Canlı yayın sırasında New York’tan bağlanan muhabirin yanına gelip destursuz şekilde canlı yayına katılan o kişi, Sezgin Baran Korkmaz değil de diyelim Hakan Şükür olsaydı, CNN Türk ne yapardı?
Daha önce etraftan birileri slogan attığında bile yayını kesen CNN Türk, herhalde halen ABD’de yaşayan kaçak durumdaki eski futbolcu Hakan Şükür’ün konuşmasına izin vermezdi. Muhabir hemen mikrofonu çeker, yayın da anında kesilirdi.
Fakat nasıl olduysa CNN Türk Washington Temsilcisi Yunus Paksoy, Sezgin Baran Korkmaz yanına gelince mikrofonu çekmedi; hatta mikrofonu ona uzattı. Programı sunan Fulya Kalfa da hiç tereddüt etmedi Korkmaz’ın canlı yayına katılmasına.
Paksoy ve Kalfa’nın Korkmaz’a bir "Hoşgeldiniz" demedikleri kaldı; ekranın altında da hemen "CNN Türk firari S. B. Korkmaz’ı buldu" bandı belirdi. Oysa ekranda bize gösterilen Korkmaz’ın CNN Türk’ü bulduğu idi, hayret.
Program o andan itibaren Korkmaz’a odaklandı; o konuştu kendini anlattı ve soruları yanıtladı. Özetlersem, "Benden ikinci Zarrab çıkmaz", "Buradaki davayla ilgili Türkiye’de söylenenlerin hiçbiri gerçek değil", "Ne Erdoğan ne Başkan, devlet yetkilileri sorusuyla karşılaşmadım. Bu muhalefetin iktidara saldırmak için uydurduğu bir şeydi", "Kara para aklama yargılamam devam ediyor, alnımın akıyla memleketime döneceğim" diye konuştu.
Yarım saat kadar süren programda kontrol tamamen Korkmaz’ın elindeydi, dilediği gibi konuştu. Çünkü ne Yunus Paksoy ve Fulya Kalfa, ne de öbür konuklar böyle bir yayına hazırlıklıydı; gündemdeki konuları konuşmak üzere gelmişlerdi programa.
Korkmaz kendisini nasıl anlatırsa anlatsın o bir zanlı. Halen "kara para aklama" ve "dolandırıcılık" suçlarıyla ABD’de yargılanan bir kişi. Avusturya’da yakalanıp ABD’ye götürülmüş; 1 Ağustos 2023’te tahliye edilmişti. Türkiye’de de aranıyor ve "malvarlığı değerini aklama" suçlamasıyla yargılandığı dava sürüyor.
Hakkındaki suçlamalar, tüm yargılamalar bitene kadar da zanlı olmaya devam edecek. Onu CNN Türk’te canlı yayına alırken de bu durumunun gözönünde tutulması gerekirdi.
Elbette bir zanlı ekrana çıkarılmaz denilemez. Ama bir zanlı ya da bir suçlu, ekrana, hele de canlı yayına alınıyorsa program sunucusu ve öbür katılımcılar ona göre hazırlanır, davalar ve suçlamalarla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olunur; ondan sonra o zanlı programa alınır.
Sezgin Baran Korkmaz gibi Türkiye’den ayrılışından ABD’deki yargılamaya kadar birçok soru işareti bulunan biri, böyle apar topar canlı yayına alınmamalıydı. CNN Türk’ün canlı yayını, -önceden hazırlık yapılmadığı için- Korkmaz’ın kendini akladığı ve birilerine mesaj verdiği bir zemine dönüştü. CNN Türk’ün yaptığı canlı yayın gafıydı.
*
Burhanettin Duran’ın özür borcu
Cumhurbaşkanlığı uçağının müdavimi Prof.Dr. Burhanettin Duran, Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na atanınca SETA Genel Koordinatörlüğü’nü ve Sabah yazarlığını bıraktı.
Sabah’taki veda yazısında özür dilemesini de beklerdim. Zira tam da bugünlerde gazeteci Metin Cihan, SETA’nın da Avrupa Birliği’nden fon aldığını ortaya çıkardı:
"AB Türkiye’de kimleri fonluyor? Bunu araştırıyorum ve yine ikiyüzlülük görüyorum. Şimdiye kadar tespit edebildiklerim arasında TRT, TÜGVA, TÜRGEV, SETA Vakfı, İHH, Önder İmam Hatipliler Derneği ve Dünya Etnospor Konfederasyonu (Bilal Erdoğan) var."
