Bir kişinin kaybı bazen olağanüstü önemli sonuçlar verebiliyor…
Erol Olçok’u ilk kez AK Parti’nin kuruluş sonrası kendisini tanıtmak amacıyla düzenlediği Ankara Bilkent Öteli’ndeki toplantıda görüp tanıdım. Ön sırada kenarda oturmuş, kravatlı, takım elbiseli, pahalı olduğu anlaşılan ayakkabılıydı; resmi elbise ve celalı ayakkabıya rağmen çorapsız olması dikkatimi çekmişti.
Yanımdakiler de kim olduğunu bilmiyordu.
Dikkatimi çektiği onun da dikkatini çekmiş olmalı ki, toplantıya ara verildiğinde tanıştık.
İlkinden başlayarak AK Parti’nin katılmış olduğu birbiri ardına tüm seçimlerde, kampanyalar, tamamen onun nezaretinde hazırlanıp uygulandı.
Sol eğilimli bir akademisyen dostumla sohbet ederken, Erol Olçok’un kampanyalarda yararlanmak arzusuyla kendisinden de yardım istediğini öğrendiğimde şaşırmıştım. Dostum karşılaştığı profesyonellikten müthiş etkilenmişti.
Seçim kampanyaları deneyimini bazı yabancı ülkelerin de değerlendirdiği biliniyor. Mısır’da Muhammed Mursi’nin sandıktan cumhurbaşkanı çıktığı seçimde partisinin propaganda kampanyası da onun eseriydi diye biliyorum.
Türkiye’nin kimyasını değiştiren 15 Temmuz (2016) hain darbe girişiminin bir kaybı da odur. Oğlu Abdullah’la birlikte Boğaz Köprüsü’ne gittiklerinde, uzaktan açıldığı ateşle, her ikisi de darbe gecesi öldürülmüşlerdi.
O gün bugündür girdiği seçimlerde AK Parti’nin kampanyaları göz dolduramıyor.
MHP desteği olmasa, AK Parti çoktan iktidardan düşmüş, Tayyip Erdoğan da son iki (2018 ve 2023) başkanlık seçimlerini kaybetmişti.
Bir aydan az bir süre kalan yerel seçime gidilirken yapılan son kamuoyu araştırmalarında, AK Parti oyları, her ay biraz daha düşüşte çıkıyor.
Kampanyalarda Erol Olçok’un yapılmasına izin vermediği türden hatalar bu seçimin öncesinde bolca sergileniyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
Pahalılık, özellikle emeklileri ve bu arada dar gelirlileri, derinden etkiliyor. İnsanlar nerede neyi ucuz bulurlarsa oraya koşuyorlar. Gerekirse gece uyumayıp sabaha karşı ucuzcu mağazaların önünde sıraya giriyorlar.
Et ve Süt Kurumu önündeki kuyruklar, marketlerin yarı fiyatına satılan ek ve kıymaya rağbetin eseri.
Dün bir baktım, AK Parti kampanyasını her gün kalabalıklar önüne çıkarak yürüten sözcü, "Bu kuyruklar yokluk değil varlık kuyruğu" demesin mi?
Kuyruklarla övünülür mü?
Geçen gün burada yazmış, TV’de de söylemiştim. O sözün kaynağı, kuyrukta saatlerce beklemiş bir yaşlıca kadındı. Kendisine uzatılan mikrofona, gece yarısından beri beklediği bir kilogramlık etine kavuşmuş olan kadın, "Yıllar önce de kuyruklara giriyorduk, o zaman ihtiyacımız olan mal yoktu; şimdi ise mal çok fakat cepte alacak para yok" demişti.
Varlık kuyruğu ha!
İşte Erol Olçok fakir-fukaranın dilinde dolaşıma girecek böyle yanlışlara müsaade etmezdi.
Ak Parti’nin İstanbul adayı da bir-iki gün önce, "Bana oy verin, kazanayım, Gazzeliler de sevinsin" anlamına gelecek bir şeyler söylemişti.
Hay Allah. Demek ki, AK Parti kampanyasını planlayıp uygulanmasına nezaret edenler, Gazze mevzusunun kalabalıklar önünde ağza alınmaması gerektiğini AK Partili adaylara söylememişler.
Her kalabalık ortamda, kahvehanelerde, emeklilerin zaman geçirdiği parklarda, insanlar, Gazze konusunu konuşurken, İsrail’e olan ticaretin devam edip etmediğini birbirlerine soruyorlar.
"Merkezi hükümetle belediyeler el ele vermeli, öyle olmazsa hizmet gelmez, depremden sonra Hatay’ın haline bakın" cümlesinde özetlenebilecek olan kampanyanın ana sloganı ise orijinal bile değil. 1989 yerel seçiminde aynı sloganı Anavatan Partisi’ de kullanmıştı.
Gazetelerde tam sayfa, duvarlarda kocaman posterlerle yer aldı her tarafınca urganlarla bağlı belediye başkanı görüntüsü…
O zaman Anavatan kadrosu, bu tür akılları, yabancı reklamcılardan alıyordu.
Acaba bu defa da benzer bir durum mu var?
Yerli reklamcılar, hem 1989’da ANAP’ın aleyhine çalışmış kampanyayı bilirler, hem de bizim toplumun hassasiyetlerine dokunacak reklam konularından uzak dururlar.
Bildiğim kadarıyla Turgut Özal seçim kampanyaları mevzusunda uzman Arthur J. Finkelstein’ın Ronald Reagan’dan -1980- beri Amerika’daki başarılarından haberdardı ve ben o zaman ‘merkezle belediye elele olmazsa yerelde işler sarpa sarar’ formulünün onun telkini olabileceğini düşünmüştüm.
ANAP 1991genel seçiminde de Fransız reklamcı Jacques Seguela’yı kullanmış ve 1989 seçiminde belediyeleri kaybettikten sonra o seçimde iktidar da elinden gitmişti..
Çoktan ölmüş Finkelstein’ın öğrencisi George Birnbaum senelerdir Türkiye civarlarındaki ülkelerin seçimlerinde ön planda. Acaba şu günlerde burada olabilir mi?
Erol Olçok’un kaybı telafi edilebilecek gibi görünmüyor.