AK Parti iktidarının ekonomi alanında en fazla üzerine dayandığı ve ‘Türk modeli’ adını vererek yerli ve milli oluşu üzerinde ısrarlı olduğu sav neydi?
“Faiz sebep enflasyon netice” tezi, değil miydi?
Partisinin genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, tezi, “Ben ekonomistim” övünmesiyle biraz da kişiselleştirerek savunuyordu.
Sonradan işin içine ‘nass’ da karıştı. ‘Nass’ yani Allah’ın emri işin içine girince sav belli kesimlerde eleştirilemez hale dönüştü.
Tezin sahibi ve partisi, seçimden sonra, ekonomi konusuna yaklaşımını değiştirdi. Önceki Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin -‘Dr’ unvanı da var- ifadesiyle hükümet ‘heterodoks’ bir program uyguluyordu ve bu da ‘klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu’ temsil ediyordu.
Nureddin Bey artık hükümette yok.
Bunu neden anlatıyorum?
Şundan: İşin içine ‘nass’ da girdiği ve aylarca olağanüstü iddialı olarak savunulduğu halde, iktidar -AK Parti ve genel başkanı Tayyip Erdoğan– aniden iddiadan vazgeçebildi. Hükümette o görevi vaktiyle kendisinden ‘hain’ ve ‘dürüst olmayan biri’ olarak sözü edilen Mehmet Şimşek üstlendi. Yeni bakan daha görevi üstlenir üstlenmez ‘rasyonel politikalar’ izleyeceğini duyurdu.
Öyle de yapıyor.
Hatta öyle yapıyor ki, kendisine bağlı TÜİK, aylar ve aylar boyu enflasyon rakamlarını hep gerçeğinden düşük, ekonomi hocalarından oluşan ENAG ise yarısından da az ilan ederken, bu ay aynı TÜİK geçen ayın enflasyonunu ENAG’dan yüksek hesaplamış, öyle duyurdu.
Rasyonellik hakim gerçekten.
‘Nass’ sözcüğünü artık kimse ağzına almıyor.
Eh, bu kadar olağanüstü iddialı olunan bir mevzuda keskin bir dönüş yapılabildiğine ve tezi eleştirileri sebebiyle uzun bir süre devamlı aleyhlerinde konuşulan ekonomistlerin hakarete uğramayı bile göze alıp ‘tutulması gereken yol’ olarak tavsiye edegeldikleri ‘ortodoks’ ve ‘klasik ekonomi’ teorisine uygun politikaların ilki benimsenebildiğine göre, gene aynı ekonomistlerin ileri sürdükleri rasyonellik tezinin bir diğer gereğini de yerine getirmenin zamanı gelmiş olabilir.
Ekonomistler, baştan beri ısrarla, “Yalnız finansal tedbirler yeterli olmaz; gerçek anlamda ekonomi rayına oturtulmak isteniyorsa, finansal tedbirleri başka yönlerden de desteklemek gerekir” görüşünü tekrarladılar.
‘Başka yönler’ kalıbıyla ifade ettikleri, sosyal alanda, adalette, hak ve özgürlükler mevzusunda yapılmasını gerekli gördükleri reformlar…
Aslına bakılırsa istenenler AK Parti’nin pek yabancısı sayılmaz.
AK Parti iktidara belli kavramları tepe tepe kullanarak, onları soyut olmaktan çıkarıp uygulamaya koymaktan söz ederek geldi ve iktidarının ilk yarısında da sözlerinin bir bölümünü yerine getirdiği gibi, şu ana kadar ele alınmamışlar üzerinde de çalışmalarını sürdürdü.
Yargı reformu kavramı Abdülhamid Gül’ün adalet bakanlığı döneminde (2017-2022) bile söz verilen bir vaatti.
Hesap verilebilirlik… Şeffaflık… Hak ve özgürlükler…
Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri devam ederken, iktidar, bu ve benzeri kavramları, Kopenhag kriterleri ile uyum kapsamı içerisinde görüp benimsemeye ve yerine getirmeye eğilimli görünüyordu.
İktidarın kimyası 2013 sonrasında bozuldu ve AK Parti’nin kuruluş döneminde şiddetle eleştirdiği eski iktidarları andıran bir icraata saplanıldı.
Ekonomik dengeler son bir-iki yılda iyice bozuldu, dolar karşısında TL’nin değeri pula döndü; enflasyon ile çalışanlara ne kadar zam yapılsa gene de onları açlık sınırı altında kalmaya mahkum eden şartlar şimdilerde oluştu.
Ancak bu durumdan çıkış için, faizi artırmakla veya çalışanlara atıfette bulunuyormuş gibi zamlar yapmakla yetinilemez. Ülkeye yerli üretilenden daha fazla kaynak gerekiyor ve bunu sağlayacak ortamın olmazsa olmazları, yukarıda saydığım kavramlar ve onların uygulamaya konulmasıdır.
Daha zor olan ‘nass’ kavramı çevresinde şekillenen ‘heterodoks’ politikalardan keskin dönüşü başaran iktidar, şimdi, çok daha kolay olan reformcu bir yaklaşımla mevzuları ele almak için gerekli şartları hayata geçirmeye yanaşmıyor.
Bir süre sonra -belki de tam yerel seçime yaklaşılırken- eskinin üzerine sünger çekerek benimsenen finansal politikaların da ekonomiyi düze çıkarmada fazla işe yaramadığı görülebilir.
Sırf reformlara direnilmesi yüzünden…
Kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile hayatları karartılan çeşitli meslek gruplarından insanlar var. Ayrıca, hiçbir ülke yasasında bulunmayan ve bizde de 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar kimsenin aklına gelmemiş olan ‘iltisak’ kavramının devreye sokulmasıyla cezaevlerinin fazla kapasiteye ulaştığı da bir gerçek.
Çok mu zor?
Bana göre, esas zor olan geride bırakılabildiyse bu da yapılabilir...