Bu duruma eski dilde ‘sarması’ diye biten bir yakıştırma yapılır lakin iki kelimelik o yakıştırmayı burada yazsam, bir süre önce paylaştığım “Ben küfür bilmem” iddiamla ters düşmekten korkarım.
“Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” derdi eskiler ya, tam olmasa da muhalefetin halini karşılayan bir özdeyiş bu.
Bir yıldan uzun süre her ay düzenli olarak bir araya gelen, arada ikili-üçlü görüşmelerle dostluklarının pekiştiği görüntüsü veren, daha da önemlisi en son buluşmalarında “Her şey tamam, adayımızı açıklayabilecek duruma geldik” mesajına birlikte imza koyan altı liderden beşi, ayrılıp giderken haklarında ağza alınmayacak sözler sarf eden altıncıya, sırf yeniden masaya gelsin diye, “Haklıymışsın, gel, senin dediğin olsun” diyebilir mi?
“Politikadır, politikacılar bunu yapabilir” görüşünü yakın tarihten çeşitli örneklerle zenginleştirenler çıkabilir ama, seçime 70 günden az bir süre kalmışken böyle bir geri dönüş Millet İttifakı’nın işine mi yarar yoksa gözden düşmelerine mi sebep olur?
Kendi görüşümü yazayım: Yeniden masayı altılı tutmak için yapacakları her fedakarlık Millet İttifakı’na zarar verecektir.
Masayı beş partiden ibaret tutmak da öyle.
Özellikle, masada yer alan Saadet, DEVA ve Gelecek partileri açısından, CHP’nin yanında yer almak, kendilerine oy vermeyi düşünen seçmenler gözünde, onları, bir dostumun kullandığı deyimle ‘CHP’nin koltuk değneği’ konumuna düşürecektir.
İYİ Parti’nin ittifaktaki varlığının onları masada tutmada önemi vardı çünkü.
Ne olacak şimdi?
Bu soruya cevap bulabilmek için her zamankinden fazla gayret gösterdiğime inanın. Başka görüş açıklayanlar gibi, taraflarla konuştuğumu, CHP’de karar verme mekanizması içerisinde yer alanlarla görüştüğümü, İYİ Parti kurmaylarından tüyo aldığımı söyleyemem; kimseyi aramadığım gibi onlardan beni arayanlar da olmadı.
Yine de bir şeyin farkındayım: Altılı masayı beşli masaya dönüştürmüş çıkışı yapan Meral Akşener partisini kurarken hedef aldığı seçmen kitlesi gözündeki değerinin büyük bölümünü yitirmiş görünüyor.
Hiç değilse önemli bölümünün…
Kamuoyu yoklamalarında sorulduğunda “Seçimde oyum İYİ Parti’ye” cevabını verenler, büyük çoğunluğuyla, geçmişte AK Parti’ye veya MHP’ye oy vermişlerden oluşmuyor; CHP’ye de sempati besleyebilecek türden seçmenlere daha cazip gelen bir tarafı var İYİ Parti’nin…
Bir gecede onları kaybetti Akşener’in partisi…
Yıllardır siyaseti yakından izleyen Bekir Ağırdır, Akşener’in çıkışının hemen ardından, sıcağı sıcağına, “İYİ Parti intihar etti, 2018’deki oyunu da alamaz” tespitini yaptıysa, bundandır.
Tespitine küçük bir itirazım var: Siyaseten intihar eden İYİ Parti değil bence, 1990’ların başından beri siyasi hayatın içinde olan, milletvekilliği, bakanlık, şimdi de parti genel başkanlığıyla tanınan Meral Akşener yolun sonuna gelmiş gibi.
İYİ Parti varlığını iddialı biçimde bundan böyle Meral Akşener’le sürdüremez; sürdürmeye devam ederse ilk seçimde tekleyebilir.
Herhalde kararından ve yapacağı konuşmadan partisi yönetim kademesinden bazılarının haberi olmuştur; ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın dili” takılmasıyla ima ettiği üzere, bir gün önceye kadar birlikte olduğu insanları ısıran konuşma üslubundan hepsinin haberdar olduğunu sanmıyorum.
“Çıkın, tavrımızı savunun” talimatı aldığı anlaşılan partili ağızların ekranlara taşınan söylemleri o üslubun vahşiliğini zayıflatmaya yaramıyor; tersine başvurulan tevilli ifadeler, Akşener’in söylediklerini daha da vahim hale getiriyor.
Sözün kısası, Akşener’in ayrılmasıyla yalnızca Millet İttifakı zora girmiş olmadı, İYİ Parti daha da zorda.
Meral Akşener 2018 seçiminin hemen öncesinde aldığı tavırla pek çok yorumcunun gözünde sandık zaferini iktidara hediye etmiş biri görüntüsündeydi; bunu bu yazdığım açıklıkta ifade etmeseler bile, arkasından söylenenler buna benzer ifadelerdi.
Nitekim, son çıkışının ardından koro halinde “Ben zaten böyle bir gelişme bekliyordum” demeye başlanmasının sebebi budur.
İYİ Parti, bu çıkıştan sonra, iktidar cephesinin iyi partisi oldu.
Muhalefet ne yapar?
Kendilerini terk eden Meral Akşener masaya dönsün diye istenileni yerine getirir mi?
Genel başkanlarının çıkışının yarattığı havayı dağıtmak için ekranlara çıkan sözcülerin beklediği bu. Masada oturmaya devam edenler “Tamam, gel, senin dediğin olsun” davetinde bulunsunlar ve Mansur Yavaş aday gösterilsin beklentisi pompalanıyor.
Elbette masadakilerin hepsi siyasi deneyim sahibi insanlar, ne yapacaklarını bilirler; bir siyasi gözlemci olarak bana, ‘onlar açısından en kötü senaryo’ olarak görünüyor bu ihtimal.
Çeşitli benzetmelerle bunun neden böyle olduğunu anlatmak mümkün lakin ben onu yapmayacağım. İnanın, en kötü senaryo bu, Millet İttifakı açısından…
Ancak tavsiye o üslupla Meral Akşener’den geldi diye hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmek de en az bu ilk ihtimal kadar kötü.
Senaryoyu iki tarafı da pis kokan değnek olacak şekilde kim yazdıysa, amacı, Millet İttifakı’nı bu iki en kötü ihtimalle karşı karşıya bırakmak olmalı.
İster Akşener’i davetle kamuoyu yoklaması bahanesi ardına sığınılarak istediği kişi aday gösterilsin veya ister beş parti, bugün, hiçbir şey olmamış gibi Kılıçdaroğlu’nu ortak adayları olan ilan etsin, senaryo yazarı her iki gelişmeden de mutluluk duyacaktır.
Zaten istenen de bu.
Ne yaparsan yap kendini kurtaramaz, seni o hale getirenin niyetini gerçekleştirmesine teslim olursun.
Üçüncü bir yol var mı?
Tabii var.
Bugün yeniden bir araya gelecek ve adaylık konusundaki nihai açıklamayı yapacak liderlerin hepsi, kendilerini teslim almak için yazılmış senaryonun farkındadır.
Farkında olmamaları mümkün değil çünkü.
O zaman?
Çıkış yolunu da bulacaklardır.
Bulamazlarsa?
Yine eski bir deyimi kullanayım: Bulamazlarsa, yandı gülüm keten helva.
O zaman çareyi bulmak biz seçmenlere düşecek.