Dün ilginç olaylar zincirine yeni bir halka daha eklendi.
Hemen bütün haber kanalları, akşam saati yaklaştığında, Amerikan Merkez Bankası’nın (AMB) vereceği bir kararı öğrenmek üzere Washington’a bağlandı. Karar açıklandıktan sonra da, AMB başkanı Jerome Powell’in düzenlediği basın toplantısını canlı olarak yayınladı bizim kanallar. Ardından ilgi alanı ekonomi olan uzmanları ekrana çıkartıp kararın ne anlama geldiğini ve Powell’in ne dediğini de yorumlattılar.
Merak bu ya, bizim kanallarda bu heyecan yaşanırken işi gücü bırakıp CNN International başta olmak üzere uluslararası haber kanallarının yayın akışlarına göz attım. Hiçbiri – Katar’dan yayın yapan El-Cezire bile- AMB ve Powell’in açıklamalarıyla ilgili değildi. Yalnızca Amerikan ekonomi haberleri kanalı CNBC bizimkilerle aynı heyecanı paylaşmaktaydı.
İlginç değil mi?
AMB bizde heyecan uyandıran son açıklamasıyla kendi tarihinin rekorlarından birini kırmış oldu. ABD’de geçerli olacak faizi 75 baz puan -%0.75- artırarak…
En son böyle yüksek oranda faiz artırışını 1994 yılında yapmış AMB…
Powell, basın toplantısında, bir soruya cevap olarak, ülkedeki enflasyon kırılma eğilimine girmezse, gelecek toplantıda yine böyle yüksek faiz artırımına gidebileceklerini açıkladı.
“Ülkedeki enflasyon oranı” dediği de ABD için bir rekor: %8.6… 41 yıl önce bu kadar yüksek enflasyon kaydedilmiş ABD’de…
Türkiye ile ABD’nin doğu bölgesi arasında 7 saat fark var; bizim uyku havasına girdiğimiz saatlerde orada henüz borsa açık, günlük işlemler devam ediyor. AMB kararı sonrasında aşağıya doğru eğilim görülen dolar kısa sürede değerini artırmış ABD’de… Altının ONS fiyatı bir parça artmış, petrol fiyatı zaten yüksekti, o yüksekliğini korumuş…
Bizim uzmanların beklentilerinin aksine…
Onlar doların ABD’de aşağı seyre girmesini, altının sarsıntı geçirmesini bekliyorlardı.
Powell’ın ilan ettiği faiz artırma kararı ile sonrasındaki açıklamalarının bizde dolara yeniden ivme kazandıracağı görüşünde uzmanlar; bakalım TL ile ilgili olumsuz beklentileri tutacak mı?
Uzmanlar da yanılır, kimseyi yanlış beklentileri yüzünden ayıplayamam. Benim ayıpladığım, ABD’yi herkesten fazla ilgilendiren bir konuda, o ülkenin TV kanallarının, diğer gelişmiş ülkeler kanallarıyla birlikte, fazlasıyla aldırmaz göründükleri halde, aynı konunun bizde bu denli heyecan uyandırması…
Hayır, TV kanallarını ayıplamıyorum, bizim ekonomimizin halini ayıplıyorum.
Türkiye’de insanların büyük çoğunluğu tasarruf yapacak bir gelire sahip değil. Nüfusumuza göre bankalardaki tasarruf hesaplarında yatan paralar hayli düşük. Tasarrufların büyük bölümü ise, ya doğrudan ya da dolaylı olarak, yabancı paralarda.
Yabancı paralara -özellikle de dolara- TL’den fazla güveniliyor.
Heyecanın ve ona bağlı olarak telaşın sebebi de bu.
Ekonomisi yabancı paralara bağlı hale gelen, ‘dolarize olmuş’ nadir ülkelerdeniz.
Günlük bir gazetede köşem varken çıktığım Uzak Doğu turunda yolum Kamboçya’ya da düşmüştü ve geçmişinde komünist Pol Pot yönetimi çılgınlıkları da bulunan bu küçük ülkenin çarşı-pazarında dolaşırken karşılaştığım bir uygulama dikkatimi çekmişti.
Marketlerde ikili fiyat etiketi bulunuyordu. Birinde malın yerli para birimi Riel, diğerinde ise dolar olarak fiyatı duyurulmaktaydı.
Vitrinlerde ve manavlarda bile.
Rieli olan Riel, cebinde dolar taşıyan dolar olarak ödüyordu aldığı malın bedelini…
Biz henüz o halde değiliz, ancak tasarruf edebilenlerin çoğunun durumu biraz öyle.
Daha da şaşılacak şey, hükümetin bu durumdan rahatsızlık duyarak TL’leştirme yolunda aldığı her karar, attığı her adımın, hedeflenenin aksine sonuçlar vermesi…
TL’den dolara geçilsin isteniyor, tasarruflarda fazla kımıldama olmuyor.
Enflasyon tarihi rekorlar kırıyor ve düşmesi için kararlar alınıyor, ancak enflasyon dur durak dinlemiyor.
TC Merkez Bankası’nın ilgili birimi her ayın belli gününde bizde de karar alıyor, ancak faize dokunmama yolunda aldığı kararla sabit -hatta sıfıra yakın- olması beklenen faiz çoktandır aldı başını gidiyor. Kur korumalı mevduata bankalar %17 faiz veriyor, kur arttığı için Hazine de o orandan da yüksek bir ‘getiri’ ekliyor. Mevduat faizi TL hesaplarında %30’un üzerinde…
Bankalar ise, %17 ile topladığı mevduattan ihtiyaç sahiplerine kredi verirken %30 ile %50 arasında bir faiz uyguluyor.
Mevduat sahipleri yüksek faiz alıyor görünüyor ve kârda olması gerekiyor, buna karşılık kredi çekenler yüksek faiz ödeyecek ve zararda olması düşünülüyor, değil mi? Hayır öyle değil. Enflasyonun TÜİK’e göre bile %75’e yaklaştığı -%73.5- ülkemizde durum bunun tam tersi.
Faizle mücadele adıyla yürütülen ekonomik politikalar ‘faiz lobisi’ diye kınanan kesime yarıyor.
Çoğunun sahipleri yabancı olan bankalar faizle mücadele sayesinde kârlarını 5’e katladılar…
Devlet sahip olduğu en kârlı kurumların gelirlerine endeksli senet (GES) çıkaracağını açıkladı, daha önce devletin bu yolda aldığı her kararı ‘uygundur’ diye onaylayan fetva otoritesi, hem de birkaç yıl önce benzer bir enstrüman çıkarıldığında onay da vermiş olduğu halde, GES için ‘haram’ hükmüne vardı. Onu da şaşırtan bir durum var ülkemizde.
İşte bu ve buna benzer sebeplerle, ABD’de alınan ekonomik bir karar ve AMB başkanının basın toplantısı, o ülkede hemen hiç ilgi görmezken, bizde haber kanallarının canlı yayınlarıyla ve uzman yorumlarıyla izleniyor.
[Yukarıdaki paragraftan sonra yazımı çarpıcı bir cümleyle tamamladım, lakin yazdığım o cümleyi yazımı yayınlamadan önce sildim. Hayır, yazdığım hüküm cümlesi yanlış değildi, yayınlanırsa başıma iş açılır diye korkmuş da değilim; sildim, çünkü ülkemle bir başka ülke arasında bulduğum ilişki hiç hoşuma gitmedi.]
Umarım, bu durumdan tez zamanda kurtuluruz.