2002 seçimleri öncesi.
Teke Tek’i Kanal D ekranlarında yapıyorum.
Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birine girmiş, iktidar koalisyonunu oluşturan partilerin tamamının büyük oy kaybettiği bir ortamda Devlet Bahçeli bir hükümet krizi yaratmış ve ülke seçime gidiyor.
Erbakan’a karşı Fazilet Partisi genel başkan adayı olan Abdullah Gül’ün başlattığı hareket en sonunda Fazilet Partisi’nden kopmuş ve Fazilet’ten ayrılan ‘yenilikçi” milletvekilleri ile TBMM’de AK Parti adı altında grup kurmuş ve siyasi hayatın bu yeni ve yükselen partisi hapisten çıkmış siyasi yasaklı Erdoğan’ın genel başkanlığında seçimlerin favorisi olarak görünüyor.
Ben de televizyonda tüm siyasi parti liderleri gibi AK Parti’nin lider kadrosunu da konuk ediyorum.
O günlerin sıcak konularından biri, milletvekillerinin dokunulmazlığı.
Partinin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a konuk olduğu Teke Tek programında dokunulmazlıklarla ilgili fikrini soruyorum.
“İktidar olursak ve gerekli çoğunluğa erişirsek dokunulmazlıkları kaldıracağız” sözünü veriyor Teke Tek’te.
Birkaç program sonra da AK Parti’nin seçimden birinci parti olarak çıkması halinde Başbakanlık koltuğuna oturacak olan Abdullah Gül konuğum.
Aynı soruyu Abdullah Gül’e yöneltiyorum.
Abdullah Bey çok açık.
“Dokunulmazlıkları kaldırmak gibi bir niyetimiz yok. Çünkü yargıya güvenmiyoruz. Siyasallaşmış bir yargı bizim iktidar olmamız halinde bile iktidar gücünü kullanmamızı engelleyebilir. Yargıya güvenmediğimiz için dokunulmazlıkların kaldırılması gibi bir düşüncemiz yok” diyor açıkça.
“Ama genel başkanınız Tayyip Bey, dokunulmazlıkların kaldırılacağını söylüyor” diyorum.
“O söylüyorsa kaldırılabilir ama ben yargıda gerekli reformlar yapılmadıkça kaldırılmasından yana olmadığımızı söyleyebilirim” diyor.
Nitekim Abdullah Gül’ün doğru söylediği anlaşılıyor, tek başına iktidar olan AK Parti dokunulmazlıklara dokunmuyor bile.
Ta ki AK Parti’nin dokunulmazlıkları kaldırmaya karar verdiği 2017 yılına kadar…
Abdullah Gül’ün 2002’de bana söylediği cümleye göre, AK Parti artık yargının da tam anlamıyla hakimi olmuştu ve dokunulmazlıklar kaldırılabilirdi.
İşlem tamamdı.
Bugün artık yargıda olan hiçbir şey şaşırtıcı değil.
Ve şimdi biz dün geceden beri Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasını, Yargıtay’da bir dairenin tüm yetkilerini aşarak Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulanarak anayasal suç işlemesini konuşuyoruz.
Ve AK Partili hukukçuları bile “utandıran” Anayasa’ya aykırı bu tutumu savunmak Saray’ın eski Türkiye Komünist Partili avukatı Mehmet Uçum’a kalıyor.
Ama hiç şaşırtıcı değil.
Mehmet Uçum TKP’li iken de Anayasal düzene karşı olmakla suçlanırdı.
Bugün de aynı yerde.
Artık siyasi yelpazenin diğer ucuna geçmiş olsa da, bence özünde tutarlı.