Güne kırmızı ete yüzde 10 zam geldiği haberiyle başlıyoruz.
Ete zam toplumun kaçta kaçını gerçekte ilgilendiriyor olabilir?
İnsanların 1 TL daha ucuz diye Halk Ekmek bayileri önünde kuyruğa girdiği, marketlerin daha önceleri çöpe attığı bayat ürünleri fiyat düşürerek satmaya devam ettiği bir ülke burası…
Sözün kısası, etin kiloyla değil gramla alınıp satıldığı bir ülkede, mala yüzde 10 zam yapılması fazla bir anlam taşımıyor.
Ucuz et sağlama görevinin sahibi ‘Et ve Süt Kurumu’nun önünde görmeye alışık olduğumuz kuyrukların ortadan kalkması da bu durumu göstermiyor mu?
Kamuoyu yoklamalarına göre, toplumu oluşturan insanların yalnızca %24 kadarı elektrik faturalarını sorunsuz ödeyebiliyor; geri kalanın bir bölümü (%19) ‘‘Ödeyemiyorum’’ derken, geri kalan %57 zorlanarak ödeyebildiğini söylüyor.
İlgili kurum kuralları uygulamaya kalkarsa her beş evden birinin sakinleri elektriği kesilmiş halde karanlıkta oturuyor olacak.
Daha ötesini kurcalamaya gerek yok herhalde.
Ekonomik sıkıntıların had safhaya vardığı bir ülkeyiz.
Bu durumun politika sahasını etkilememesi düşünülemez.
Nitekim, ekonomik sıkıntılara toplum katmanları tarafından verilen tepkilerin yansıdığı araştırmalar, yaşananlardan sorumlu tutulan iktidar cephesinin tabanında kendini belli eden çözülmeye işaret ediyor.
AK Parti, 20 yıllık iktidarında ilk kez, başlangıç noktası olan 3 Kasım 2002 seçiminde aldığı oyun gerisine düştü; hızlı çözülme devam ediyor.
MHP ise, tek başına girmesi halinde seçimde yüzde 10 barajını aşamayacak durumda; Meclis’e sunulan yasa teklifinde sırf onun için konulmuş olduğu hissi alınan bir maddeyle baraj yüzde 7’ye düşürülüyor.
İndirilen baraj oranı bile Milliyetçi Hareket Partisi için riskli.
Bütün göstergeler ilk seçimde iktidar değişikliğinin gerçekleşeceğine işaret ediyor.
Göstergeler tamam, muhalefet partilerinin lider ve sözcüleri de ağızlarını her açtıklarında iktidarın değişeceğine dair inançlarını tekrarlıyorlar.
Yalnız yine de anlaşılması zor bir gerçek kendini belli ediyor: İktidar cephesini oluşturan iki partinin oyları azalıyor; buna karşılık onlardan kopanların hepsi muhalefet cephesine seçmen yazılmıyor.
AK Parti’den kopmayı düşünen önemli sayıda bir seçmen kitlesi kamuoyu araştırmalarında ‘kararsız’ diye belirlenen grupta kalmayı sürdürüyor.
Yukarıda kaba hatlarıyla çizdiğim fukaralaşmaya sebep olan ekonomik sorunlar tablosuna rağmen oluyor bu. İnsanlar tablodan kimi suçlayacaklarını biliyor ve sorumlu tuttukları partilerden uzaklaşıyorlar; ancak politika sahnesinde yer alan muhalefet partilerinden birine doğru yol almakta da o kadar istekli görünmüyorlar.
Muhalefet cephesinin ana gövdesini teşkil eden CHP’nin oylarında sözü edilmeye değer bir artış henüz fark edilmiyor. İYİ Parti’nin gördüğü ilgi bir ara hızlanır gibiydi, son birkaç ay içerisinde orada da geri çekilme kendini belli etmeye başladı. İktidar cephesi kalemleri ve yorumcularının ‘‘Küçük parti’’ diye yaftaladığı Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinden de beklenen türden büyük bir patlama sesi gelmiyor.
HDP seçmeni yerli yerinde duruyor, lakin diğerleri şimdilerde kendilerini cazibe odağı haline getirebilmiş değiller.
Altı muhalefet partisinin birlikteliğinin sağlaması gereken sinerji henüz önemli bir seçmen kitlesini etkileyemedi.
Elbette seçime az kala ‘kararsız seçmen’ de ‘kararlı’ hale gelecektir. Ancak, onların şu sırada neden ‘kararsız’ kalmaya devam ettiğinin de irdelenmesi gerekir.
İlk sebep, iktidarın yanlış politikalarının ürünü sıkıntıların üstesinden muhalefetin bugünlerde verdiği tablonun gelebileceği konusunda tereddüt yaşanması olabilir mi? Denenmemişler ile AK Parti kadrosu içerisindeyken denenmişlerden oluşan ve bu halleriyle ülke yönetimine geldiklerinde üzerlerine düşecek enkaz kaldırma ve dengeleri yeniden kurma görevlerini yerine getirebilecekleri güvenini vermeyen bir durum mu söz konusu?
Güven sorunu var. Hiç değilse bana öyle geliyor.
Yapılması gereken, o sorunu ortadan kaldırmaya yarayacak bir çıkışı gerçekleştirmek olabilir.
Muhalefet cephesini oluşturan altı partinin liderlerinin son toplantısı sonrasında, onları bir arada gösteren masada bir eksikliğin kendini belli ettiğini yazmıştım. Bununla özellikle bir ismi kast ettiğimi ileri sürenler oldu.
O tabloda eksik olan, topluma ‘‘Tamam şimdi oldu’’ hissini verecek güçte bir cumhurbaşkanı adayının varlığıydı.
‘Herhangi biri’ olmayan bir isim…
Altı liderin üzerinde uzlaşacakları ve topluma kuvvetli bir mesaj yerine geçecek biri…
Onlar ve partilerinin yönetim kadroları masadakilerden birinin pekala ‘o kişi’ olabileceğini düşünüyor olabilir. Ben o düşüncede değilim.
Toplumun hiç değilse yarısının ‘‘İşte şimdi oldu’’ diyebileceği kişi masada yerini alana ve kararlılığıyla ülkeyi hep birlikte kısa sürede hak ettiği yere eriştirebileceklerini düşündürene kadar eksiklik hissedilmeye devam edecek ve muhtemelen her geçen gün biraz daha fakirleşen ‘kararsızlar’ da arayışlarını sürdürecek…
Konu görüşülürken bazen ‘‘Daha seçime çok var’’ itirazı geliyor.
Gerçekten öyle mi?
Şimdikine benzer bir ülke ortamını mevcut iktidarın 2023 Haziran ayına kadar sürdürmesi mümkün mü?
Baskın seçime hazırlıksız yakalanmak da var.