Türkiye’de meydana gelen gelişmelerle ilgili görüş açıklayan hemen herkes, neredeyse hepimiz, bir önemli konuyu gözden kaçırıyoruz: AK Parti ile küçük ortağı MHP, bir bütün olarak iktidar cephesi, her attığı adım, yaptığı açıklama ve aldığı kararla -yani sözlü ve fiili icraatıyla, kendisine zarar veriyor.
Bir küçük grup dışında bütün millet de zarar görüyor, ancak en büyük zararı gören iktidar cephesi…
Daha önce bunun tam tersi olur, iktidar cephesi, her olayı kendi lehine çevirmeyi bilirdi; artık bunu başarmakta zorlanıyor.
İktidarın kendi eliyle kendine zarar verdiği gerçeğini, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) da içinden geçilen süreçle ilgili bir açıklamayla sürece dahil edildiğini görünce daha iyi idrak ettim.
En son kullanılması gereken savunma çizgisine çekilmiş oldu iktidar cephesi…
Şu yakınlarda neler yaşandığına, bu gerçeği akılda tutarak, biraz yakından bakalım:
Yalnızca AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan değil, Merkez Bankası’nın aldığı kararla birlikte başgösteren ve sonuçta enflasyonu tahammül edilemez boyuta çıkaracağı anlaşılan TL’nin değer kaybetmesine, hükümetin bakanları, AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi de sahip çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomide olumlu sonuçları altı ay içerisinde görülecek ‘yeni bir model’ denendiğini açıkladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli yeni modele itiraz edenlere karşı çok sert bir çıkış yaptı.
Hazine ve Maliye bakan yardımcısı suskun kalmayı yeğleyen bakanı yerine modeli savundu.
AK Parti ve MHP’den yapılana tek bir itiraz gelmedi.
İktidarın itibar ettiği yazarlar ve yorumcular da onların peşlerine takıldı.
Oysa, ‘model’ diye adlandırılan beklentinin sonuçları, öyle altı aya kalmadan, daha ilk günden görülmeye başlandı. Hayat dünden daha pahalı hale geldi bugün. Hemen bütün temel ve hayati ihtiyaçlara zam yapılıyor ve bu giderek zincirleme bir dalgaya dönüşüyor. Artması ve ihracat yoluyla büyümeyi rekor düzeye çıkarması beklenen üretimde aksamalar kendi belli ediyor. Üretim sektörü şaşkın, işçi-işveren ilişkileri sorunlu.
Bu gelişmeden en fazla kim ya da kimler etkileniyor?
Öncelikle AK Parti ile MHP’nin tabanını teşkil eden kitleler…
“Fakir-fukara, garip-guraba” diye adlandırılanlar…
Son 20 yıl içerisinde ‘orta direk’ statüsüne yükseldiklerini hissetme zevkine varmışlar da gelişmelerden olumsuz etkileniyor…
Daha önceleri, cihan yıkılsa iktidarın peşinden ayrılmayacakları görüntüsünü veren kitlelerde çözülmeye yol açacak bir gelişmedir bu.
İktidar ‘model’ olduğunu açıkladığı ekonomik alandaki tasarruflarıyla kendisine zarar vermekte.
Zararı asgaride tutabilmek için konunun ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ olarak takdim edilmesi ve MGK’nın açıklamasından güç almaya çalışılması fazla işe yaramayacağa benziyor.
Başka bir gelişme dış politika alanında yaşanmasaydı ‘kurtuluş savaşı’ retoriği belki işe yarayabilirdi, ancak ekonomiye can kazandırabilmek için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile aradaki buzları eritme çabasına girilmesi kafaları karıştırarak bunun önüne set çekti.
Ülkeyi tehdit ettiği düşünülen her olumsuzlukta parmağı bulunduğu iktidar cenahı tarafından AK Parti’nin itibar ettiği medya organlarında ilan edilmiş BAE’nin, en yumuşağı ‘şerefsiz’ olan kötü sıfatlarla anılmış bir yöneticisi, Ankara’da kırmızı halı muamelesiyle karşılandı.
‘Şerefsiz’ denmesinin sebebi, 251 insanımızın hayatına da mal olmuş 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardındaki güç sayılmasıydı o BAE yöneticisinin…
TRT ekranlardaki dizilerde bile konu edilmiş bir ‘hainlik’ ekonomiye can suyu sağlaması umuduyla şimdi unutturulmak isteniyor.
Mısır, Fransa ve Yunanistan gibi Türkiye’nin sorunlar yaşadığı ülkelerle içli-dışlı olan BAE, uluslararası alanda ‘Türkiye’ye karşı’ olarak algılanmış ortak askeri manevralarda bu yıl içerisinde birkaç kez yer almış bir ülke.
Türkiye’nin stratejik çıkar alanları olarak ilan edilmiş Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Libya’da karşısına çıkan uluslararası cephenin en önemli unsurlarından biri BAE.
Zaten artık Mavi Vatan’dan da söz edilmiyor, Kıbrıs’a yakın bir parselde bir Amerikan şirketinin sondaj çalışmalarına başlamasına itirazda bulunulmuyor, Rusya’nın dışişleri bakanının bir YPG/PYD heyetini Moskova’da ağırlamasına ses çıkartılmıyor.
Herhalde bu politika değişikliklerinin makul birer açıklaması vardır; ancak son birkaç yılı hamasi duyguları zirve noktasına çıkartacak biçimde bu konulardaki propagandalara maruz kalarak geçirmiş kitlelere de bu değişikliklerin ulaşması, iktidar cephesini zorlayacaktır.
Ekonomiden sonra dış politikada da iktidar cephesi kendi aleyhine sonuç verecek bir tavır içerisinde.
Muhalefetin fazla bir şey yapmasına, görkemli mitingler düzenlemesine bile gerek yok; iktidar kendi eliyle kendisini yaralayan bir süreç içerisinde.
Dün bir dostum, “Nasıl oluyor da 20 yıl ayakta kalmış bir iktidar bu gerçeği -her yaptığının ve her yapılanı savunmak için söylediğinin dönüp kendisini vurduğu gerçeğini- fark edemiyor?” diye soruyordu.
Ona, “Başkanlık sistemi yüzünden” cevabını verdim.
Başkanlık sistemine ani geçişi sağlayan MHP, AK Parti’yi böyle bir sürece sürüklemiş oldu.
İkisi de süreçten zarar görüyor.
Sistem değişikliği olmasa, ekonomide ve dış politikada sert dönüşlere başvurması gerekmeden her şeye rağmen iktidarını koruyabilecek olan AK Parti, yeni sistemin savurmasıyla, kendi tabanının çözülmesini başlatmış oldu.
Artık gerçeklerin bu yönünün de görülmesini istedim.
Fehmi Koru*
Ekonomik savaşın "içerideki ve dışarıdaki Türkiye düşmanları" kimler olabilir?