Henüz her sorumludan kendi alanına giren hataların kabulüne dair bir hesap verme çabasına tanıklık etmedik ama olsun, onları bulundukları göreve getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan depremin birkaç gün arkasından bazı hatalar yapıldığını ifade etti ya bu kadarı da yeter.
Görünen şu: Deprem kuşağında bulunduğu 1999 Marmara depremi sonrasında olduğu kadar Kahramanmaraş merkezli son iki deprem öncesinde değişik illerimizde varlığını gösteren sarsıntılarla da bilindiği ve konunun uzmanlarının da her fırsatta uyarılarda bulundukları halde, Türkiye’nin şiddeti yüksek depremlere hazırlığı yokmuş…
İlk iki gün, bu sebeple, olması gerektiğince değerlendirilemedi.
Arama-kurtarma çalışmaları geç başlayabildi.
Ekiplerin sayısı azdı.
Çok sayıda yabancı ülke ekipleriyle takviyeye gelmeseydi, arama-kurtarma faaliyetleri daha da aksayabilir, şimdiden 30 bine ulaşmış olan ve nereye varabileceği kestirilemeyen depremde hayatını kaybedenlerin sayısı daha da artabilirdi.
Depreme maruz kalmış evlerden sağ kurtulanlara, dondurucu soğuklarda başlarını sokacakları bir çadır, içebilecekleri sıcak bir çorba, en tabii ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri -mobil tuvaletler gibi- kolaylıklar neden sonra ve sınırlı olarak sağlanabildi.
Fazla ayrıntıya girmeden, sadece bu tabloya bakarak bile, ortada derhal fark edilebilen deprem-öncesi hazırlıklar konusunda hatalar olduğu söylenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabul ettiği, bu gibi hata ve eksiklikler olsa gerek.
Depremin ertesinde yerli-yabancı kurumların görevlileri ile gönüllülerin canla başla çalışmalarına ise diyecek yok. Onların bütün olumsuz şartlara rağmen sergiledikleri fedakarlık örnekleri her türlü takdiri hak ediyor.
Dayanışmanın boyutları da öyle. Neredeyse bütün ülke seferber oldu. Herkes hiç bir şeyi esirgemeden, depremzedelerin acılarını daha az hissetmeleri, ihtiyaçlarının giderilmesi için elinden geleni yapmakta..
Kendiliğinden oluşturdukları yardım mecralarından hoşnutluk duyulmadığı resmi ağzılar tarafından belli edilse bile, durumdan vazife çıkaran sivil toplum örgütleri deprem bölgesinde eksikliği duyulan ihtiyaçları gidermeye çalışıyorlar ve başarılı da oluyorlar.
Medya da olan-biteni fazla abartıya kaçmadan yansıtma çabasında. Her TV kanalının deprem bölgesine gönderdiği muhabir kadrosu, depremzedelerle aynı şartları paylaşarak, gece-gündüz ayrımının bile farkında olmaksızın görevlerini fazlasıyla yerine getiriyor.
Bu tabloya getirilebilecek bir eleştiri olabileceğini sanmıyorum.
Deprem öncesi ve hemen sonrasında görülen hatalar silsilesi şimdilerde de devam ediyor ama.
Hazırlıksızlık kalıcıya dönüşebilecek hatalı kararlara yol açıyor.
Uzak-yakın ülkelerden depremde yararlı olmak üzere ülkemize koşan ekiplerden bazıları, başarılı çalışmaları devam ederken, aniden ülkemizden ayrılma kararı aldı.
Avusturya, Almanya, İsrail ekipleri ilk geri dönenler…
Gerekçeleri, görev yaptıkları alanlarda güvenliklerini tehdit altında görmeleri.
Çatışmalar oluyormuş.
Allah, Allah…
Yabancıların ayrılmalarını getiren şikayetler bölgeye ülke içinden yardıma gelenler tarafından da tekrarlanmakta.
Güvenlik tedbirleri yetersiz.
Depremden sağ kurtulanların ülkemizin değişik illerindeki mevsim itibariyle boş otellerine gönderilmeleri, bunu sağlamak için THY uçaklarının kullanılması yerinde tedbirler.
Ancak, eğitim yılının henüz yarısındayken üniversitelerin yüz yüze eğitimi bırakıp uzaktan eğitime geçmesi hatalı bir karar.
Covid yüzünden zaten aksamıştı eğitim, deprem sonrası için alınan bu tedbir eğitim çağındaki günümüz neslinin geleceğini karartabilir.
Eğitimin uzaktan hale dönüştürülmesi sebebinin, öğrencilerin memleketlerine dönmeleriyle boşalacak yurtlara depremden zarar görenlerin yerleştirilmek istenmesi olduğunu biliyoruz.
Çeyrek asır önce yaşanmış Marmara depreminde prefabrik evlerin çare olabildiği görülmüştü. Aynı çare günümüzde de pekala işe yarayabilirdi.
Prefabrik yerleşim çok mu zor?
Neden?
Devlet adına yapılan bazı açıklamalar da sorunlu.
Her aileye belli miktarda para ödeneceği vaadinin depremin acılarının taze olduğu günlerde yapılması gibi.
İnsanlar, enkaz altındaki yakınlarının sağ-salim çıkarılmasını ayaz soğuğuna rağmen beklerken, paranın konuşulmasından neden mutlu olsunlar? Onların bekledikleri, daha etkin bir arama-kurtarma, yakınlarının kurtarılmasını beklerken hayatlarını geçici olarak sürdürecekleri, temel ihtiyaçlarını karşılacak asgari kolaylıklar ile güvenliklerinin sağlanmasıdır.
Paradan söz edilmesi insanlara hoş gelmiyor.
Yıkılan ve enkaza dönüşen binaların bir an önce ortadan kaldırılarak yerlerine yeni binalar yapılacağı vaadi de hiç makul değil.
Binalar sadece özensiz inşa edildikleri için yıkılmadı; yıkılmalarının en önemli sebebi, kentlerin yanlış yerde -fay hatları üzerinde- kurulmuş olması.
Enkaz kaldırılıp yıkılan binaların yerine yenilerinin inşa edilmesi mi, yoksa vaktiyle yer seçiminde yapılmış yanlışı ortadan kaldıracak bir yol olarak kentlerin deprem tehlikesinden uzak yerlere taşınması mı daha doğrudur?
Geçmişin yanlış kararlarını yeniden tekrarlamanın alemi yok.
Deprem öncesi yapılmış uyarılar dinlenmemişti, hiç değilse bundan sonra ne yapılması gerektiği konunun uzmanlarıyla danışılarak kararlaştırılmalı.
Eskiden olduğu türden günü kurtaracak palyatif tedbirleri bir tarafa bırakıp ülkeyi ve insanını ön planda tutan, geleceği önemseyen kapsamlı planlar üzerinde çalışılmalı.
Bunu mümkün kılacak uzman zenginliğine sahip olduğumuzu şu bir haftada gördük zaten.