Fehmi Koru: İktidarı öve öve bitiremeyenler, bence en büyük övgüyü onlar hak ediyor

''Cumhurbaşkanlığı sözcüsü sıfatı da bulunan İbrahim Kalın da bu eski deyişi bir TV programında aynen kullanmış''

Aklımda eskilere ait kalıp vecize, “Kurb-u sultan âteş-i suzan” diye kalmış, kast edileni de bugünkü dilde karşılığıyla “İktidar odağına yakınlık elde kor ateş tutmak gibidir” olarak biliyorum.

Belleğim beni yanıltmamış, yukarıdaki cümleyi yazdıktan sonra araştırdığımda, konuyla ilgili neredeyse bir kütüphanelik malzeme olduğunu bu vesileyle keşfettim.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü sıfatı da bulunan İbrahim Kalın da bu eski deyişi bir TV programında aynen kullanmış.

İşin bir yönü bu.

Diğer yönü de iktidar odağına ne kadar yakın olunursa, onun etkisinde o kadar fazla kalındığıdır.

İktidar insanları cezbediyor, ona en yakın olanlar en fazla etkileniyorlar.

Herhalde bu yüzden olacak, Osmanlı sultanlarına, cuma selamlığına gittiklerinde, camiden çıkarken, cemaat hep bir ağızdan, “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye seslenirlermiş…

Padişah gururlanmayı hak ediyor lakin yine de uyarılıyor…

Seslenme hangi padişaha kadar devam etmiş, hep merak etmişimdir.

Demokrasilerde durum biraz farklı.

En son örneğini, bir dost meclisinde, diğer katılımcılara ayak uydurmak için kendisi de dans marifetini göstermiş Finlandiya’nın kadın başbakanı verdi. Ayıplandı genç kadın siyasetçi, çareyi özür dilemede buldu.

İngiltere başbakanı da, vatandaşlara uygulattırdığı sağlık tedbirlerine maiyetindekilerle beraber kendisinin uymadığı ortaya çıkınca, biraz dirense de, sonunda görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı. 

Vaktiyle ‘Başbakanın beyninin yarısı’ diye bilinen ve görevden ayrıldıktan sonra sıradan hale gelmiş eski bir danışmanı, büyük dedesi Çankırılı olan -yani bir Türk- İngiltere başbakanının istifasına kadar uzanan süreçte en büyük payın sahibi oldu.

Zihnimde eski-yeni bu örnekler bulunurken, günlük okumalarım sırasında, bizden farklı açıklamalar geldiğinde ne diyeceğimi şaşırdığım oluyor.

Cumhurbaşkanlığı’nda danışman unvanı da bulunan bir genç kadının, kendisine hizmet vermekle görevli olduğu kişi hakkında “Halifemiz” sıfatını kullanması sözgelimi.

İktidara yakın olanlarda varlığına alışmaya başladığımız hayranlığı fersah fersah aşan bir değerlendirme bu.

Daha önce benzer bir nitelendirmeyi, AK Parti saflarında ve Külliye’ye yakın bir konumda iken şu yakınlarda Vatan Partisi’ne geçen ve bir zamanlar yazarları arasında bulunduğum bir gazetenin sahibi de göründüğü için dolaylı olarak eski patronum sayılabilecek bir işadamı da yapmıştı. 

Şu sözler de aynı işadamına ait:

“Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı) tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor.”

Cumhurbaşkanlığı danışmanının nitelemesiyle zihnim meşgulken, biraz önce gazetelerde, bir bakanın, bir kentin ‘onur günü’ vesilesiyle yaptığı konuşmada sarf ettiği çarpıcı nitelendirmeler gözüme çarptı.

Okuyalım:

“Bir asır önce ‘var olma’ mücadelesi verirken, bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, uluslararası ilişkilerde özne haline gelen, etki ve ilgi alanı her geçen gün genişleyen, küresel ve bölgesel gelişmeler karşısında provokatif davranarak bölgesinde ve dünyada söz sahibi olan etkin bir güce ulaşmış durumdayız.”

Ne yalan söyleyeyim, bu cümleleri okuyunca, aklımdan çok rahatsız edici düşünceler geçti.

Mesela şu düşünce: Bugün “Bölgesinde ve dünyada söz sahibi etkin bir güç” olmuş ise ülkemiz, bir yıl önce, yani Birleşik Arap Emirlikleri’yle konuşamaz haldeyken, İsrail ile ticari ilişkilerimizi her zamankinden daha ileri bir seviyeye taşıdığımız halde liderleri hakkında bayağı sert cümleler sarf edilirken, yaz tatilini ülkemizde geçirmesini sağladığımız ve kendisine “Esad” diye hitap ettiğimiz liderine “Esed” der hale geldiğimiz ülkeyle asla görüşmez bir tavır sergilemişken, eve o günlerde, bölgede ve dünyadaki durumumuz için ‘etkin olmayan bir güç’ mü dememiz gerekiyor?

Bir yılda mı ‘etkin olmayan güç’ olmaktan ‘söz sahibi, etkin bir güç’ olmaya evrilmiş olduk?

Rahatsız oldum bunları düşünürken…

Ardından, yine gazetelerde, bir başka bakanın övgüde sınır tanımaz bir demeciyle karşılaşmayayım mı?

Şu demeç:

“Güçlü bir ülkemiz ve liderimiz var, yaptığımız tüm çalışmalar vatandaşımızın hayatına konfor ve kolaylık getirdi.”

Özellikle de “Vatandaşımızın hayatına konfor ve kolaylık” getirildiği nitelemesi…

Hangi konfor ve kolaylıktan söz ediyor gençlere karşı konuşurken sarf ettiği bu cümleyle bakan?

Gençlerin karşı karşıya kaldıkları sorunlar belli. İşsizlik had safhada. İşi olanlar da tatminsizlik içerisindeler. En iyi eğitimleri almış, kalifiye eleman sayılacak değişik meslek gruplarından gençler, fırsat bulduklarında, kapağı yabancı ülkelere atıyorlar.

Konfor ve kolaylık ile kastedilen ne olabilir?

Bu soruma cevap vermekte zorlanıyorum.

Aklıma gelen tek şey, bu yazının en başında yer verdiğim “Kurb-u sultan” diye başlayan eskiye ait değerlendirme oluyor.

Biz fanilerin uzaktan farkına varamadığımız özellikler iktidarın yakınından -hatta içinden- bakıldığında hayranlık uyandıran olağanüstülükler olarak görülebiliyor…

Dünyada söz sahibi, etkin güç…

Vatandaşın hayatına getirilen konfor ve kolaylık…

Seçime daha on ay varsa nedir bu acelenin sebebi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.