Fehmi Koru yazdı: Her an her şey olabilir, erken seçim beklentileri artıyor

''Türkiye’nin bugünkü durumunu özetleyebilecek bir tespitim var ama: Her an her şeyin olabileceği bir ülke burası''

Kimse şaşırdığını belli etmiyor lakin Türkiye’nin dış politika kriterlerinde şaşırtıcı değişiklikler artık herkes tarafından fark ediliyor. AK Parti’nin iktidarının ilk dönemlerinde bugünküne benzer bir ortama girildiğinde “Eksen kaydı” diye yeri göğü inletenler çıkardı; bu defa tersine bir gelişme sert biçimde yaşanıyor, değişim AK Parti eliyle gerçekleştiği için olacak, şaşırıldığını belli eden bir ses kimseden çıkmıyor.

Oysa Türkiye’nin dış politikasında resmen kulvar değişikliğine gidildi.

Dün Brüksel’de katıldığı NATO dışişleri bakanları toplantısı sonrası gazetecilerin karşısına çıkan dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ağzından yeni bir ‘müjde’ daha duyuruldu: Mısır’la da yakınlaşılacakmış…

Okuyalım:

“Mısır’la da ilişkileri normalleştirme konusunda adımlar atıyoruz. İlerleyen günlerde de atacağız.”

‘Normalleşme’ ise bu yaşanan, şimdiye kadar izlenen politikanın ‘normal olmadığı’ en yetkili ağız tarafından ilan ediliyor demektir.

Gerçekten de yakın zamanlara kadar izlenen dış politika ‘normal’ değildi.

İlk ‘normalleşme’ Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yaşandı. BAE’nin veliaht prensi ülkemize geldi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BAE’yi ziyaret etti.

İsrail ile arada buzlar vardı, onların eritildiğini ülkenin cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Ankara’ya gelmesiyle dünyaya duyurmuş olduk.

Suudi Arabistan’la ilişkilerimiz, İstanbul’daki başkonsolosluklarında Riyad’tan gelen 12 kişilik bir timin gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı vahşice infaz etmeleri sonrasında yok denecek dereceye inmişti; dün İstanbul’da tim mensuplarının ‘sanık’ olarak yargılandığı dava durduruldu, dosya Suudi Arabistan’a havale edildi.

Her biri çok değil altı ay önce dahi öngörülemeyecek, öngörüp beklentisini açıklayan olsa üzerine lanetler yağdırılacak çapta gelişmeler bunlar…

Şimdi de sıra Mısır’da.

Mısır’da Müslüman Kardeşler üyesi olduğu bilinen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle devrilmesi sonrasında yönetime geçen Abdülfettah el-Sisi’yi içine sindiremeyen az sayıdaki ülkelerin başında Türkiye geliyordu.

Tepkimizi ‘Rabia’ işaretiyle her fırsatta dışa vuruyorduk.

Yaklaşımlarımız değişti.

BAE’yi 15 Temmuz (2016) hain darbe girişimini finanse etme eleştirilerimizden vazgeçtik.

Davos toplantıları tarihine geçen 2009’daki ‘One Minute’ krizinde, İsrail, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından en keskin dille suçlanmıştı; o üslubun yerini taziye mesajları almış bulunuyor.

Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrasında Türkiye’nin öncülüğünde açılan medya taarruzuyla Suudi Arabistan köşeye sıkıştırılmış, BM tarafından görevlendirilmiş özel soruşturmacının ve ABD’de CIA’nin hazırladığı raporlar açıkça o ülkenin yönetimini suçlamış, bu yüzden Riyad’ta devreye sokulan bir mahkeme alelacele yürüttüğü yargılamayla -sonradan cezalar hafifletilse de- birkaç tim üyesine idam cezası vermişti.

Türkiye o yargılamanın biçimine de verilen cezalara da itiraz etmişti.

Yargısına güvenmediğimiz ülkeye, yargılasınlar diye, burada yürüyen davanın hatırları için kapattığımız dosyasını gönderiyoruz.

Kulvar değişikliği böyle bir şey.

Suudi Arabistan’da yönetimi elinde tutan veliaht prens Muhammed bin Salman, Körfez İşbirliği Teşkilatı içerisinde birlikte oldukları Arap ülkelerini İsrail’le ‘barış’ amaçlı bir ittifakın içerisinde yer almaya teşvik etmişti.

‘İbrahim İttifakı’ (Abraham Accords) Arap ülkelerinin daha önce ‘düşman’ diye andıkları İsrail’le diplomatik ilişki kurmalarını sağladı.

Türkiye ile özel ilişkisi sebebiyle Körfez İşbirliği Teşkilatı tarafından ambargoya muhatap Katar da, sonunda, diğer Körfez ülkeleri ile arasını düzeltti.

Mısır zaten İsrail ile 1970’li yıllardan beri ilişkisi bulunan bir ülke.

Ürdün de öyle.

Ankara ve Kahire’nin yakınlaşması ile Türkiye de İsrail’in oluşturmaya çalıştığı ‘barış’ çemberinde yer alan ülkeler arasına katılmış oldu.

Atılan bu adımların her birinin birer bedeli var doğal olarak.

Suudi Arabistan’la yakınlaşmak için Cemal Kaşıkçı davasından vazgeçildi sözgelimi.

İsrail ile yakınlaşma, Ankara’nın Filistin’de Hamas’a verdiği destekten ve gurbette yaşayan Hamas üyelerine Türkiye’de gösterilen kolaylıklardan vazgeçilmesini getirmiş olabilir.

Mısır’ın yakınlaşma için istediği bedel zaten biliniyor: İstanbul’dan Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerine yayın yapan televizyon kanallarına gösterilen kolaylıkların sona erdirilmesi ve daha da önemlisi Türkiye’yi mekan tutmuş olan Müslüman Kardeşler mensuplarını himayeden vazgeçilmesi…

Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun ‘atılacak yeni adımlar’ ile kast ettiği, bu konularda alınacak yeni tedbirler olabilir…

Yakınlaşmalar Arap ülkeleriyle oluyor görünse bile, girilen bu yeni kulvar Türkiye’nin Batı ülkeleri ve Rusya ile olan ilişkilerini de mutlaka etkileyecektir.

Etkilemeye başladı bile.

Hep merak edilen şu: Türkiye epeydir izlediği politik çizgisini sert bir manevra ile farklı bir kulvara taşıyor, bu belli; bunu gerçekleştirirken katlandığı zorlukları da biliyor, anlayabiliyoruz; ancak acaba bunlar ne için yapılıyor?

Ortalık spekülasyondan geçilmiyor.

Ekonomik sıkıntıları daha az hissettirecek parasal beklentiler ile gelişmeyi ilintilendirenler de var, beklentileri daha geniş tutanlar da…

Hatta, bu yoldaki spekülasyonlara bakıp ufukta erken seçim görenler de artmaya başladı.

Bilmiyorum, bilemiyorum.

Türkiye’nin bugünkü durumunu özetleyebilecek bir tespitim var ama: Her an her şeyin olabileceği bir ülke burası…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.