Fehmi Koru: 9 Eylül’lerde farklı bir heyecan yaşanırdı İzmir’de, yakın tanığıyım

''Ailem kurtuluşundan az sonra yerleşmek üzere kente gelenlerden''

Benim çocukluğum ve ilk gençliğim İzmir’de, ticari hayatın merkezi durumundaki Kemeraltı Caddesi’nde geçti. Daha ilkokula gitmezken evden babama sefertası içerisindeki öğle yemeğini götürmemle başlayan ilişkim, yine aynı dönemde küçük bir tezgahla iş hayatına atılmama da dönüşmüştü.

Ailem kurtuluşundan az sonra yerleşmek üzere kente gelenlerden…

Yangın yerine dönmüştü İzmir ve yeni sakinlere ihtiyacı vardı.

Bizimkiler gibi tası toprağı toplayıp barınamaz hale geldikleri Balkan kentlerini terk ederek Türkiye’ye sığınmış Türkler’den bazılarına, ilk indikleri İstanbul’da vatandaş haline geldikten sonra, İzmir’e gitmeleri tavsiye edilmiş olmalı.

Dedem ve çocukları Prizren’de (Kosova) yaptıkları ve iyi bildikleri ticareti, Kemeraltı’nın Kestelli Caddesi ile kesişen köşesinde açtıkları türlü çeşitli şeyler satılan bir dükkanla İzmir’e taşımışlardı.

Karar’da yazan benden bir on yıl kadar daha kıdemli olduğunu düşündüğüm İzmirli İskender Öksüz‘9 Eylül’ü bakın nasıl ‘zorla’ yaşardık’ başlıklı bugünkü yazısında,  İzmir’in kurtuluş törenlerini kendi neslinin nasıl yaşadığını çok güzel anlatıyor.

Yalnız İzmirliler kutlamazdı 9 Eylül’ü, orduların İzmir’e gelene kadar uğrayıp herbirini kurtardıkları komşu iller ve kasabalar halkları da, hem kendi kurtuluş günlerini kutlar, hem de hepsini temsil edercesine büyük resm-i geçide katılmak üzere o gün İzmir’e taşınırlardı.

‘İzmir Enternasyonal Fuarı’ da her yıl 20 Ağustos – 20 Eylül tarihleri arasında açık olduğu için, akşam herkes oraya koşardı. Gecenin bir vakti, fuarın kapısında, içlerine girildiğinde köhnelik kokan otobüs ve minibüslerin muavinleri, “Kasaba’ya, Kasaba’ya” veya “Salihli, Salihli” diye bağırır, o sabah 9 Eylül törenleri için İzmir’e getirdikleri kişileri geldikleri yere taşırlardı.

Büyük bir gündü 9 Eylül İzmir ve çevresi için…

Asker elbette görünür halde olurdu, ancak geçit töreninde hemen her mesleğin mensupları -yani siviller- daha bir coşkuyla yürürlerdi.

İlkokuldan lise sona kadar mektep talebeleri bizler de izleyenlere bitmeyecekmiş gibi gelen yürüyüş kolunda yerimizi alırdık.

Yürüyüşe katılanlar arasında bulunan göğüsleri madalyalı gaziler geçerken izleyiciler arasından kadınlı-erkekli bazılarının gözlerinin sulandığını ben de görmüş ve kendi ailelerinden verdikleri kayıpları o hengamede özlemle hatırladıklarını düşünmüşümdür.

Yürüyüş kolunu oluşturan grupların bir hiyerarşisi de vardı.

En önde, üstü açık bir cibin içerisinde, ellerinde o güne özel kocaman şapkalarıyla, ilin resmi yöneticileri bulunurdu. Vali ile belediye başkanı yan yanaydı. İldeki askeri birliğin en üst düzey komutanı da cibin içerisinde üniformasıyla onlara eşlik ederdi.

Onların hemen arkasında askeri bando bulunur, bütün yürüyüş boyunca hiç durmaksızın marşlar ve kahramanlık türküleri çalarlardı. 

Liseliler, ortaokullular ve ilkokul çocuklarıyla öğrenciler de, her okulun önünde bayrak taşıyan en iri arkadaşlarıyla, ama mutlaka sert adımlarla yürürlerdi.

