Türkiye günlerdir CHP’ye yoğunlaşmış durumda.
Daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’na…
Önceki gün partisinin belediye başkanlarıyla bir toplantısı vardı CHP liderinin; dün de Parti Meclisi üyeleriyle…
İlkinde bütün dikkatler İstanbul büyükşehir belediye başkanıyla karşılaştığında ne olacağı üzerindeydi; dün de kendisine haber vermeden ‘değişim’ konulu zoom toplantısı yapan partisinin önemli insanlarının ona nasıl davranacağındaydı.
Her iki toplantıdan da, anladığım kadarıyla, dikkatleri hak eden bir görüntü çıkmadı.
Zaten diyeceğini iki toplantı arasında Hürriyet yazarlarıyla buluştuğunda söylemişti CHP lideri…
Verdiği mesajları okuyan CHP’liler ne düşündüler elbette bilemem; kendimin ne düşündüğümü yazabilirim ama: CHP’den bundan sonra herhangi bir hayatiyet işareti almanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
Belki ‘ölümüne CHP’li’ denilebilecek birileri vardır ve onlar gözlerini ve kulaklarını Türkiye’nin izlediği gelişmelere kapattıkları için olan-bitenden etkilenmezler; ancak partilerini seçimlerde başarılı, yerelde veya ülke yönetiminde görmek isteyen CHP’lilerin beklediklerinin gerçekleşmeyeceğini anladıklarını sanıyorum.
CHP seçimden yenilgiyle çıktı ama esas seçim sonrasında nakavt oldu.
Dün akşam son zamanlarda pek yapmadığım bir şeyi yaptım ve televizyon ekranlarındaki tartışma programları arasında bir süre gezindim.
Ekranlarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Körfez ülkeleri gezisine dair programlar da vardı, fakat esas ilgi CHP’de yaşananlaraydı. Konular bu denli farklı olsa da, hepsi sonuçta iktidarın lehine sayılabilecek programlardı.
Sekiz ay sonraki seçime Türkiye bu hava içerisinde gidecek.
Tartışılan konular ya iktidara methiye amacı taşıyacak ya da anamuhalefet partisine yergi…
“Acaba” diyorum, “CHP’nin genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu benim kanallar arasında hepi topu bir saat dolaşarak edindiğim kanaati besleyen, kendisi ve partisi aleyhindeki tabloyu göremiyor olabilir mi?”
Hadi kendisi olan-bitenin tam ayırdında değil diyelim, eşi-dostu da mı gelişmelere sağır ve kör?
Partisi seçimde her zamanki oy oranının üzerine çıkamamış iken, cumhurbaşkanı adayı olarak kendisine verilen %48 oyu sahipleniyor Kılıçdaroğlu. Başarısız olduğu iddiası yüzüne vurulduğunda 25 milyon ve %48 oy aldığını hatırlatmasından bu belli oluyor.
İyi de, partili olmadıkları halde cumhurbaşkanı seçiminde oyunu kendisine vermiş yaklaşık 12 milyon insanı düşürdüğü durumu nasıl olur da fark edemez?
Hatta 25 milyonun büyük bölümünün muhtemel hislerini…
Sorular birbirini takip ediyor ve her soru ister istemez en aşırı ihtimalleri akla getiriyor.
Ben yine de zihnime üşüşen aşırıları bir tarafa bırakarak en masum ihtimali buraya kaydedip aradan çekileceğim.
Galiba partisinde, kendisi ayrıldığında yerini dolduracağına inanabildiği, akıllı, dürüst, namuslu gibi sıfatlarla mücehhez bir başkası bulunduğunu sanmıyor Kılıçdaroğlu; bu sebeple bulunduğu yeri bırakmamak için mücadele veriyor görünüyor ama, aslında onun kavgası, CHP’nin bugünü ve yarını için…
Olabilir mi? Akıllı, dürüst, namuslu birileri yok mudur CHP’de?
Hadi canım…
Yanlış duymamışsam dünkü toplantıda buna benzer bir gerekçeyi telaffuz etmiş Kılıçdaroğlu…
Sözümde durup yazımı burada keseceğim.