Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmadan önce galiba böyle değildi. Yakın çevresinden partisini gözden düşürmeyle sonuçlanacak çıkışlar geldiği veya kendisi, hükümeti ve partisiyle irtibat kurulacak herhangi bir icraat toplumdan beklenen desteği bulamadığı zaman, hiç vakit kaybetmeden tepkisini verir ve görüntüyü düzeltirdi.
O zaman başbakandı ve AK Parti genel başkanıydı.
Şimdi yine AK Parti’nin başında, lakin artık cumhurbaşkanı…
Toplumda partisine karşı hisleri hızla olumsuza dönüştüren gelişmeler yaşanıyor, onun bu özelliğini bilen ve kendisinden her zamanki cevvaliyetiyle ortalığı yatıştıracak çıkışlar bekleyenler ise aradıklarını bulamıyorlar.
Yine konuşuyor konuşmasına, görüşlerini de açıklıyor lakin konuşması sonrasında ortalığın yatıştığı söylenemez.
Eski bir TBBM başkanı, ‘fetihler’ ile ‘kurtuluş günleri’ arasında fark gözeten ve bu yolla İstiklal Savaşı’nı önemsizleştirdiği sonucu fazla zorlanmadan çıkartılan bir açıklama ile gündeme geldi. Önceki gün oldu bu. Bildiğimiz özellikleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ifade edilen görüşü paylaşabilecek bir siyasetçi değil. Kendi sesiyle doldurduğu şiir kasedinde Çanakkale Şehitleri’ne ithafen yazılmış Akif’in şiiri de var. Yine Akif’in imzasını taşıyan İstiklal Marşı’nı şiir halinde ondan daha iyi kim okuyabilir?
Ancak dün Afyon’da yaptığı konuşmada, günlerdir tartışılan görüşlere doğrudan değinen ve kendisinin konuya yaklaşımını belli eden tek bir cümle yoktu.
Onun yerine kimi hedef aldığını anlamakta zorlandığım şu cümleler vardı:
‘‘Bize yıllarca unutturulmaya çalışılan, yıllarca üstü örtülen, ihmal edilen tarihimizi kendilerince yeniden yazmak isteyenler tarafından yok sayılan zaferlerimizin hepsine de sahip çıkıyoruz. / Bizim bu birliğimizi kimse bozamaz. Tarihi şahsiyetlerimiz arasında ayrımcılık yaparak fitne tüccarlığına yeltenen sahte tarihçiler kirli emellerini gerçekleştiremeyecekler. Tek parti faşizmiyle yanıp tutuşanlar son 20 yılda olduğu gibi gelecekte de inşallah hedeflerine asla ulaşamayacaklar.’’
Yalnız bu kadar da değil.
Toplum, hiç değilse partisine oy verenlerin de aralarında bulunduğu toplumun geniş bir bölümü, geçen haftaya damgasını vuran bazı iddia ve ithamlar hakkında da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne düşündüğünü merak etmekte.
Merak edildiğini bana da yöneltilen sorulardan biliyorum.
Kendisine danışmanlık yapması için Külliye’ye aldığı, partisinden milletvekili seçilmesini sağladığı, tek imzasıyla önce bir kamu bankasına genel müdür, sonra Sermaye Piyasası Kurumu’na başkan olarak atadığı insanlarla ilgili ithamlar söz konusu.
Rüşvet ağı kurulduğu iddiasına dayalı ithamlar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasında o konuda ne düşündüğüne dair de herhangi bir ayrıntı bulunmuyor.
Dinimize en ufak bir bühtan yöneltildiğinde derhal tavır alan ve tepki veren bir kişiliği olduğunu yakın geçmişte yaşananlardan biliyoruz. Oysa kisveleri itibarıyla İslam dini ile doğrudan irtibat kurulabilecek bazı şahsiyetler, dini konularda kayıtsız olanlar yanında dindarları da rencide eden garip açıklamalarla gündem oluşturuyorlar.
Vaaz kürsülerinden, minber ve mihraptan yapılan konuşmalarla…
Onların dinimize mal edilebilecek yanlış ifade ve tavırlarına en iyi cevabı verebilecek kişi Tayyip Erdoğan olmalı değil midir?
Nedense o tür konularda da şimdilerde suskun kalmayı yeğliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Daha önceleri öyle çizgiyi aşan konularda ilk tepki ondan gelirdi oysa.
Bir konserinde, İmam Hatip’li olduğu anlaşılan orkestrasının bir üyesiyle hoş kaçmayacak bir şakayı paylaşmış şarkıcı Gülşen; yaptığı incitici takılma dört ay sonra başkaları tarafından gündeme taşındığında, lafı hiç eğip bükmeden özür de dilemiş ama.
Özrüne rağmen tutuklandı.
Sonuçta bir şakanın cezaevine düşürebildiği bir ülke görüntüsüne büründü ülkemiz.
Toplumdan, hem de istisnasız her kesimden- geniş bir tepkiyle karşılaştı tutuklama olayı.
Geçmişte onun başından da okuduğu bir şiir yüzünden hukuk kullanılarak cezalandırma olayı geçtiği için, tutuklamadan kendisinin de rahatsızlık duymuş olabileceğini düşünenlerle karşılaştım.
Öyle olmadığını dünkü konuşmasından herkes öğrenmiş oldu.
Dediği şu:
“Son günlerde milletimizin en büyük gücü olan kardeşliğine yönelik provokasyonların ibadethanelerimizi ve imam hatiplerimizi hedef alacak şekilde çok ciddi boyutlara ulaştığını görüyorum. Milletimizin mukaddes değerlerine dil uzatanlar, kutsallarına hakaret edenler hem maşeri vicdanda hem hukuk önünde hesap vermekten paçalarını kurtaramayacak.”
Bir şarkıcı.. Az sayıda kişi önünde yakını biriyle şakalaşmış.. O şakayı toplumun bütününe sunan başkaları.. Şarkıcı cezaevindeydi, şimdi ev hapsinde.. Hukuk önünde hesap vermesi isteniyor…
Şaka yüzünden…
Ne oldu da böyle oldu?
Bilmiyorum.
Aynı konuşmasında “Bir de utanmadan diyorlar ki ‘İşsizlik var’; ne işsizliği ya, iş arayana iş çok” da demiş Cumhurbaşkanı Erdoğan…
“Dememiştir” diyebilseydim keşke…