Seçime kadar geçecek süre, muhalefeti oluşturan partiler açısından, kendilerini belli bir seçmen kitlesine beğendirme amaçlı çalışmalarla geçecek.
İktidar cephesi açısından da, aynı süre, yeni küskünler yaratmama ve kendilerini aynı seçmen kitlesini yine partilerine oy vermeye ikna etme çabasıyla geçecek.
Türkiye’nin bundan sonraki yıllarını insanlarının yaklaşık dörtte birinin siyasi tavrı belirleyecek.
İddialı görünebilecek bu üç cümle üzerinde düşünülmesini bekliyorum.
Birlikte düşünelim
Ülkemiz insanı yarım yüzyıldan fazladır oyunu hep bilinçli kullandı. O bilincin ürünü olan iktidarları beğenmeyen demokrasiyle arası iyi olmayan bir anlayış, zaman zaman gidişi müdahaleleriyle durdursa da, her müdahale sonrasında sandık yeniden hakem olduğunda, aynı bilinç bildiği sonucu sandıktan çıkarmayı başardı.
İktidar toplumun yarısının iradesi istikametinde belirlendi hep.
Ülkede iktidar olma başarısını gösterenler bu gerçek ışığında hareket ettiler ve ülkenin kaderine ağırlıklarını bu gerçek ışığında koyabildiler.
Buna ‘merkezin iktidara doğrudan veya dolaylı hakimiyeti’ diyebiliriz.
‘Merkeze ait’ sayılan değerleri, siyasi hayatta, demokrasi, cumhuriyet, adalet, özgürlükçü anlayış, laiklik ve dine saygı gibi temel ilkeler oluşturuyor.
O ilkelerin bazısına bazı insanlarımız daha az sempati gösterse de, genel toplamda, bu ilkelerin bütününe aynı derecede sahip çıkan partiler etrafında iktidarı oluşturdu toplum.
AK Parti kuruluşu öncesinde bu gerçeğin farkındaydı. Daha kurulmadan ANAR’a yaptırdığı araştırmalar ve Ankara’da kurulu Politika Araştırmaları Merkezi’nde (PAM) yapılan tartışmalarda kendini belli eden bu gerçeklik, AK Parti’nin bu gerçekliğe uygun bir kadro ve programla yola çıkmasını sağlamıştı.
Unutulduğu fark edildiği için hatırlatmak gerekiyor: AK Parti’yi iktidara sadece yüzde 35 oy taşıdı; her üç kişiden birinin oyu. İktidarının ilk on yılında izlediği politikaların ‘kapsayıcılığı’ sayesinde partinin oy tabanı genişledi ve her iki kişiden birinin oyunu alacak duruma öyle gelindi.
Bugün ise AK Parti ancak destekle iktidarda durabiliyor.
Kuruluşunda desteğini alabildiği orana, hatta bir az daha altına geriledi seçmen desteği.
Her dört seçmenden birini ‘kararsız’ saflara kaybetti AK Parti.
‘Merkez değerler’den -hiç değilse önemli bazılarından- uzaklaştığı görüntüsü sebebiyle…
Uzaklaştığı değerler, kuruluşu veya sonrasında onunla birlikte olmuş, başarılarına katkıda bulunmuş isimleri yeniden düşünmeye, içlerinden bazılarını AK Parti ile yollarını ayırmaya sevk etti. Onlardan iki isim, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, vaktiyle AK Parti’nin temsil ettiği değerleri yeniden sahiplenen partilerle kamuoyu önüne çıktılar.
Onların siyasette partilerle varlık göstermeleri iki sonuç doğurdu:
Daha önce AK Parti’ye oy vermiş bir kitle, DEVA ve Gelecek partilerinin AK Parti’nin başarı döneminden tanıdığı iki ismin önderliğinde kurulmaları sonrasında, kendi siyasi tavırlarını sorgulamaya başladı.
‘Merkez’ denilebilecek değerlerle -hiç değilse bazılarıyla- sorunu olan veya o değerleri toplumun kabullerinden farklı anlayan partileri de değişmeye zorladı.
Bugün genel seçmen kitlesi içerisinden önemli sayıda bir kesim eskisi kadar rahatlıkla ‘‘AK Partiliyim’’ diyemiyorsa, bu, yalnızca AK Parti’nin farklılaşması yüzünden değil, DEVA ve Gelecek partilerinin siyasi hayattaki varlıklarından da kaynaklanıyor.
MHP’den kopanların çekirdeğinde yer aldığı İYİ Parti’nin kendisini konuşlandırdığı yer ile CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu versiyonu da, DEVA ve Gelecek partilerinin ‘merkeze ait’ sayılan değerlerle siyasi hayattaki varlıklarının sağladığı kolaylığın sonucudur.
Bir noktaya kadar da Temel Karamollaoğlu liderliğindeki Saadet Partisi’nin…
Zaman içerisinde eski AK Parti seçmenlerinden bazısı İYİ Parti’yle buluşabildi, İstanbul belediye başkanlığı seçiminde CHP’nin adayına oy verebildi.
Deva ve Gelecek partilerine de giden oldu.
Ancak yine de halen ‘kararsız’ görüntüde hiç de azımsanmayacak sayıda eski AK Parti seçmeni var ve bunların oylarının sandığa nasıl yansıyacağı ülkenin bundan sonra nasıl yönetileceğini de belirleyecek.
Yeniden AK Parti’ye oy vermeye ikna edilebilirlerse başka, AK Parti dışındaki muhalefet yanında oylarıyla yer alırlarsa daha başka bir ülke olacak Türkiye.
Onun içindir ki, bu yazının girişine, ‘‘Türkiye’nin bundan sonraki yıllarını insanlarının yaklaşık dörtte birinin siyasi tavrı belirleyecek’’ hüküm cümlesini yerleştirdim.
Ali Babacan’ın lideri olduğu Deva Partisi’nin, cumhurbaşkanlığı seçiminde, diğer beş muhalefet partisiyle birlikte hareket etmekle birlikte, milletvekili seçimine kendi başına gireceğini açıklaması bu gerçeğin bir dereceye kadar farkında olduğunu gösteriyor.
Milletvekili seçiminde ittifak içerisinde bulunmanın bir anlamı yeni seçim yasası sonrası kalmadı zaten.
CHP veya İYİ Parti listelerinden gösterilecek adaylarla seçime gidilmesi, yalnız iki yeni partinin varlık sebebini ortadan kaldırmayla sonuçlanmaz, Millet İttifakı’nın iktidar beklentisini de boşa çıkartabilir.
[Bu iki parti içerisinden -özellikle İYİ Parti’den- bazıları, İttifak’ta Deva ve Gelecek yer almasa kararsızların kendi partileri arasında oylarını bölüştüreceklerini düşünüyor; hiç değilse öyle düşündüklerini belli ediyorlar. Oysa hala ‘kararsız’ olan seçmen çeşitli sebeplerle CHP ve İYİ Parti’ye oy vermektense AK Parti tarafından yeniden ikna edilmeyi daha kolay kabullenebilecek bir kitle. Öyle olmasaydı, anketlere ‘kararsız’ olduklarını söyleyecek yerde CHP veya İYİ Parti’ye oy vereceklerini şimdiden söyleyebilirlerdi. Onlar Deva ve Gelecek partilerinin kendilerini daha cazip hale getirmesini bekledikleri için bulundukları yerdeler. Kararsızlıkları ondan.]
Seçime fazla vakit kalmadı. Tarafların ellerini çabuk tutmaları gerekiyor.