Meral Akşener Anadolu’da kullanıldığını özellikle belirtmiş, ancak bugüne kadar herhangi bir kişinin ağzından hiç işitmedim ‘cirleklik’ sözcüğünü. Kullanımda olan hemen her sözcüğe yer verilen D. Mehmet Doğan’ın ‘Büyük Türkçe Sözlük’ ve İlhan Ayverdi’nin üç ciltlik ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ gibi başvuru kaynaklarında aradım, onlarda da bulamadım.
Eskiler ‘siyak’ ve ‘sibak’ kavramlarını kullanarak yeni işitilen her sözcüğü geçtiği cümlede öncesi ve sonrasındaki ifadelere bakarak anlamlandırma yoluna giderlerdi; o yolu da denedim ancak yine bir sonuca varamadım.
Sizler de deneyin diye Akşener’in cümlelerini aynen aktarıyorum:
“Seçim güvenliği konusunda 6 siyasi partinin ve sandıkların başındaki kararlı müşahit ve başkanlarımızı oraya koyduğumuz zaman ne SADAT’ı ne MADAT’ı etkili olamaz. Çünkü İstanbul’da bu denendi. / ‘Denendi’ derken SADAT anlamında demiyorum. İstanbul’da çıkan sonucu, Anadolu’da derler ‘cirleklik yapma’ diye. ‘Hayır’ dendi. Ama sonuç ne oldu? O ıslak imzalı tutanaklar olduğu için, o 13 bin 500’lük farkı ortadan kaldıramadılar. Hani ‘bir şeyler olmuştur’ dendi ya o zaman. Bu milletin öyle özel bir yanı vardır ki; iradesine el uzattığınız zaman Osmanlı tokadının çiftini atıyor.”
“Cirleklik yapma” ile galiba “Oyun bozanlık yapma” anlamı kast ediliyor.
Yukarıda alıntıladığım ifadesinden, İYİ Parti genel başkanının, sandık ortaya konulduğunda hile hurda yoluyla seçmenin iradesine müdahale edilebileceği endişesinin yersiz olduğu kanaati taşıdığını anlıyorum.
Genel başkanın cümlelerine yansıyan güçlü kanaate rağmen, ülke genelinde sandığa sahip çıkma konusunda her türlü tedbir alma konusu herhalde ihmal edilmeyecektir.
Millet İttifakı içerisinde yer alan veya onlarla birlikte hareket edeceğini belli eden partilerden oluşan ‘6’lı masa’ ilk olarak ‘seçim güvenliği’ konusunda alınacak önlemleri görüşmek üzere bir alt komisyon oluşturmuştu. Bildiğim kadarıyla komisyon ilk toplantısını da yaptı.
Umarım, o toplantı baştan sona değişik partilerden katılımcıların birbirlerine takılmalarıyla geçip orada boşuna nefes tüketilmemiştir.
‘Seçim güvenliği’ demokrasilerde en dikkate alınan konudur. Sandığa düşen her oy değerlidir ve bu sebeple de tek bir oyun bile zayi olmaması, kayıtlara doğru geçirilmesi, değerlendirmeye alınırken yanlış yönlendirilmemesi ve nihayetinde sonucun hak ve adalete uygun biçimde ilan edilmesi için her türlü tedbir alınır.
Bizde her seçim sonrasında ilan edilen sonuçlara itiraz edenler çıkar, ancak çok partili sisteme geçildikten sonraki ilk seçim (1946) sonrasında yapılan hiçbir seçime organize bir sahtekarlık bulaştığı söylenemez.
Dünyanın her tarafında seçime hile karıştırmak isteyenler çıkmış, seçmen iradesine müdahaleyi deneyenler mutlaka olmuştur, bundan sonra da olacaktır; zaten o sebeple de dikkati elden bırakmamak gerekiyor.
Hile yapıldığı iddiası en son İstanbul seçiminde ortaya atılmıştı ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) herkesi şaşırtarak, aynı zarfa atılan iki oydan ikisini geçerli saydığı halde büyükşehir belediye başkanlığı için kullanılan üçüncü oyu, üstelik birkaç kez saydırdıktan sonra, oylamanın tekrarlanması için yeniden seçime gidilmesine karar vermişti.
İlk seçimde sandığa kuralsız müdahale var mıydı bilmiyoruz, ancak YSK’nin yaptığı da bir tür seçime müdahaleydi.
Tekrarlanan seçim ilk sonucu takviyeli biçimde pekiştirdi.
Sonrasında meydana gelen tartışmalardan, seçime katılan bütün partilerin sandık güvenliğini sağlamak için özel çaba gösterdiği öğrenilmişti.
Oysa sandık güvenliği, yasalara göre, başında birer yargıcın bulunduğu il ve ilçelerdeki seçim kurullarının görevi.
Daha önceleri sandık güvenliği yasayla her seçim bölgesindeki en kıdemli yargıca emanet edilirken, iktidar cephesinin kısa süre önce Meclis’ten geçirdiği yeni seçim yasası bu kuralı değiştirerek ‘en kıdemli yargıç’ yerine ismi kurayla belirlenen birinci sınıfa ayrılmış herhangi bir yargıcın o görevi üstlenmesini mümkün kıldı.
Muhalefetin bu değişikliğe itirazları Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Anayasa Mahkemesi fazla gecikmeden o konu da dahil itirazlar hakkında karara varmalı.
Verilecek iptal kararı sandık güvenliği ile ilgili kuşkuların ortadan kalkmasına yarayacağı gibi, kuşkuları devam ettirecek farklı bir karara varılırsa o da partilerin daha etkili tedbirler almasına yol açacaktır.
Seçim sonuçlarına gölge düşürecek kuşkulara yer verilmemesine ve öyle bir ortam doğduğunda kuşkuların ortadan kalkmasına iktidar cephesi de katkı sağlamak zorunda.
Zorunda, çünkü sonuçları tartışmalı seçimler, iktidara kim gelirse gelsin, ülkenin geleceğini karartmaktan başka bir işe yaramaz.
Yapılan son seçimin öncesinde, sandık başında ve sonrasında meydana gelen gelişmeler yüzünden Belarus bir türlü kendine gelemedi.
Başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda sorunlar yaşanan günümüzde, yapılacak seçime gölge düşmesi, Türkiye’de hiç kimsenin, -iktidar ve muhalefet fark etmez- hiçbir partinin asla istememesi gereken bir durumdur.
Meral Akşener’i bu konuda kesin kararlılığa sevk edenin, iktidar cephesini zayıf, muhalefeti oluşturan partileri güçlü gösteren kamuoyu yoklamaları olduğu anlaşılıyor. Araştırmalarda muhalefet partileri ve muhalefetin çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı önde gözüküyor çünkü.
Gerçek durum da anketlere yansıyan gibi midir?
Olabilir.
Fakat olmayabilir de.
Anketlerin yalnız bizde değil pek çok ülkede yanılabildiği görüldü.
Özellikle çetin bir atmosferde geçmesi beklenen önümüzdeki seçimde sonuçların kimsenin itiraz edemeyeceği bir güveni yansıtması gerekiyor.
Cirleklik yapmak isteyenlere de fırsat tanınmamalı.
Artık ne demekse…