‘Türkiye Yüzyılı’, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyaset literatürüne kazandırdığı bir kavram. Daha doğrusu ben öyle olduğunu sanıyordum. Dün, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, partisinin adayını tanıtmak amacıyla gittiği Manisa’da, taraftarlarına hitap ederken sarf ettiği bir cümle, o düşüncemi düzeltmem gerektiğini düşündürdü.
"Maksadımız Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini gerçekleştirmektir" cümlesi…
‘Türkiye Yüzyılı’ ile kast edilen yalnız AK Parti’nin değil MHP’nin de projesiymiş…
Hatta belki de esas MHP’nin de, AK Parti onu gerçekleştirme yönünde önemli bir destek…
Ne dersiniz?
Üzerinde düşünürken, ‘Cumhur İttifakı’ içerisinde bir araya gelmiş iki partinin birbirini nasıl etkiledikleriyle ilgili gözümün önündeki perde açıldı.
‘Cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ denilen bizlere özgü yönetim biçimini ilk telaffuz edenler AK Partililer olduğu için, projeyi hep onlara mal ettik. Projeyi ilk gündeme getirdiklerinde en sert eleştiriyi MHP ve özellikle de lideri Devlet Bahçeli’den almıştı AK Partililer…
Bahçeli sürpriz biçimde,"Gelin, sistemi birlikte değiştirelim" çıkışıyla ortaklık önerince, bunu onun AK Parti projesine destek vermesi olarak yorumladık.
O günden bugüne kadar da öyle bilinegeldi.
Acaba o arada MHP, AK Parti’ye ait projeyi, siyaseten kendi çıkarlarına uygun gelecek biçime kavuşturmuş olabilir mi?
Projenin AK Parti’nin işine yarayan tek yönü, MHP desteği yardımıyla, iktidarının devamını sağlaması. Sistem değişikliğinin gerçekleştiği 2017 yılındaki anayasa referandumundan bu yana, AK Parti’nin iktidarı ile birlikte, MHP’nin devlet içindeki ve uygulamalardaki ağırlığı daha belirgin hale geldi.
Gariptir fakat üzerinde düşündükçe daha görünür olan bir gerçek daha var: İki partinin birlikteliği ve Devlet Bahçeli’nin her hafta grup konuşmalarında hiza verdiği konuların AK Parti denetiminde bilinen devlet kurumları tarafınca uygulamaya konulması, AK Parti’nin oylarını olumsuz etkileyerek MHP’ye daha muhtaç hale getiriyor.
Uygulanan politikaların hangilerinin AK Parti’nin benimsedikleri, hangilerinin sırf MHP’yi mutlu etmek için benimser görünerek uygulamaya koydukları olduğunu bilmek elbet zor. Ancak çoğunun ikinci türden olduğunu düşünmek için sebepler az değil.
AK Parti’ye oy veren insanların 2017’den bu yana oy vermekten vazgeçenleri, bilerek veya bilmeyerek, o sebeplerden etkilenerek partilerini terk ediyor olabilir.
Oy vermeye devam edenler arasında da görüntüden rahatsızlık duyanlar az değildir sanırım.
Bu önemli mi?
Hiç kuşkusuz AK Parti açısından bunun önemi büyük. MHP ile ortaklık AK Parti’ye iktidarın devamını sağlıyor sağlamasına fakat ne pahasına?
Sürekli oy kaybetmesine yol açtığı için MHP’ye daha bağımlı hale geliyor ve bu da AK Parti’yi uyguladığı politikalarda söylem ve kadro tercihi olarak daha fazla MHP çizgisini benimsemeye sevk ediyor.
Geçenlerde bir imam-kaymakam sürtüşmesi sonrasında kaymakama destek çıkan vali-kaymakam sosyal medya mesajları bunun bir göstergesi.
AK Parti-MHP arasındaki ortaklığın AK Parti saflarında görünür-görünmez sıkıntılara yol açtığı bir gerçek ise, bunu değerlendirmek en çok muhalefetin ilgisini çekmesi gereken bir durum.
Bir önceki seçimde, İstanbul ve Ankara ile birlikte toplam 11 büyükşehirde belediye başkanlıklarının el değiştirmesi, muhalefet cephesinin iktidara karşı oluşmuş olumsuz havayı değerlendirmesinin bir sonucu.
Yalnız o kentlerin belediyelerine karşıtlık değişimde rol oynamadı, alınan sonuçta iktidara karşıtlık daha önemli bir payın sahibiydi.
Önceki seçimde bunu sağlamak için oluşan ittifak bu kez sağlanamadı; tam tersine, eski ittifakın bazı unsurları şimdi karşı saflarda.
Muhalefetin yapması gereken, iktidarın MHP’li yapısının AK Parti’yi kendi tabanı için bile sevimsiz hale getirdiği tespitini, propagandalarında kullanıma kavuşturmak olabilir.
Sistem içindeki MHP’nin ağırlığını vurgulayarak…
Bunun yalnız oy verip vermeme tereddüdü yaşayan AK Parti tabanı üzerinde değil, partileri öyle uygun görmüş olduğu için kendilerine aday seçeneği sunulmuş İYİ Parti ve DEM Partisi seçmenleri üzerinde bile etkili olması muhtemeldir.
Uygun parametrelere dayalı propaganda malzemeleri bulunmazsa, İstanbul ve Ankara’da bile muhalefetin işi zordur ve durum her geçen gün muhalefet için daha da zorlaşıyor.
‘Türkiye Yüzyılı’ içerisinde muhalefetin esamesi okunmaz hale gelebilir.