ettiklerini, özel çıkarlarını koruduklarını biliyoruz. Mahiroğlu’nun diğer medya patronlarından temel farkı, Halk TV’nin yayın faaliyetlerine müdahale ettiğini gizlemeye bile gerek görmemesi. Hatta müdahale demek bile eksik kalır; Mahiroğlu, doğrudan bir Genel Yayın Yönetmeni gibi davranıyor; sonra da kimi açıklamalarında “yayıncılık etiği”nden bahsediyor.
Oysa Halk TV’nin ilkeli ve patron çıkarlarından arınmış bir yayıncılık yapabilmesi için öncelikle Mahiroğlu’nun kanalın yayın faaliyetlerine bu denli müdahil olmaması gerek. Editöryal bağımsızlık, öncelikle patrona karşı bağımsızlıktır.
Patronun çıkarlarının ve dünya görüşü ile haber ve kadro anlayışının egemen olduğu bir haber kanalında evrensel yayıncılık ilkelerini uygulamak imkânsızlaşır.
Sözcü’nün İmamoğlu ambargosu
Sözcü gazetesinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na haber ambargosu uygulaması da gazetenin sahibi Burak Akbay ile ilgiliydi. Gazetenin “İBB'nin Levent'teki arsa satışında sürpriz isimler” ve “İmar planı iptal edilen Etiler Polis Yüksekokulu arazisinde inşaat devam ediyor!” haberleri sonrasında İBB zabıtaları, Burak Akbay’ın 83 yaşındaki annesinin evine imara aykırılık ihbarı gerekçesiyle baskın yapmış, bu baskının ardından da Sözcü eylül ayından itibaren İmamoğlu’na ambargo uygulamaya başlamıştı.
Sözcü, özellikle internet medyasında bu ambargoya ilişkin haberler çıkmasının ardından ambargoyu gevşetti; İmamoğlu’nun yargılandığı davanın haberini de yayımladı. İmamoğlu davasının haberi, 12 Kasım’da Sözcü’nün manşetindeydi.
Bu konuda bir e-posta gönderen Faruk Avşar adlı okur, “Ekrem İmamoğlu belediyenin gücünü kullanarak Sözcü gazetesinin sahibine ait evle ilgili hukuksuz bir işlem yapmışsa çok ayıp ve yanlış” görüşünü dile getirdikten sonra şu soruları yöneltti:
“Benim size sorum ise konunun tartışılmayan bölümüyle ilgili olacak. Sözcü gazetesinin ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanına haber ambargosu uygulaması mesleğiniz açısından nasıl değerlendirilmelidir? Gazeteler, sahibi olan kişilerin, hesaplaşma aracına dönüşür mü? Bir gazetenin böyle bir tavır içine girip, ambargo uygulaması normal mi?”
Okur gibi ben de önce İmamoğlu ve belediye zabıtalarının davranışının doğru olmadığını belirteyim. Bir habere karşı verilecek tepki, o gazetenin sahibinin annesinin evine zabıta göndermek olmamalıydı. Haberde yanlışlık varsa açıklama yapılıp, doğru bilginin topluma ulaşması sağlanabilir; doğruysa da eleştirilen yanlış düzeltilir. Bunların yerine zabıta gönderip cezalandırmaya kalkmak; haksız ve hukuksuz bir davranış, basın özgürlüğüne de aykırı.
Sözcü’nün yapması gereken de yine gazeteciliğe başvurmak olmalıydı. İBB hakkındaki haberlerden sonra Burak Akbay’ın annesinin evine zabıta gönderildiği Sözcü’de haber yapılarak yanlış teşhir edilebilirdi. Sözcü’de bu konuda haber yayımlanmaması hata.
Asıl önemlisi, yayımlanacak haberlerde tek ölçüt “haber değeri” olmalıydı. “Haber değeri” kavramının yerini gazetenin patronunun tepkisi ya da kurumun çıkarı almamalıydı. Habercilik İmamoğlu’nu cezalandırma aracı haline getirilmemeliydi.
Haberciliğin cezalandırma aracına dönüştürülmesi sadece İmamoğlu’nun değil aynı zamanda okurun da cezalandırılması sonucunu doğurdu. Çünkü İstanbul gibi bir büyük kentin belediye başkanı olan İmamoğlu’nun açıklamalarını, icraatlarını öğrenmek Sözcü okurlarının hakkıydı.
Ayrıca İBB ile Sözcü arasındaki bir anlaşmazlıkta patronun tepkisinin ya da kurumsal çıkarın esas alınması, benzer tepkinin başka konularda da verilebileceği şüphesini doğurur. Bu da Sözcü’nün gazeteciliğini tartışmalı hale getirir, objektif habercilik algısına zarar verir.