Kadın Voleybol Milli Takımımızın tüm oyuncularına, teknik adamlarına, malzemecisine, tüm ekibe, onları teker teker bulup yetiştiren tüm yöneticilere, antrenörlere, her ne kadar son yobaz saldırısında yeterince yanlarında olmamış olsa da Voleybol Federasyonu’na, Vargas’ı Türkiye’ye getirene, Türk vatandaşı yapana, eski Spor Bakanı Kasapoğlu’na, hiç de fena bir Spor Bakanı olmayan Osman Bak’a, Türkiye’de kadın voleybolunu bir ekol haline getiren Eczacıbaşı’na, Vakıfbank’a, Acıbadem’e, Fenerbahçe’ye, Vestel’e, herkese çok teşekkürler.
Yanlış anlamayın, voleybolcu kızlarımıza bu teşekkür Avrupa Şampiyonu oldukları, kısa süre içinde önce Uluslar Kupası’nı, ardından Avrupa Kupası’nı tüm güçlü rakiplerini sırayla, stres dolu maçlarda yenerek kazandıkları için değil.
Sevinecek pek az şeyi kalmış bir milletin, doğru düzgün insanlarını üst üste ikinci kez sevindirdikleri, mutlu ettikleri için de değil.
Pek de kutlamadığımız Cumhuriyet’in 100. yılında ilk büyük kutlamayı yaptırttıkları için değil.
Büyük kurucunun kadınlara verdiği değere, kadınlarımızın layık olduklarını gösterdikleri için hiç değil.
Bu teşekkürüm, bize, bizim çocuklarımıza, gençlerimize “aydınlığın karanlığı her zaman yendiğini”, “iyiliğin, kötülüğü galebe çalma gücüne sahip olduğunu”, “boş yapanların değil, çalışanların mutluluğu hak ettiğini” ve “insanlığın kazandığını” gösterdikleri için.
Bu kupaya, çok daha derin bir anlam kazandıran “boşlar”, içinizdeki kötülükle tek yapabildiğiniz sevincimizi katmerli hale getirmeniz oldu.
Bu kupa bizim, boşluk sizin oldu.
Ebrar Karakurt, sana da ayrıca özel bir teşekkür.
Hadsizlere boyun eğmediğin, sana sözde dostça ayar verenlere kulak asmadığın, geri vitese takmadığın, ite it deme cesaretine genç yaşında sahip olduğun için. Anan, baban seninle ne kadar gurur duysa azdır.