Türkiye, son Hamas-İsrail çatışması başlar başlamaz, en doğru tavrı alan ülkelerden biri idi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı dünyasının beklentisinin aksine, son derece doğru bir tutumla meseleye son derece soğukkanlı bir biçimde yaklaşıyor, tarafları sükunete davet ediyor, sivil kayıplarından ötürü İsrail’e başsağlığı dilerken, İsrail’in operasyonunun sivillere zarar vermemesi için çaba gösteriyor, etkili bir tavırla dünyayı da bu yönde çaba göstermeye davet ediyordu.
Batı şaşkındı, Türkiye’yi İslamcı radikallerle yan yana göstermek için yıllardır Batı basınının ve siyasetinin gösterdiği çaba boşa çıkıyordu. Türkiye aklı selimden yana tavır almış gibi görünüyor, Türkiye’yi Batı’dan ve NATO’dan dışlamak isteyen ve Türkiye’yi şeytanlaştırarak yerine Suriye’de kurdukları kukla sözde devletçiği ve Kıbrıs Rum Devleti’ni getirme çabasındakilerin oyunu boşa çıkacak gibi görünüyordu.
Ancak belki de aynen Suriye’deki ayaklanma gibi, asıl hedef olarak Türkiye’yi belirlemiş olması muhtemel Hamas-İsrail çatışması uzayıp, İsrail işi katliama doğru götürmeye başladıkça Türkiye giderek aklı selimden uzaklaşma emareleri göstermeye başladı.
İçerden de yükselen seslerle, Türkiye’nin tavrı sertleşmeye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dili Batı’daki Türkiye karşıtlarının istediği tona evrilmeye başladı.
Yıllardır IŞİD ve Hamas yanlısı olarak göstererek, kendi kamuoylarında mahkum ettirmeye çalıştıkları Türkiye yeniden onların istediği kıvama gelmeye başladı.
Tabii bunu isteyen Batı ülkelerinin istihbarat örgütleri, Türk Cumhurbaşkanı’nı bu yöne itebilmek için, Türkiye’deki etki ajanlarını, özellikle de sözde İslami cemaatler arasına yerleştirdikleri adamlarını da devreye sokmaya başladılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan radikal çizgiye itilmeliydi ve bunun yolu içerdeki “sözde Müslüman, özde ajan” grupları faaliyete geçirmek ve Erdoğan’ı zayıf yerinden yakalamaktı.
Ve giderek bunda muvaffak olmaya başlamış gibi görünüyorlar.
Erdoğan giderek tonunu sertleştiriyor, arabulucu ve “barışı sağlayıcı akılcı Ortadoğu lideri” pozisyonundan “terör örgütlerine hoşgörülü İslamcı lider” konumuna itiliyor.
Şunu herkes bilmeli ki, kim Türkiye’yi ve liderini bu pozisyona itmeye kalkıyorsa, Türkiye’yi Hamas çizgisinde göstermek, liderini Hamasçı haline getirmek istiyorsa, o Türkiye’nin düşmanıdır.
Kim ki, Türkiye’nin Ortadoğu’daki bir gerilime tek yanlı ve taraf tutarak müdahil olmasını istiyor ve bu politikaya doğru gitmesini sağlamaya çalışıyorsa, o Türkiye karşıtlarının adamıdır.
Bu politika aynen Suriye iç savaşında olduğu gibi, bu çatışmayı da en büyük zararı Türkiye’nin göreceği bir Ortadoğu sorunu haline getirir.
Bazıları bugün İran’ın gaza getirilerek, bu çatışma bahanesi ile hedef haline getirilmek istendiğini söylüyor.
Bu oyuna düşürülmek istenen İran mı, yoksa Türkiye mi, çok da emin olmayın!
Bana göre Hamas saldırısının, liderinin Türkiye’de olduğu bir günde başlatılmış olması bile Türkiye’ye karşı tezgahın bir parçasıdır.
Türkiye’ye kurulan bu tezgahı en iyi görecek olanlar ise muhtemelen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın olacaktır.
Türkiye’yi dengeli bir noktada tutup, Ortadoğu’nun dengesini yeniden tesis edecek ve bu konuda doğru politikanın üretilmesini sağlayacak olanlar onlardır.
Aksi tüm tavır ve bu tavrın destekçileri Türkiye’nin başına beladır.
Bir siyasi görüşün markası olmak iyi midir?
Togg, benim de konuşmacılardan birinin konuğu olarak yer alacağım etkinlikteki “sponsorluğundan” çekildi.
Kurumsal olarak bu tartışmaların içinde olmak istemediklerini belirterek sponsor olmayacaklarını belirttiler.
Bunu yapmaya mecbur bırakıldıklarını tahmin ediyorum.
Emir demiri keser.
Aslında burada tek “sorun” ben değildim.
Bunu etkinliğe, organizasyona saldıranların farklı mesajlarında görmek mümkün.
Saldırının hedefi ben gibi gösterilsem bile, etkinliği hedef alanların farklı mesajlarında, sadece benim değil, etkinliği organize eden firmanın kimliği de hedefe oturtuluyordu.
İktidar sahipleri açısından rahatsız edici olan bu etkinliği düzenleyenlerin, CHP ve CHP’li belediye ile yakın oldukları iddiası idi.
Togg’un sponsorluğunu eleştirenler, bir yandan da “İmamoğlu’na yakın birinin eşinin organize ettiği bir etkinlik nasıl olur da bizim Togg’umuz tarafından desteklenir” mesajları veriliyordu.
Bir otomobil, bir siyasi araç, bir siyasi meta haline getirilmişti.
Togg’a asıl zararı veren aslında bu tavırdı.
Tüm topluma hatta tüm dünyaya hitap etmesi gereken bir endüstriyel ürün, bir parti, bir siyasi görüşün malı, bir tür Siyasal İslamcı bayrağı haline getiriliyordu.
Markaya asıl zararı veren de aslında buydu.
Yazının devamını kaynaktan okuyabilirsiniz.