Fehmi Koru: Sandık yaklaşırken iktidar ve muhalefetin ve medyanın durumuyla ilgili bir ara karne notu

Meraklılar okuyor da, izliyor da…

Seçime koşar adım gidilirken sonunda bizlerden karne bekleyecek medyanın durumu ne?

Bu soruyu bana bir dost meclisinden yöneltilen başka bir soru sorduruyor: “Allah aşkına” dedi biri, “Bu gazeteleri hâlâ okuyan, haber kanallarını izleyen var mı?”

Elbette var. Gazeteler artık satış iddiasında bulunulamayacak kadar az kişiye ulaşıyor; ancak meraklılar satın almadıkları gazetelerin internet sitelerine girip yazılanları okuyorlar…

Haber kanallarının da, belli yüzleri görünce kanal değiştirilse de, bazılarının ne diyeceğini öğrenme merakıyla tartışma programlarını izleyenler var.

Meraklılar okuyor da, izliyor da…

Ancak sorun medya konusunda başka yerde: Okunsa ve izlense bile, geleneksel medya, artık eski etkileme gücünde değil. 

İnsanlar anlık haberler için dijital medyayı, yorumlar için de internet üzerinden yayın yapan kanalları tercih ediyor. Benim gibi vakti kısıtlı olanlar da, YouTube üzerinden verilen kesintilerle yetiniyorlar.

Ve onlardan okunup işitilenlerden daha fazla etkileniliyor.

Geleneksel medya bütünüyle etkisiz değil tabii. 

İYİ Parti’de vaktiyle önemli bir makamda bulunurken görevini terk etmek zorunda bırakılmış bir isim, partisini içinde yer aldığı ittifakta olumsuz duruma düşüren bir çıkış yaptı.

Muhtemelen, geleneksel medyada yoğun biçimde sürdürülen HDP karşıtı yayınlardan etkilenerek…

Daha önce içinde yer aldığı partide -CHP- genel başkanlığa talip olmuş, partisi tarafından bir önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş bir isim de, “Göreceksiniz, ben kazanacağım” iddiasıyla bir süredir geleneksel medyada kendisine geniş yer bulabiliyor.

O iddia, geçen seçimin “Adam kazandı” sözüyle ünlenen adayını bu seçimde de adaylık macerasına sevk ettiyse, bunda, geleneksel medyanın yayınlarının etkisi göz ardı edilemez.

İddialı aday adayı, seçimde yarışabilmek için istenen 555 bin TL’yi yatırdı, Yüksek Seçim Kurulu’na giderek kendisini aday haline getireceğini umduğu destekçilerinin ise ancak yarısının ilgisine kavuşabildi.  

Biraz önce baktım, o aday olabilsin diye ilk iki günde 51.367 kişi YSK’ya gidip imza verme zahmetine katlanmış.

Gerekli miktarda -100 bin- imza sonunda toplanacaktır; kendisine medya desteği verildiği gibi imza desteği de kendisinden esirgenmeyecektir.

Ara karne olarak, seçim öncesi için, özellikle iktidar yanlısı medyaya verilecek not fazla yüksek olamayacak. 

Ekranlardan desteklerini en üst perdeden sunan yorumculardan bazısı, eminim, milletvekili aday listeleri açıkladığında isimlerini listede görmeyince, ses tonlarını bu yeni duruma uygun hale getireceklerdir.

Hayal kırıklığı içerisinde…

En cerbezeli yorumculardan biri, muhalif ittifakın sarsıntı geçirdiği bir ortamda, cumhurbaşkanı adayı olarak aradan çıkabileceğini düşünüp kendisini ortaya atmamış mıydı?

Cumhurbaşkanı adayı o olamadı, ama onunla aynı ekranlarda laf yarıştıran başkaları milletvekili adayı olabilecekleri umudunu taşıyor ve hatta bu hislerini ilgili yerlere iletiyorlardır.

Bakalım içlerinden kaçı umduğuna kavuşabilecek…

Ders yılı ortası ve sonunda alınan karnelerde yalnızca verilen not bulunmaz, altta bir yerlerde notu veren not verdiği hakkında yazılı değerlendirmesini de kayda geçirir.

Kayda geçirme ihtiyacı duyduğum medyayla ilgili ara değerlendirmem şu: Muhalif aday ve partilere, iktidarın itibar ettiği gazeteler ve ekranlardan fazla bir zarar geleceğini sanmıyorum, onların etkileri hayli sınırlı zira; muhalefeti esas zor duruma düşürebilecek olan, kendilerinin itibar ettikleri gazeteler ve kanallarda açıklanan bazı görüşlerdir.

Ne demek istediğimi açmam gerektiğini sanmıyorum. Yine de şu kadarını yazayım: Muhalefetin itibar ettiği gazeteler ve TV kanallarında yazan ve görüş açıklayanların iktidarın değişmesi için ileri sürdükleri gerekçeler, etkileyerek kendilerinin destekledikleri aday ve partilere oy vermelerini bekledikleri seçmen kitlesini ürküterek “Acaba yanlış mı yapıyoruz?” endişesine sevk edebilir. 

O endişeyi duyan çok kişiyle karşılaşıyorum.

Bir önceki seçimde olduğu gibi, akşamın erken saatlerinde, yeniden “Adam kazandı” demeyi getirecek bir sonuç sandıktan çıkarsa, aranacak sebepler arasında bu yazımda karneye düştüğüm yukarıdaki notun da hatırlanmasını beklerim.

Ürkütülen, endişeli hale getirilen seçmenin nasıl davranacağı belli olmaz.

Seçimlerde umutlarına hitap edilen seçmen kitlesi sonucu belirler.

Hangi taraf -ve tabii hangi tarafın medyadaki destekçileri- söylemleriyle seçmene yarınlardan daha umutlu olma hissini verebilirse, sandıktan çıkacak sonuç o tarafın lehine olacaktır.

Ekonomi berbat durumda mı, çalışanlar ve emekliler açısından öyle bir-iki bin TL ile ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir açmaz var mı? 

Evet, ekonomi berbat ve açmaz durumu var.

Dış politika yalnızca karmakarışık bir yumak gibi ikili ve çoklu ilişkileri olumsuz etkilemekle kalmıyor, tek tek insanlarımızın da zararına sonuçlar doğuruyor mu?

Bu da doğru. Doğuruyor.

Ülkeyi sarsan deprem ve sel felaketleri devlet mekanizmasının olağanüstü gelişmelere anında cevap veremeyecek bir hantallıkta olduğunu herkese göstermedi mi?

Hiç kuşkusuz, bu da tartışmaya bile değmez bir veri. Gösterdi.

İktidar saflarında bir telaş ve erken havlu atma durumunun emareleri fark edilmiyor mu?

Fark etmemek mümkün değil.

O halde “Seçimin sonucu bugünden belli” neden denilemiyor?

Bunların biri bile öyle denmesini gerektirirdi oysa.

Neden bu tabloya rağmen hâlâ “Seçim ortada” deniliyorsa, muhalefet bunun sebebini fazla uzağında aramasın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Medya Haberleri

Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal: İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon
Marmaris’te tatil yapan baronu bize Brezilya haber vermiş
AK Parti medyasında yaşanan kavga
Erdoğan ile Özel görüşmesi bana yıllar öncenin ‘bahar havası’nı hatırlattı
Gelelim madalyonun öteki yüzüne