Önce mesleğimizin arşivinden dört isim: Falih Rıfkı Atay, Hüseyin Cahit Yalçın, Yusuf Ziya Ortaç ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu…
Bunlar, tarihin bir döneminde varlığı yalnızca 11 yıl sürmüş bir bilimler akademisi olan ‘Encümen-i Dâniş’ ismini 1950 sonrasında bambaşka bir amaçla yeniden canlandıran grubun üyeleri olduğu bilinen gazeteciler…
‘Encümen-i Dâniş’in gazeteci üyelerinin sadece bu dört isimden ibaret olduğunu sanmıyorum; sonraki dönemlerde de bu 40 kişilik seçkin gruba üye olarak katılmış başka meslektaşlar mutlaka vardır. Ancak kimlerin görüşleriyle katkıda bulunmak ve alınan kararları kamuoyuna kabul ettirme yönünde çaba göstermek için davet edildiğini bilmiyorum.
Nedense isimler kozmik oda sırrıymışcasına saklanıyor.
Tarihî Encümen-i Dâniş’te padişah tarafından atanmış 40 üyeyi bir o kadar da harici üyeyi isimleri ve cisimleriyle biliyoruz -grubun bir arada çekilmiş fotoğrafları bile var-; lakin daha yakın tarihlerde aynı adı taşıyan grupta yer almış ve almakta olan gazeteci-yazar kimlikli üyeler bir sır.
Çok uzun yıllar Hürriyet’te başyazarlık yapmış Oktay Ekşi?
Ülkemizin başına rahneler açmış ikinci askeri müdahale olan 12 Mart’ın (1971) hemen öncesinde, ilk sayısının kapağından sonradan darbenin habercisi olarak yorumlanabilecek gelişmeyi ilan etmiş ‘Yankı’ dergisini yıllarca çıkarmış, yakın dönemlerin Radikal gazetesi yazarı Mehmet Ali Kışlalı?
Öyle olabilirler de, olmayabilirler de…
Grubun ülke gündemine en sert tartışma konusu olarak girdiği 2009 yılında bu iki isim yazılarıyla ‘Encümen-i Dâniş’i savunmuşlardı.
Hürriyet’te, Oktay Ekşi, “Gün görmüş, her türlü ikbal kavgasını geride bırakmış insanların, sadece ülke geleceğiyle ilgili görüş paylaştıkları bir platform” olarak tanıtmıştı bir yazısında Encümen-i Dâniş’i…
Mehmet Ali Kışlalı da, aynı dönemde, yazarı olduğu Radikal’de grubu öven yazılar yazmış, ‘‘Acaba üye mi?’’ sorusuna muhatap olduğunda da şu cevabı vermişti: “Öyle bir şansım yok; devlete en üst düzey kademede hizmet etmiş çok önemli şahsiyetleri alıyorlar; bizim orada yerimiz yok.”
Neden yerleri olmasın ki?
Büyükelçi sıfatı bulunan, 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında dışişleri bakanlığı da yapmış olan, şu yakınlarda kaybettiğimiz İlter Türkmen Hürriyet’in yazar kadrosundayken Encümen-i Dâniş üyesiydi.
Radikal sayfalarında ekonomik analizleri yayımlanan akademisyen -profesör- Mustafa Aysan da öyle…
Hepsi bu kadar…
Üye olduğunu düşündürecek yazılara imza atmış başka meslektaşlar da var, ancak onlar için yalnızca kuşku duyulabiliyor.
İsimleri nedense gizli tutuluyor çünkü.
[Grubun her iki haftada bir İstanbul’da belli bir adreste toplandığı biliniyor; ancak hiçbir medya grubu bir elemanını toplantı günü o kulüpte bulunacak şekilde görevlendirmiyor… Oysa gerçekten kamuoyunun merakını gidermek için bunun yapılması şart. Üyeler de gölgede kalmak istemezler diye düşünüyorum; kim, neden böylesine ‘etkili’ bir grubun üyesi olduğunun bilinmesini istemesin ki?]
Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmasından önce bağımsız bir cumhuriyet olduğu dönemde Hatay Cumhurbaşkanı sıfatını taşımış Tayfur Sökmen’in oğlu siyaset adamı Murat Sökmenoğlu (1945-2014) TBMM başkanvekili olduğu sırada gazeteci Murat Yetkin’e grupla ilgili şu açıklamayı yapmıştı:
‘‘Rahmetli babam 1954’te mebusluğu bıraktıktan sonra 5-6 arkadaşıyla haftada bir çay sohbetleri yapmaya başladı. Dikkatinizi çekerim, ‘Milliyetçiler Derneği’ni bunlar kapattırdı’ diyorlar. Dernek 1953 başında kapatılmış, bu sohbet grubu 1954 sonuna doğru kurulmuş. İlk başta Fevzi Çakmak, Fahrettin Altay, Rauf Orbay gibi Cumhuriyet’i kuran kadro bir araya gelenler. Sonra Nihat Erim’den tutun, Sadi Irmak’a, Ahmet Faik Barutçu’dan Ferit Melen’e ebediyete intikal etmiş 103 üyesi olmuş. ‘Osmanlı’dan devam ediyor’ demeleri tamamen yakıştırma. Adı Osmanlıca Encümen-i Dâniş, yani ‘Danışmanlar Komisyonu’ diye bu yakıştırmayı yapıyorlar. Bunun Osmanlı’nın 1851’de kurduğu komisyon ile hiç ilgisi yok. Zaten o ismi de 1974’te gruba katıldığında rahmetli Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk koydu. 1974’te bir toplantıda Korutürk döndü, ‘Sizin niye bir adınız yok?’ diye sordu ve bu ismi teklif etti. Diğerleri de kabul etti. 1980’de babamın vefatı sonrasında ben de gruba alındım. O tarihten bu yana da gruptayım.’’
Kuruluş tarihi ülkemizin NATO’ya girmesinden hemen sonraya denk geliyor, dikkatinizi çekerim.
Fahri Korutürk cumhurbaşkanlığı makamında da bulunmuştu lakin oramiral rütbesiyle kuvvet komutanlığı yapmış bir askerdi.
Zaten grubun isimleri bilinen üyelerinin çoğu askerler… Bir de siyasetçi kimliği ağır basanlar…
Hüseyin Kıvrıkoğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Necdet Üruğ, 12 Eylül’ün başbakanı Bülent Ulusu, Atilla Ateş, Necdet Öztorun, İbrahim Şenocak, Nahit Özgür, Ahmet Çörekçi, Aytaç Yalman, Tuncer Kılınç, Şener Eruygur…
Bu isimler Encümen-i Dâniş grubu üyesi olduğu bilinen orgeneral rütbeli eski askerler…
Ya siyasiler?
Eski TBMM başkanı Necmettin Karaduman uzun yıllar gruba başkanlık yaptı. Grubun Turgut Özal seçilemesin diye karşısına cumhurbaşkanı adayı çıkardığı Fethi Çelikbaş en son ANAP milletvekiliydi. Cahit Aral da ANAP’lıydı.
Hepsi erkek…
Kadın üye olarak ismi geçmiş bir tek 28 Şubat sürecinin simge isimlerinden Prof. Nur Serter var.
‘‘Burada parti falan yok, tarafsız insanlar grubu. Hepsi, üzerinde tartışma yapılmayacak ve değerli görevler yapmış insanlar. İşleri de gidip kahvede dedikodu yapmak değil, ülkenin önemli meseleleri hakkında görüş teatisi. Orada yapılan şeyleri dışarıda kullanmak gelenekleri yok. Biz şunu konuştuk, şu karara vardık diye dışarıda konuşulmaz. Encümen-i Dâniş, yazılı kuralları olan çok disiplinli bir yapı değil, araştırmacı bir grup da değil. Herkes birikiminden dolayı gündeme gelen konular üzerindeki fikrini söylüyor…’’
Gazeteci Kışlalı grubu böyle tanıtıyor…
‘Derin devlet’ denildiğinde ilk akla gelen bu grup. Üyelerinden Kıvrıkoğlu bu tanımlamaya karşı çıkmıştı; ancak gruba başkanlık yapmış Necmettin Karaduman onunla aynı görüşte değil. Hatta grubun tartışmaya açılmasından, devleti zaafa düşüreceği için, endişeleniyordu da Karaduman…
Şu sözler onun:
“Derin devlet gereklidir. Bütün devletlerde bu tür yapılar vardır. Türkiye’de de vardır. Hep olmuştur, olmalıdır, olacaktır. Dilerim ki son olaylarla devletimizin bu gücü zaafa uğramasın.”
Gizli devlet mi, derin devlet mi?
Ülkemizde en ciddi konu bile saman alevi gibi birkaç gün sürüyor, hatta birkaç saat… Encümen-i Dâniş de hızla tartışma gündemine girdi ve aynı hızla gündem dışı kalıverdi.
İleride daha çoook tartışılacaktır.