Anketlere güvenmiyorsanız, haklı olabilirsiniz. Sorulan sorulara doğru cevap vermek biraz cesaret işi; hele sorular bir de telefonla sorulmuşsa… ‘Kamuoyu araştırması’ adıyla sonuçları yayımlanan anketlerin bazısının kamuoyunu yönlendirme amaçlı olduğu bayağı sırıtıyor; araştırmaların gerçeğiyle sahtesini ayırmak da her babayiğidin harcı değil.
Yine de işini ciddiye alan, itibarını önemseyen kurumların yaptıkları araştırmalara güvenmekte mahzur yok.
Güvenilir anketlerde görünen tablo şu: İktidar cephesini oluşturan AK Parti ve MHP’nin oylarında çözülme yaşanıyor ve bu nicedir fark edilir durumda; ancak o cepheden ayrılmayı düşünenler henüz oylarını nereye kanalize edeceklerine karar vermiş değiller.
“Kararsızım” veya “Oy kullanmayacağım” diyenlerin oranı, sıralamada AK Parti ve CHP’nin hemen altında, diğer partilerin üstünde.
Liderlerinde ve çekirdek kadrolarında vaktiyle AK Parti içerisinde siyaset yapmış, bakanlık, başbakan yardımcılığı hatta başbakanlık görevleri üstlenmiş kişilerin bulunduğu DEVA ve Gelecek partilerinin de, sürekli AK Parti’ye oy vermiş şimdilerin ‘kararsız’ seçmenine kendilerinden beklendiği kadar cazip gelmedikleri anketlere yansımakta.
DEVA ve Gelecek partileri kendi başlarına seçime girdiklerinde yeni seçim yasasında yüzde 7’ye indirilmiş olan barajı aşabilirler mi? Kuşkulu.
Bunun sebebi ne olabilir?
Her iki partide en tepeden aşağıya kadar göz dolduran isimler hayli fazla. Alternatif ekranlarda görüş açıklama fırsatı bulan iki parti temsilcilerinin konuşmaları bu gerçeği pekiştiriyor. Beşeri birikim açısından da çalışkanlık bakımından da bu partilere diyecek yok; liderleri ve kurmayları her gün ülkenin bir yerinde vatandaşla birlikteler.
Yine de oylarında beklendiği kadar büyük kıpırdama görülmüyor.
Neden acaba?
Konu ne zaman açılsa ve bu soru ortaya atılsa, alınan cevap hep aynı oluyor: Lider kadrolarının uzun mu uzun yıllar AK Parti içerisinde önemli görevler üstlenmeleri ve oradan ayrılıncaya veya ayrılmak zorunda bırakılıncaya kadar kendilerinden hemen hiç eleştiri duyulmaması…
İki partinin liderleriyle, AK Parti içerisinde bulundukları dönemlerde bir araya geldiğimiz ve kendilerinden yaşadıkları sıkıntıları, görüşmeler sırasında yaptıkları eleştirileri dinlediğim ortamlar oldu. Tabii yazılmaması kaydıyla…
Ara sıra sohbet ettiğim güvenilir bir siyasi yorumcu, daha en başlarda, iki partinin en ciddi sorununun, liderlerinin siyasi geçmişleriyle ilgili özeleştiri yapmamaları olduğunu söylemişti; şimdilerde seçmen ilgisinde görülen tutukluluğu tamamen o eksikliğe bağlıyor aynı yorumcu.
Tespiti bana da çok ters gelmiyor.
Bunun AK Parti’de bazen ‘dava’ bazen ‘beka’ diye adlandırılan hassasiyetle ilgisi olduğunu, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ özdeyişinin parti kimliği haline dönüşmesiyle yakın ilişkisi bulunduğunu, içeride yapılan eleştirilerin dışarıya yansıtılmasının parti saflarında iyi karşılanmamasının da bu süreci etkilediğini tahmin etmekte zorlanmıyorum.
‘Seçmen’ denilen kitlenin bu tür mazeretleri kabule açık olmadığı belli.
Her iki partinin -DEVA ve Gelecek partilerinin- seçim sath-ı mailine girilmeden bu soruna bir çare bulmaları gerekiyor.
Yaşadıklarını mı anlatırlar, sessiz gibi görünmelerinden duydukları pişmanlığı mı paylaşırlar, doğrudan özeleştiri mi yaparlar, artık ne tür bir çare bulurlarsa onunla kamuoyu önüne çıkmalarında kendileri açısından yarar var.
Aslına bakarsanız bu konu en az onlar kadar şu sırada AK Parti’de siyaset yapan ve iktidar cephesi adına çeşitli sorumluluklar üstlenmiş kadroları da yakından ilgilendiriyor.
Ülkenin içinden geçtiği şartlarda yanlış giden pek çok konu var ve sorunların her biri geniş kitleleri yakından ilgilendiriyor.
Ekonomik sıkıntılar had safhada. Gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi gibi ‘faiz-kur-enflasyon’ denklemine hatalı yaklaşım kısa sürede bütün dengeleri olumsuz etkiledi. TL yabancı paralar karşısında müthiş değer kaybetti, enflasyon azdı, devletin mevduat sahiplerine taahhüt ettiği ek katkı -dolaylı faiz- ile dışarıya borçlanırken dolar cinsinden ödemeyi üstlendiği ek gider -doğrudan faiz- tarihi yükseklikte. Enflasyonda dünya ikincisiyiz.
Bu tabloya bakınca dar bir çevre dışında kalan geniş kitlelerin fukara sınıfına kaydığı veya açlığa düçar olduğu sonucu çıkıyor.
Faiz-kur-enflasyon sarmalında savrulan ülke ekonomisi tablosu, AK Parti içerisinde veya yanı başında yer alan kadrolarda hiç mi rahatsızlık yaratmıyor? Böyle bir şey olabilir mi? Fakat kimseden dişe dokunur bir itiraz gelmiyor.
Benzer bir durum diğer alanlarda da kendisini hissettiriyor.
Dış politikada sert kulvar değişikliği…
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da vahşice katledilmesi üzerine açılan davanın aniden üstünün kapatılması…
Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapıyoruz, garantör olacağız tesellisiyle dış politika alanındaki sapmalar görmezden gelinemez herhalde.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile özlük hakları zedelenen yığınlar var.
Cezaevleri “Bu kişiler neden orada?” sorusunu sorduran insanlarla dolup taşıyor.
Ülkenin genç beyinleri, doktorlar, mühendisler, gerçek profesyoneller kapılarını açık tutan başka ülkelere doğru hareket halindeler…
Bu listeye kolayca eklenebilecek pek çok başka başlık daha bulunabilir.
Ancak bu konular ne zaman dile getirilse AK Parti içerisinden sadece yanlışlıklara mazeret üretenlerin sesleri duyuluyor.
Sessiz kalan, gidişatı suskunlukla karşılayanlar ya da hiç değilse dışarıdan bakıldığında öyle olduklarını düşündüklerimiz, bugünler ileride değerlendirildiğinde, kendilerini savunmakta zorlanacaklar.
Özeleştiri yapmak zorunda bırakılmamak için zamanında yanlışları eleştirme cesareti göstermek gerekiyor.