Türkiye sorunların bol olduğu bir ülke. Hangi alana el atarsanız atın karşınıza dev sorunlar çıkıyor. Ancak bütün sorunlar, özellikle son zamanlarda, ekonomik alanda yoğunlaşıyor.
Devletin ekonomisi parlak değil. İthalata dayalı ekonomik sistemin yabancı paraya ihtiyacı var, ancak döviz rezervleri ekside. Tasarruflarını yabancı parada tutan vatandaşlar kârlı hale getirildiği halde kur korumalı mevduat hesabına geçmede tereddütte. Onu takviye için düşünülen ‘yastık altı altınlar’ konusu dinleyene cazip gelecek biçimde tanıtıldığı halde ilgi görmedi. Borçlar birikti, ödeme sıkıntısı kapıda. Devlet ve devlet yönetiminde bulunanlar zorda.
Ekonomik sorun yalnız devlet düzeyinde değil; vatandaşlara yansıyan sıkıntılar feryada dönüşmek üzere. Her şey pahalı. Faturalar el yakardı, şimdilerde can yakıyor. Toplumun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında; memur ve emekli maaşları ile işçi ücretleri zam sonrası bile temel ihtiyaçları karşılamaktan uzak.
Herkes birbirine aynı soruyu soruyor: Ne olacak?
Böyle durumlarda başka demokratik ülkelerde akla gelen ilk cevap “Seçime gidelim” olur. Sandığın sorun çözücü etkisinden yararlanmak için ideal yol da odur.
Ülkemizde 100. yılı kullanılmaya hazırlanılan Cumhuriyet’li tarihimizin beşte biri gibi uzun bir süresinde ipleri tek başına elinde tutan bir iktidar var. 20 yıl iktidarlar için uzun bir süre. Bu haliyle AK Parti iktidarı Türkiye siyasi hayatında en uzun süreyle iş başında kalma rekorunun sahibi. 20 yıl Avrupa’nın demokratik ülkeleri arasında da bir iktidarda kalma rekoru…
Sorunların üstesinden gelemediği en fazla ekonomi alanında kendini belli eden MHP destekli tek parti iktidarının seçim tarihini erkene almak gibi bir niyeti yok görünüyor.
Muhalefet de iktidarı seçim tarihini erkene almaya zorlayacak güçte değil.
E, bu durumda ne olacak?
Türkiye buna benzer dönemleri geçmişte de yaşadı. Son örnek, AK Parti’nin kurulup iktidara yürüdüğü dönem; 2000’li yılların başları. Üç partiden -DSP, ANAP ve MHP- oluşan dönemin iktidarı ülkeyi ekonomik krize maruz bırakınca seçim tarihini erkene çekmeyi göze alabilmişti.
Bir başka olumlu davranış da yine o dönemin iktidarı tarafından sergilendi: İçeriye ve dışarıya Türkiye’de ekonominin emin ellerde olduğu mesajını vermeye yarayan, kaybolmuş olan güveni yeniden tesis etmeyle sonuçlanan bir davranışla, Dünya Bankası’nda önemli bir görevde bulunan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ekonominin başına getirildi…
Kemal Derviş…
Üç partiden oluşan koalisyon hükümeti ekonomi yönetimini Kemal Derviş’in eline bıraktı.
Derviş de kendisine sağlanan güveni içeride ve dışarıda ülkeye -daha çok da ülke ekonomisine- güvene tahvil etmeyi başardı.
Erken seçim yeni bir iktidar -AK Parti iktidarı- getirdi ve yeni iktidar partisi ekonomiye can suyu teşkil eden hazır bulduğu programı takviye ederek uygulamayı sürdürdü.
İkili çözüm -seçimi erkene alma ve ekonomiyi emin bir ele teslim etme- ve yeni iktidar ülkemizin önünü açtı.
Bugün karşımızda 2001’den daha ciddi ekonomik sıkıntılar var.
Örnek olarak verdiğim bir önceki en ciddi ekonomik kriz sırasında başvurulmuş ve sorunların çözümünde işe yaramış olan yöntem bu defa da pekala denenebilir.
AK Parti’nin içinden ve yakın çevresinden bulunan kişiler ile ekonomide yaşanan sıkıntıların ve çözüm için başvurulan yollarda karşılaşılan darboğazların üstesinden gelinemedi. Kısa sürede birkaç ekonomi bakanı, dört Merkez Bankası başkanı, beş TÜİK başkanı değişti; ancak her yeni gelenle hayaller gerçek olamadı.
Eskilerin ‘kaht-ı rical’ dedikleri adam kıtlığı bugünkü iktidarın en büyük rahatsızlığı…
Kendi içinden çözüm üretebilecek kişi çıkartamayınca, AK Parti’nin, başvuracağı insan kaynağını kendi dışında -hatta belki ülke dışında- araması beklenir.
Türkiye’yi, ekonomisini ve sorun çözmeyi bilen, içte ve dışta Türk ekonomisine güvenmek istediği halde bir türlü ikna olamadığı için uzak duran kişi ve kitlelere varlığıyla güven telkin edecek biri bulunabilir.
Güven telkin edecek vasıflara sahip ekonomistten söz ediyorum, bulunmaz Hint kumaşından değil…
Ekonomi emin biri aracılığıyla bilgili bir kadroya teslim edilince, iktidar 16 ay sonra yapılması öngörülmüş seçimin tarihini erkene alma cesaretini de gösterebilir.
Mutlaka göstermelidir.
Bu formül geçmişte işe yaramıştı, şimdi de olumlu sonuç verebilir çünkü.
İktidar değişir mi?
Değişebilir.
Ancak iktidardaki AK Parti, o geçişi, ülkeye ve siyasi alanda temsil ettiği kitlelere en yararlı olacak biçimde değerlendirmeyi bu yolla sağlayabilir.
Böylece son yılları sorunlarla dolu geçmiş 20 yıllık iktidar dönemini ve misyonunu daha çok başarılarıyla hatırlanacak en olumlu biçimde sonlandırabilir.
Sorunlara yeni gelenler de çözüm bulamazsa, giden iktidar, yeniden iş başına gelme ihtimalini elinde tuttuğu gibi iktidardan uzak kaldığı arada çözümden anlayan kadrolarla kendisini zenginleştirme imkanı da bulur.
Herhangi bir başka demokratik ülkede benzer şartlar söz konusu olsaydı, benim bu yazıda tasvir ettiğim türden çözümleri görevdeki siyasi kadrolar derhal devreye sokarlardı.
Yukarıda örnek verdiğim 2000’li yılların başında üç parçalı hükümet bizde bile öyle davranabilmişti.
AK Parti iktidarı için takvim yaprakları tükeniyor; seçim zamanında yapılacaksa bundan sonraki 16 ay iktidar için uzatmalar yerine geçecektir.