Fehmi Koru*
Kimi bunu iktidar cephesinin Saadet Partisi’ni bölmeye yönelik bir girişimi olarak gördü, kimi de gezi boyunca verilen birlik ve beraberlik tablolarıyla iktidar cephesinin Saadet tabanını kazanmayı hedeflediğini ileri sürdü.
Her iki yakıştırma da mümkün.
Sonuçta siyaset zemininde her tavır alışın bir hesabı vardır.
İyi de, böyle bir geziye katılmak ve birlik-beraberlik tabloları vermekle Oğuzhan Asiltürk’ün de bir hesabı olması gerekir; nedir o hesap?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına SP’li Asiltürk’ü almasının bir anlamı olduğu gibi, SP’li Asiltürk’ün bu geziye katılıp Erdoğan ve iktidarın diğer ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli ile samimi görüntüler vermesinin de bir anlamı mutlaka vardır.
Sembolik görüntüler siyaset alanında sıkça kullanılır.
Olaya bu açıdan bakabilir miyiz?
Asiltürk’ün içinde yer aldığı bilinen Saadet Partisi, kuruluş tarihi nispeten yeni olsa bile, kökü hayli eskilere dayanan bir siyasi oluşum. Kurucusu Necmettin Erbakan partilerini hep Türk tarihinin Fatih Sultan Mehmet gibi önemli şahsiyetleriyle özdeşleştirirdi.
Biz o kadar gerilere gitmeyelim, onu 1969 bağımsızlar hareketi ve ardından kurulan MNP-MSP çizgisiyle başlatalım.
Uzunca ve çileli bir siyasi yolculuğu oldu Saadet Partisi çizgisinin…
Temsil ettiği değerler ile tanındı o çizgi.
Erbakan ‘‘Önce ahlak ve maneviyat’’ diye belirlemişti partisiyle temsil edilen ilk değeri…
Şimdilerde SP’nin lideri olan Temel Karamollaoğlu da değerler odaklı bir siyasi anlayışı sürdürüyor.
Oyunu Saadet’ten esirgese bile onun temsil ettiği değerlere saygı duyan geniş bir kitle olduğu da biliniyor.
Acaba Oğuzhan Asiltürk Kıbrıs seferine kendisini de davet eden iktidar sahiplerine Saadet Partisi sözcülerinden işitmeye alıştığımız değerleri ve doğru siyasi tavırları hatırlatmış mıdır?
Belki hatırlatmıştır, belki de hatırlatma fırsatı yakalayamamıştır.
O gezide yaşanan birliktelikte, doğrular ve yanlışları iktidar sahiplerine söyleme fırsatı bulamamış olsa bile, bu yakınlaşmanın başka vesilelerle devamı halinde, onları ifade etmek için yeni fırsatlar da çıkabilir Asiltürk’ün önüne.
Böyle yakınlaşmaların yakınlaşan açısından taşıdığı sakınca, birlikteliklerin belli kesimlerde meydana getireceği beklentilerin gerçekleşmemesi ihtimalidir.
Mesela ben, iktidarın bazı temel sorunlarda izlediği politikaların yanlış ve bu sebeple de ıslah edilmeye ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için, uzunca bir süredir, Külliye’de çeşitli unvanlar taşıyan insanların bildiklerine inandığım gerçekleri karar vericilere aktarıp aktarmadıklarını hep merak eder dururum.
İzlenen politikalar onlar uyardıkları halde mi yanlış, yoksa kimse ses çıkarmadığı için mi yanlışlar yapılıyor?
Şimdi karar verici merci ile yakın bilinenlere bir de SP’li Oğuzhan Asiltürk eklenmiş oldu; bu günden itibaren uygulanan politikalarda onun etkisinin ne olduğu da merak konularım içine girecek doğal olarak.
Acaba dünkü yeni yakınlaşma sonrasında ülke politikalarında herhangi bir değişiklik söz konusu olacak mı?
Kıbrıs’a ‘büyük müjde’ olarak sunulan, adanın bir kaç yüz bin nüfuslu halkının onca sorunu arasında yer aldığını daha önce hiç duymadığımız Külliye inşası niyetiyle ilgili Oğuzhan Asiltürk bir uyarıda bulunmuş mudur?
Kıbrıs’ın bir önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ‘‘Devletin itibarı binaların ihtişamıyla olmaz’’ eleştirisine benzer bir uyarıda?
Onun yerine bu ziyarete Temel Karamollaoğlu katılmış olsaydı bu konuda gerekli uyarıları -hatta daha fazlasını- yapardı sanırım.
Geçen seçimlerin hemen öncesinde Karamollaoğlu’nun ne kadar etkin olduğunu gördük; diğer partilerin liderleriyle yakın temasları onların politik tavırlarını değiştirecek kadar önemli sonuçlar doğurmuştu.
Herhalde Saadet tabanı Oğuzhan Asiltürk’ten de, iktidar partileriyle görünür bir hal kazanan yakınlaşmasının, onlarda da tavır değişikliğine yol açmasını bekleyecektir.
Kamuoyu da bekleyecektir.
İlk gün öyle bir izlenim alınamadı.