Fehmi Koru*
İktidar cephesinin hazırlayıp iki hukukçu üyesi tarafından kamuoyuyla paylaşılmış yeni seçim yasası teklifi, bekleneceği üzere, muhalif-muvafık herkes tarafından didik didik edilip yorumlanıyor…
Teklifin savunulacak bir yönü bulunmadığı için olacak, ‘olağan şüpheliler’ bu defa sütre gerisinde kalmayı, daha önce pek girmedikleri başka konularla meşgul olmayı yeğliyor. Sadece bir-iki gönüllü, onlar da ne dediklerini kendilerinin de anlamadıklarını belli ettikleri gerekçelerle, teklife anlam kazandırmaya çalışıyorlar.
Muhalif kesim, partilileri ve eli kalem tutanlarıyla, yasa teklifini lime lime etmeyi başardı. Yine de bir sorun var: Daha çok muhalif kanallarda kendilerine yer verildiği için, onların yorumları esas işitmesi gereken kesimlere pek ulaşmadı, ulaşmıyor.
İkiye bölünmüş günümüz medya düzeni sonucu bir durum bu.
[‘‘İkiye bölünmüş’’ derken iki eşit parçadan söz etmiyorum; medyanın %90’a varan bölümü muhalif olmayan gazeteler ve TV kanallarından oluşuyor. İktidara yakın medya yöneticilerinin elinde kimlerin kanala çıkartılmayacağına, kimlere köşe verilemeyeceğine dair listeler var. Nedense muhalif kanallar ile muhalif gazetelerde de aynı listelere itibar edildiği hissini alıyorum.]
Her konuda her kafadan ses çıktığı için ‘medya kirliliği’nden söz edilebilirken, kamuoyuyla paylaşılması sonrasında ‘yeni seçim yasası’nın iktidarı destekleyen yazılı ve sözlü medyada gördüğü -veya göremediği- ilgi göz açıcı.
Böylece en iyi onların görebileceği bir yön dikkatlerden kaçıyor.
‘‘En iyi iktidara destek veren yorumcuların görebileceği yön’’ gizli kalmamalı.
Gizliyi açığa çıkartıyorum
Yeni yasa teklifini iktidar cephesi adına hazırlayan ‘siyaset mühendisleri’ muhalif cephenin ürettiği ittifakı parçalamayı hedeflemişler. Bu açık. Muhalif partilerin bazısı için o gün bugündür ‘küçük partiler’ sıfatının kullanılması bununla kast edilen partileri rahatsız etmişe benziyor.
Rahatsız olmaları doğal. Kim ‘küçük’ sıfatıyla anılmayı hazmeder?
Onlar da ‘küçük’ olmadıklarını göstermeye hazırlandıkları izlenimini vermeye çalışıyorlar.
Meydan okuyorlar.
Muhalif partilerden yükselen seslere kulak verdiğimde kendilerine kurulan tuzağı iyi göremediklerini fark ediyorum.
CHP ile onların birlikteliğinin sona erdirilmesi her an gündeme gelebilir gibi bir hava var.
Evet, yasa teklifi işte en fazla bunun gerçekleşmesini bekliyor. CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemine yansıyan yenileşme arayışı, CHP’li bilinenlerin hep uzak durdukları kesimlerle barışma –Kılıçdaroğlu buna ‘helalleşme’ diyor- çabaları ister istemez CHP’yi dönüştürüyor. Laf olsun diye bir barışma niyeti değil Kılıçdaroğlu’nun amaçladığı; birbirine en hafif tabiriyle ‘küs’, hatta düpedüz ‘düşman’ gözüyle bakabilen insanlar ve onların içinde yer aldıkları toplum kesitlerini yaklaştırmaya yarıyor o çaba.
Yasa teklifi işte esas duvarları yıkmaya yarayacak o çabayı yok etme girişimi…
Vaktiyle AK Parti içinde yer almış, başbakanlık, başbakan yardımcılığı, ekonomi bakanlığı, dışişleri bakanlığı yapmış kişilerin kurduğu partiler ‘Millet İttifakı’ dışında kendilerine yol ararlar ise, CHP’de yalnız Kılıçdaroğlu’nun başlattığı küs veya düşman kitleler ile barışma çabası suya düşmekle kalmaz, Kılıçdaroğlu’nun kendisinin liderliği de tartışmalı hale gelir.
İstenen de bu. CHP’nin -CHP’lilere de topluma da yaramayan- fabrika ayarlarına dönmesini zorluyor yeni seçim yasası teklifi.
AK Parti, varlığını kendisinin iktidardaki varlığı için elzem gördüğü klasik CHP’yi vaktiyle kendi içerisinde bulunmuş kişilerin liderliğinden arındırabilirse, çok daha etkili bir seçim kampanyası yürütebileceğini biliyor. AK Parti’den ayrılanların -tabii Saadet Partisi ve Temel Karamollaoğlu’nun da- CHP ile aynı cephede yer alması CHP’ye yönelik salvoları zayıflatan bir etkiye sahip çünkü.
Teklifle CHP’yi kolay lokma haline dönüştürme hedefleniyor…
Ancak, seçimde her şey yolunda gider ve siyaset mühendislerinin iktidar cephesine bir dönem daha iktidarda kalabilme amaçlı yeni seçim yasası maksadına ererse ne ala, ya seçmen kitlesi bütün aksine çabalara kulak asmayıp siyaset arenasını temizlemeye ve farklı bir iktidara şans tanımaya karar verirse ne olacak?
‘Küçük’ sıfatıyla anılan partiler kurulan tuzağa düştüğü için DEVA ve Gelecek partilerinin terk ettiği, Saadet Partisi’nin uzak durduğu, CHP ve İYİ Parti’nin birlikteliğiyle varlığını sürdüren ‘Millet İttifakı’ TBMM’de çoğunluğu elde eder ve cumhurbaşkanını da kendilerinin belirlediği aday kazanırsa?
O zaman AK Parti’nin hali ne olur?
[MHP baraja takılsa bile bu gelişmeden fazla etkilenmez; İYİ Parti’nin yeni iktidardaki varlığına MHP’liler kendilerini kolayca ısındırırlar.]
Israrla cevabını aradığım soru şu: İktidarını kaybetmiş, lideri cumhurbaşkanı olamamış AK Parti’nin hali CHP-İYİ Parti koalisyon ortaklığında nice olur?
Ben asıl tuzağa düşürülenin AK Parti olduğunu düşünüyorum.
[Bazıları teklifin ittifak içerisindeki büyük partiyi kayıran yönüne takılıp MHP’nin bundan rahatsızlık duyması gerektiği görüşünü seslendiriyorlar. Ben ise teklifin AK Parti’nin hoşuna gidecek şekilde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından hazırlandığı kanaatindeyim.]
Henüz kimsenin fark etmediği yasa teklifinin bu yönü işte.