En sert adımlılar önlerindeki tabelada ‘İzmir İmam Hatip Lisesi’ yazılı okulun öğrencileriydi.

1960’lı, 70’li yıllarda İmam Hatip Lisesi’nin mehter takımı da vardı ve 9 Eylül törenlerinde en fazla alkışlananlar onlar olurdu.

İlkokula başladığımda, o küçücük halimle, yeri göğü inlettiğimizi hissederdim.

Güzel İzmir’imizi düşmandan sanki bizler kurtarmışız gibi gururla doluyduk. 

Yaşadıkları kentten birilerinin ‘Gavur İzmir’ diye söz etmesine bir cevap gibiydi sanki 9 Eylül’ün İzmir halkı tarafından bu denli heyecanla kutlanması…

Öğrencilerin arkasından değişik meslek gruplarından siviller yürürdü. Her meslek grubunun ve derneğin mensuplarının önünde hangi mesleğe ve derneğe mensup olduklarını gösteren tabelalar bulunurdu.

Sivillerden askerler ve öğrenciler gibi sert adımlar beklenmezdi.

Yürüyüşün bayağı uzun sürdüğünü hatırlıyorum.

Kordon boyunun bir ucundan diğer ucuna kadar.

Ayrıca, resmi yürüyüş bittiğinde, siviller Kemeraltı üzerinden de yürüyüşlerini sürdürürlerdi.

Hiç değilse ben öyle olduğunu hatırlıyorum.

Ticaret erbabı için de önemli bir gündü 9 Eylül. Civar il ve kasabalardan töreni izlemek için aramıza katılan çok sayıda insan, yaşadıkları yerlerde bulamayacakları malları almak ve hizmetlerden yararlanmak için de gelirlerdi İzmir’e ve o günün alışverişi esnaf tarafından bir yıl boyu heyecanla beklenirdi.

Babamın doğumumdan çok önce vefat ettiği için görme şansı bulamadığım dedemden anlatmayı sevdiği bir anekdotu hiç unutmadım.

Dükkanın hemen karşısında, küçük imalathaneler yanında maişetini Kemeraltı üzerinde sırtlarındaki ağır güğümlere doldurdukları şerbetleri satarak kazanan uzaklardan gelmiş kişilerin de gecelerini geçirdikleri bir han vardı.

Anekdot o handa kalan bir şerbetçiyle ilgili.

Kutlamanın yapılacağı günün sabahı hana uğrayan dedem, oranın yatılı müdavimlerden bir şerbetçinin, mekanın tam ortasındaki çeşmede, birikmiş çamaşırlarını yıkamaya koyulduğunu fark eder.

“Ne yapıyorsun?” sorusunu yönelttiği genç adamın sorumsuzca “Çamaşır yıkıyorum” demesi üzerine kızgınlıkla bağırmaya başlamış dedem. En fazla iş yapıp diğer günlerin çok ötesinde para kazanabileceği kurtuluş gününde çamaşır yıkamanın tutarsızlığını adama hatırlatırken, “Bugün Kemeraltı’na şerbet de içmeye gelecek olanlar susuzluklarını nasıl giderecekler?” sorusuyla adama adeta milli bir görevden kaçtığı töhmetinde de bulunmuş…

Okulların yeni açıldığı bir sırada ve dükkanımız geçit yerine çok yakın olduğundan, 9 Eylül’ün bereketi bizim evde ve herbirimizin üzerinde de hissedilirdi.

Pek çok ihtiyacın karşılanması için 9 Eylül’ü beklemek gerekeceği bilinirdi.           

Çocuk hafızamda İzmir’in o günlerdeki kalabalığı ve o kalabalığın tören sırasında sergilediği heyecanlı coşkunun ayrı bir yeri vardır.

Sonra ben de okullu oldum ve çok geçmeden 9 Eylül’de İzmir’e gelen kalabalıklarla birlikte izlediğim yürüyüşçülere ben de katıldım.

O heyecanlı törenler, resm-i geçitler ne zaman sona erdi, ilk gençliğimi takiben İzmir’den ayrıldığım için doğrusu bilmiyorum.

Bu yıl farklı biçimde de olsa o heyecanın yeniden yaşandığını fark etmek beni mutlu ediyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.