Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, orada toplanacak olan İslam İşbirliği Örgütü’nün 8. Olağanüstü zirvesine katılmak üzere, bugün, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a gidiyor.
İslam İşbirliği Örgütü‘nün (İİÖ) bu olağandışı zirvesi Filistin’de yaşananlar konusunda.
Örgütün kuruluşu da yine böyle bir olay üzerineydi.
Bir Musevi radikal, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı yakmaya kalkışmış ve bu olay İslam dünyasında büyük tepkilere yol açmıştı.
21 Ağustos 1969 tarihinde meydana gelen olay sonrasında, Suudi Arabistan kralı Faysal İslam dünyasını harekete geçirme girişimini üstlenmiş ve Mescid-i Aksa’yı yakma olayından bir ay sonra, 25 Eylül 1969 tarihinde, ülkesinin o zamanki başkenti Cidde’de faaliyete geçmek üzere, sonradan İİÖ adını alacak İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) kurulmasına öncülük etmiştir.
Kral Faysal, 1973 yılındaki Arap-İsrail savaşında –Yom Kippur Savaşı– ABD’nin İsrail’e maddi ve manevi destek vermesi üzerine de, petrol üreticisi ülkeler örgütü (OPEC) üzerindeki etkisini kullanarak, savaşta İsrail’i destekleyen ülkelere petrol satılmamasını sağlamıştı.
Petrol ambargosu Batı’yı sarsmıştı.
Suudi Arabistan’ın tarihinde, hem İİÖ’nün kuruluşuna öncülük etmek gibi, hem de Filistin davasına petrol silahını kullanarak sahip çıkmak gibi önemli girişimler bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İİÖ zirvesine katılmak üzere Suudi Arabistan’a gitmesinde bu tarihi geçmişin etkisi herhalde olmuştur.
Özbekistan’dan dönerken, uçakta görüş açıkladığı gazetecilere, zirvenin ana konusunun Gazze’de yaşananlar olduğunu söylerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, orada görüşeceği İslam dünyası liderlerine İsrail’e karşı işbirliği teklifi götüreceği izlenimini de verdi.
Bizim gazeteler, zirveye katılacağını son anda açıklamış olan Suriye devlet başkanı Beşşar Esad’la görüşme ihtimalini daha fazla önemser görünüyor. Erdoğan ile Esad Suriye’de iç savaşın çıktığı 2011 yılından bu yana hiç karşılaşmadılar. O arada iki liderin birbirleri hakkında pek çok kez olumsuz görüşler açıkladıkları da biliniyor.
Mısır devlet başkanı Abdülfettah el-Sisi ile de benzer bir durum vardı ve Erdoğan ile el-Sisi Katar’da yapılan Dünya kupası sırasında el sıkışıp görüşmüşlerdi.
“Neden bu defa da Esad’la görüşmesin?” diye düşünülüyor olmalı.
Gazze’de çok sayıda çocuk ve kadının da can vermesine yol açan İsrail saldırılarını durdurma kararlığını, Riyad’tan dünyaya bir kez daha duyurma amacında olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçak konuşmasından anlıyoruz.
Hamas’ın, elinde tuttuğu rehinelerin serbest bırakılmasına karşı İsrail cezaevlerindeki Filistinli tutuklu ve mahkumların salıverilmesine razı olduğunu, bütün dünya da, bizler gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özbekistan dönüşü uçakta yaptığı konuşmasından öğrendi.
Şimdi iş Hamas ile İsrail’in bu konuyu görüşmelerine kalmış görünüyor.
Aralarından bazıları İsrail’i diplomatik olarak tanımış olan İİÖ üyesi ülkelerin, bu yakınlıklarını arabuluculuk için kullanmaları da düşünülmüş olabilir.
Düşünülmüşse ve bu konuda bir beklenti oluşmuşsa, bu durum bana pek uygulanabilir gibi gelmiyor.
Sebep, arabuluculuk yapabilecek durumundaki ülkelerin neredeyse hepsinin, İsrail ile ilişkileri samimi olsa da, Hamas’a karşı tutumlarının düşmanca olduğu gerçeğidir.
Mısır başta olmak üzere, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Körfez ülkelerinde Hamas’ın Filistin şubesi konumunda bulunduğu Müslüman Kardeşler bir ‘terör örgütü’ olarak değerlendiriliyor.
O ülkelerde Müslüman Kardeşler örgütüne mensup olduğundan kuşkulanılan kişiler, bazen sorgusuz sualsiz, cezaevini boyluyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Hamas’ın ve dolayısıyla Müslüman Kardeşler’in ‘terör örgütü’ olmadığı, Hamas militanlarının birer ‘kurtuluş savaşçısı’ olduğu görüşünde.
Riyad’ta bu çelişkili görüşlerle nasıl bir ortak noktada buluşulabilir?
İki taraf da, bir arada bulunmanın verdiği kolaylığı kullanarak, birbirlerini ikna etmeye çalışacaktır.
Benim zirveden Gazze ile ilgili güçlü bir ortak politika çıkmasından kuşku duymamın sebebi işte bu görüş farklılığı…
Görebildiğim kadarıyla, İsrail, sorunun Gazze ve Hamas sorunu haline dönüşmesinden aldığı cesaretle savaşı fütursuzca yürütebiliyor.
[Sorun, en başlarda ‘Arap-İsrail sorunu’ olarak biliniyordu. Yasir Arafat’lı yıllarda sorunun adı ‘Filistin-İsrail sorunu’ haline dönüşmüştü. Şimdi de, sorunun yeni adı ‘Hamas-İsrail sorunu’ oldu. İsrail zaman içerisinde karşısındaki cepheyi böylece hayli küçültmeyi başardı.]
Umarım, benim olumsuz beklentime rağmen, Riyad’taki zirveden savaş çılgınlığını sona erdirecek olumlu bir sonuç çıkar.