Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yanındaki heyet, NATO Zirvesi sonrası Litvanya’nın Vilnius kentinden ülkemize döndü. Dönüş yolunda uçakta bulunan gazetecilerle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştığı görüşler, zirvenin ülkemiz açısından her bakımdan başarılı geçtiğini gösteriyor.
Kendim de geçmişte cumhurbaşkanları ve başbakanlara dış ziyaretlerinde eşlik ettiğim için bilirim, devleti temsil edenlerin yurtdışı gezilerinin hepsi önemlidir ve hepsi başarılı geçer.
Gerçek anlamda ‘başarı’ ziyaretler sırası ve hemen sonrasında anlaşılmaz; temasların getiri-götürü hesabı için üzerlerinden bir süre geçmesi gerekir.
Kendi hesabıma şunu söyleyebilirim: Vilnius’tan Türkiye’ye taşınan haberlerin yarısının bile gerçek olmasını büyük başarı olarak kabul etmeye hazırım.
Nedenini yazayım:
Türkiye AK Parti iktidarının ilk döneminde -2002 ile 2012 arasında- hem içeride hem de dışarıda önemli ilerlemeler kaydetti. Ekonomide çoğu göstergeler olumlu geliştiği gibi, kişisel olarak da refahtan yararlanıldı. En önemlisi de, kronikleştiği düşünülen ciddi sorunların hakkından gelmenin yolları arandı.
Dışarıyla ilişkilerde de ‘örnek’ bir 10 yıl geçirildi. Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakereleri o dönemde yürütüldü. AB müktesebatına uyum için birbiri ardına yasalar çıkartılmaktaydı. Komşularla sıfır sorun ilkesi, her tarafı düşmanlarla çevrili bilinen bir ülkeye güven aşıladı. ABD ile ikili ilişkiler, başlarda ufuk karartan 1 Mart tezkeresine ve subaylarımıza çuval geçirilmesine rağmen, dönemin sonuna doğru, gerçek anlamda ‘stratejik ortaklık’ zeminine kavuşturuldu. Orta Asya’dan Adriyatik denizine uzanan ve Ortadoğu’yu da içine alan geniş coğrafyada, Türkiye, ağzına bakılan bir ülke haline dönüştü.
Korkudan ziyade hayranlık uyandıran bir ülke…
Son 10 yıl ilk 10 yılın görüntüsünü unutturacak kadar farklı oldu. Menfur bir darbe girişimi bile yaşandı son 10 yıl içerisinde.
İlk 10 yılın demokratik kazanımları sonraki 10 yılda yerlerini kişisel ve kitlesel sorunlara bıraktı.
Bugün hayat pahalılığı derinden hissedilen, adalet mekanizması güvenilmez hale dönüşmüş, demokrasisi sorunlu bir ülke görüntüsünde Türkiye.
Vilnius’a gidene kadar Türkiye denildiğinde gündemi teşkil eden birinci madde bile son halimizi özetlemeye yetiyor: Terör… Terör ve terörist kavramlarına bizim yüklediğimiz anlamları paylaşmadığı için İsveç’in NATO üyeliğine itiraz eden bir ülkeydik.
İtirazdan Vilnius’ta vazgeçtiğimizi açıkladık açıklamasına ama kavramlara yüklediğimiz anlamla ilgili iddiamızı halen sürdürüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönüş yolunda, gazetecilere, görüştüğü liderlere iletişim başkanlığı tarafından hazırlanmış dört kitabı hediye ettiğini “Bu eserlerle tarihe not düştük” ifadesiyle aktarmış. Kitapların isimleri şu: İnsani Yardımda Türkiye Modeli, Türkiye’nin NATO’ya Katkıları, Türkiye’nin Terörizmle Mücadelesi ve Lider Diplomasi…
Bu kitaplar, çoğu aynı zamanda AB üyesi de olan NATO’daki müttefiklerinin liderleri gözünde, Türkiye’ye ‘Avrupalı’ olma iddiasındaki bir ülke görüntüsü kazandırmaya yarar mı dersiniz?
AB ile müzakereleri yeniden başlatmayı amaçlayan, hiç değilse gümrük birliği antlaşmasını ülkemiz lehine güncelleme ve/veya vizesiz serbest dolaşım kolaylığı kazanma süreçlerine yol almak isteyen bir ülkenin bu iddiasını başka özelliklerini ön plana çıkartarak muhataplara aktarması beklenirdi.
Muhataplar bunu beklemişlerdir.
Halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekilinin cezaevinde tutuluyor olması…
Kanun hükmünde kararnamelerle görevlerinden edilen insanların varlığı…
Avrupalı ülkelerin ceza yasalarında bulunmayan maddelerle mahkum edilmiş tutuklu ve hükümlülerle dolu cezaevleri…
Medyanın tepesinde asılı duran hürriyetleri kısıtlamayla sonuçlanması kaçınılmaz ceza maddeleri ve onları hiç çekinmeden uygulamaya hazır bekleşen kurumlar…
İnsanların en doğal sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlenmiş etkinliklere baskılarla engel olunması…
Bunlar ve daha niceleri, önümüzdeki beş yılda da AK Parti tarafından yönetilecek olan Türkiye’yi, dışarıdan bakanların gözünde, ilk 10 yıl gibi mi, yoksa son 10 yıl gibi mi mütalaa edilecek bir ülke olarak algılanmayı getirecektir?
Vilnius’ta görüşülen kendilerinden olumlu izlenimler alındığı aktarılan liderler ile onların ülkeleri gözünde?
Soruya cevap ararken dönüş yolunda verilen mesajlar arasında bir cümleye rastladım, onu da paylaşayım da bu yazıyı fazla uzatmayayım: “Avrupa Birliği’nden göreceğimiz olumlu çalışmalar neticesinde biz de verdiğimiz sözleri hayata geçirmek için çalışmalara başlarız.”
Bu konuda tavizsizmişiz.
Önce biz değil, bu söze göre, Avrupalılar bir şeyler yapacak…
Göreceğiz…