AK Parti milletvekili, AK Parti MKYK üyesi, Rizeli Metin Külünk’ü herkes duymuştur.
Çocuk denecek yaştan beri Milli Görüş’ün içinde yer alan, Milli Selamet’ten Refah’a kadar siyasi hareketle bütünleşmiş, kuruluşundan bu yana da AK Parti içinde olan Metin Külünk, İstanbul’un iş dünyasında da kendine yer bulmuş, siyasi olduğu kadar ekonomik örgütlenmelerde de yer almış, iş dünyasında da sevilen biri olarak tanınır.
Külünk son zamanlarda, AK Parti içinde eleştirel bir tavır takınan ve partinin vicdanı gibi davranmaya çalışan biri olarak öne çıkmaya başladı. Ve ne yalan söyleyeyim, ben bu tavrı AK Parti’nin zaman zaman Cumhurbaşkanı’nda da gördüğüm kendi icraatlarına yabancılaşma, AK Parti’nin hatalarını eleştirerek, sanki bu hataları başkası yapmış gibi bir algı yaratma anlayışının devamı olarak gördüm.
Büyük ihtimalle de öyle idi. Yarım asra yakın süredir siyasetin içinde olan Külünk tongaya basmazdı.
Ancak Külünk, bu kez çok ciddi bir eleştiri ile karşımızda.
Bu kez önemli bir makamı işgal eden, oldukça tartışmalı bir kişiyle ilgili çok ciddi iddia ve ithamlarla karşımızda.
Külünk, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı, Türkiye’nin başına bela olmuş en tehlikeli iki örgütün destekçisi olmakla suçluyor.
PKK ve FETÖ.
Külünk’e göre Diyanet İşleri Başkanı’nın PKK’ya destek verdiğini gösteren en önemli kanıt, Türkiye’nin istihbarat birimlerince teröre destek verdiği raporlanmış şirketlere, çok ciddi kaynaklar aktaran bir kişiyi görevde tutması ve Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınmış bir kişiyi, büyük bütçelerle mal ve hizmet alımı yapan bir vakfın yönetimine getirmiş olması. Külünk, Erbaş’ın bunları bilip isteyerek yaptığını söylüyor.
Külünk’ün Ali Erbaş’ın koyup kolladığı kişilerle ilgili başka yolsuzluk iddia ve isnatlarının yanı sıra, FETÖ bağlantıları ile ilgili olarak da bazı ithamlarda bulunuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki FETÖ’cüleri koruyup kollayan, Diyanet Vakfı’nın yönetimine sokulmasını, FETÖ ile mücadele ettiği bilinen kişileri ise görevden uzaklaştırmasını da Erbaş’ın FETÖ ile bağlantısını ortaya koyduğu görüşünde Metin Külünk.
Ali Erbaş’ın geçmişi de aslında Külünk’e destek verir nitelikte.
Diyanet İşleri Başkanı’nın FETÖ’nün en önemli gövde gösterilerinden biri olan Abant Toplantıları’na düzenli olarak katılmış, Abant Toplantıları’nı düzenleyen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı ile birlikte yurt dışı seyahatlere gittiği de bilinen bir gerçek. Bu kadarla sınırlı da kalmamış ilişki. Yine FETÖ kontrolündeki Kimse Yok mu Derneği ile Ali Erbaş’ın bağlantıları, bu dernekle ilgili PR faaliyetlerinin bir parçası olduğu da bilinen bir sır.
FETÖ’nün yıllarca propagandasını yaptığı Dinlerarası Diyalog fikrine sahip çıkması, bu konu ile ilgili yazılmış tezlere danışmanlık yapmış olması ve darbe girişiminin en önemli ve en kilit ismi Adil Öksüz’ün Kuran ile Tevrat’ı ortaklaştıran tez çalışmasının jürisinde olması ve bu tezin altına imzasını koyması da Ali Erbaş’ın geçmişindeki FETÖ bağlantılarının bir diğer işareti.
Tüm bu nedenlerle Külünk’ün Erbaş’a yönelik ithamları basit bir açıklama ile geçiştirilecek türden değil.
Zaten Külünk de “Savcılar sorsun anlatayım, belge sunayım” diyor.
Tabii bir savcının bunu sorabilmesi için, buna izin verecek bir başsavcılık ve başsavcılığın arkasında da bir siyasi otorite lazım.
Var mıymış göreceğiz!