Gazeteci Faruk Bildirici, gazetecilerin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı alkışlamasını "görmezden geldiğini" söylediği Sabah yazarı Melih Altınok'un "Olayı görmezden gelmedim. Sadece önemsemedim. Cumhurbaşkanı'nın esprisi karşısında alkışını hazmedemiyor olamazsınız değil mi?" sözlerine yanıt verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı olduğunu hatırlatan Bildirici, "Altınok’un, Erdoğan’ın 'espri yaptığı' ve 'gazetecilere takıldığı' gerekçesi de dayanaksız. Erdoğan, o basın toplantısında 'doğalgaz müjdesi'ni açıklıyor, ardından da 'Basın mensupları da hiç alkışlamıyor ha. Yanlış iş mi yaptık?' diyerek alkış istiyor. Espri, 'Yanlış iş mi yaptık' cümlesinin neresinde acaba?" diye sordu.
Bildirici, kendi internet sitesinde kaleme aldığı yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Altınok’un 2010 yılında gündeme getirdiği Hürriyet yazarları Oktay Ekşi ve Tufan Türenç’in, CHP kurultayında Kemal Kılıçdaroğlu’nu alkışladığı iddiası ile Erdoğan’ı alkışlayan gazeteciler arasında bence tek fark var. Birinde gönüllü şekilde alkış söz konusu, ikincisinde istek üzerine -belki de gönülsüz- alkışlıyorlar.
Eleştirimin konusu medya mensuplarının, gazetecilik faaliyeti sırasında hiç kimseyi, özellikle de siyasileri alkışlamaması gerektiği. Gazeteci alkışlamaz, bütün dediğim bu. Kılıçdaroğlu’nun alkışlanması da yanlış, Erdoğan’ın alkışlanması da.
12 yıl önce Taraf gazetesi yazarı olarak “Gazeteci siyasetçi alkışlamaz” çizgisindeki Melih Altınok, bugün Sabah gazetesi yazarı olarak Erdoğan’ın gazeteciler tarafından alkışlanmasını doğal görebiliyor, savunabiliyor. Tutarsızlık olarak nitelendirdiğim tam da bu.
...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o dönem meydanlarda “Özel değil genel genel” diye propaganda malzemesi olarak kullandığı Deniz Baykal ile ilgili kaset olayı hakkında geçmişte ne yazdığımı soracağına arşive bir baksaydı. Hürriyet arşivi açık.
Kaldı ki, Okur Temsilcisi iken Hürriyet’i ne kadar eleştirdiğimi görmek için arşive bakmasa da olur. “Günahlarımızda yıkandık” ve “Saray’ın Medyası, Medyanın Ombudsmanı” kitaplarımda anlattım orada yaşadıklarımı ve Hürriyet’teki yanlışları, etik sorunları. Hem de kendimi yanlışlardan azade tutmamaya çalışarak… Bu kitaplarıma da bakabilir…
Bence asıl espri, Sabah ve A Haber gibi iktidar yanlısı gazete ve televizyonda konuşlanan Melih Altınok’un, bana 'Yandaşlığın bu kadarı olmaz’ dediniz mi mesela' diye sorması..."
Ne olmuştu?
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “doğalgaz müjdesi”ni açıklarken “Basın mensupları da hiç alkışlamıyor ha. Yanlış iş mi yaptık?” diyerek alkış istemesi üzerine gazetecilerin çoğunun alkışlamasını eleştirmişti.
Bildirici, "Gazeteci alkışlamaz. Sadece siyasetçiyi değil, muhatabı kim olursa olsun alkış tutmaz. Gazetecilik faaliyeti sırasında alkışlamak gazetecinin eleştirelliği bırakması demektir. Saray’a akredite olan gazeteciler de o gün aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı olan Erdoğan’ı alkışlayarak gazeteci gözüyle izlemeyi bırakarak, o siyasi etkinliğin bir parçası haline geldiler" yorumunu yapmıştı.
Bildirici, Sabah yazarı Melih Altınok'a da "Gazetecilerin Kılıçdaroğlu’nu alkışladıkları iddiasını ortaya atan -o dönem Taraf’ta yazan- Sabah yazarı Melih Altınok da Erdoğan’ın gazetecilere kendisini alkışlatmasını görmezden gelmeyi yeğledi. Ekşi ve Türenç için kullandığı ağır sözcükleri Erdoğan’ı alkışlayan gazetecilere uygun görmedi" diye yazmıştı.
Bildirici'nin sözleri üzerine Altınok, dünkü köşe yazısında, Erdoğan'ın gazetecilere "takıldığını" belirtmiş, "Bildirici'nin söylediği gibi olayı görmezden gelmedim. Sadece önemsemedim. Zira salondaki muhabir meslektaşlarımız, ülkenin Cumhurbaşkanı'nın kendilerine takılmasına alkışla reaksiyon gösteriyorlar, o kadar" demişti.
Altınok ayrıca şunları yazmıştı:
"Baykal'a kaset komplosunun ardından ombudsmanı olduğunuz Hürriyet'in ve tüm yayın grubunuzun, komplo sonrası şekillenen yeni yönetime alkışın çok ötesinde verdiği desteğe dair tutumunuz neydi?
Derinlikli bir siyasi analiz beklemiyorum elbette. Elinizde herkesin gazeteciliğini tarttığınız terazi var ya, hiç olmazsa mesleki değerlendirmenizi merak ediyorum.
"Yandaşlığın bu kadarı olmaz" dediniz mi mesela?
Öyle "Çok çalışacağız", "Hedefimiz yüzde 40" manşetlerini sindirip de bugün torununuz yaşındaki meslektaşlarınızın ülkenin Cumhurbaşkanı'nın esprisi karşısında alkışını hazmedemiyor olamazsınız değil mi?
Zira bu tutarsızlık değil artık ayıp olur değil mi?"