Anımsarsınız, SETA, 2019 yılında "Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Bu raporda BBC, Sputnik, DW, VOA, CRI, Independent, Euronews gibi uluslararası medya kuruluşlarının Türkçe servislerinde çalışan gazeteciler, neredeyse "ajan" olarak ilan ediliyor; daha önce çalıştıkları kuruluşlar ve yaptıkları gazetecilik faaliyetleri ayrıntılı olarak aktarılıyordu.
Bianet, BirGün, Cumhuriyet, Diken, Evrensel, T24, Medyascope gibi medya kuruluşları da "muhalif medyanın en önemli bileşeni" olarak nitelendirilen uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmakla suçlanıyordu.
"Fişleme raporu" olarak adlandırılan bu rapordan sonra muhalif medya kuruluşları ve bağımsız gazeteciler, iktidar medyası tarafından "fondaş" olarak adlandırılır olmuştu.
Meğer muhalif medyayı fon almakla suçlayan SETA da AB’den fon alıyormuş! Şimdi gerçek ortaya çıktığına göre, Burhanettin Duran’ın özür borcu vardı.
Ama Duran, Sabah’a veda yazısında özür dilemek yerine "Akademi ve düşünce kuruluşu dünyasındaki tecrübelerimi ve görüşlerimi paylaştığım bu yazıların kamuoyumuza katkı verdiği ümidindeyim" diye yazdı. Bence bu "ümidi" de gerçek dışı. Çünkü yazarlığı sırasında da SETA yöneticiliği gibi kamuoyuna değil AKP iktidarına katkı sundu.
Süper muhabir: Aynı gün Çin ve İngiltere’de
Bir gazeteci, aynı gün kaç ülkeden haber yazabilir? Bence bir ülkeden ama Türkiye gazetesinde aynı gün hem Çin’den hem de İngiltere’den haber yazabilen muhabir var!
Türkiye’nin 9 Mayıs tarihli sayısının arka sayfasındaki "Çin’de çakma panda" haberi ile hemen yanındaki "Kral Charles çok kızgın" haberinde Mehmet Emin Arvas imzası yer alıyordu. Arvas, aynı gün dünyanın farklı noktalarındaki iki ülkeye gidemeyeceğine (!) göre oraya gitmeden bilgi almış. Fakat haberlerde hiçbir kaynak yok, mahreç yok.
Belli ki, oturduğu yerden internetten haber topluyor; Türkçeye çevirip, düzeltip haber yapıyor. Nitekim internette tarayınca "Çakma Panda" haberinin New York Post’ta, Kral Charles hakkındaki haberin de BBC ile birçok sitede yayımlandığını buldum.
Arvas, 23 Mayıs’ta da Singapur Hava Yolları’na ait bir uçakta türbülans vakasıyla ilgili "Havada son mesajlarını attılar" haberine imza koydu. Bu haber de uluslararası ajansların da geçtiği, hemen tüm medya kuruluşlarında yayımlanan bir haberdi.
Arvas’ın bu haberlerde kaynağı yazmaması, üstelik imza koyması etik bir tutum değil, bir tür intihal. İki farklı ülkeyle ilgili iki haberin aynı imzayla yan yana yayımlanması da komik.
*
Cumhuriyet nasıl göremedi?
Barış Terkoğlu’nun yazısının önemini gazetesi Cumhuriyet fark edemedi. O gün öbür yazarlar gibi, Terkoğlu’nun yazısını da başlığıyla ilk sayfadan anons etmekle yetindiler.
Oysa Türkoğlu, "Yok artık daha neler göreceğiz" başlığının altında Suriye sınırındaki birliklerde görevli bir tuğgeneralin aracıyla insan kaçakçılığı yapıldığını aktarıyordu. Milli Savunma Bakanlığı kaynaklarıyla da konuşup doğrulamıştı bu müthiş olayı.
Cumhuriyet’in manşet yapmayı geçtim, ilk sayfadan bile duyurmadığı bu olayın medyanın dikkatini çekmesi kaçınılmazdı. Nitekim sorular artınca Milli Savunma Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada, Terkoğlu’nun yazdıkları doğrulandı; tuğgeneralin emekliye sevk edildiği, adli ve idari soruşturmanın sürdüğü bilgisi verildi.
Ne yazık ki, Akşam, DHA, Hürriyet ve Karar, MSB’nin açıklamasına ilişkin haberlerinde Cumhuriyet’e ve Barış Terkoğlu’na atıfta bulunmadılar. Cumhuriyet de MSB’nin açıklamasını önce hiç haber yapmadı; herkesten bir gün sonra fark edip ilk sayfadan "Kaçakçılık iddiası emeklilik getirdi" diye duyurdu. Algıda gecikme oluyor anlaşılan.