Boş tencere iktidar yıkar mı?
Yıkar. Çok partili demokrasiye geçildiğinden bu yana, seçimle yerini yenisine bırakan hükümetlerin çoğunun başına gelenin sebebi derinleşmiş ekonomik sıkıntılardır.
Hayat pahalılığı insanların büyük bölümünü ideolojiden daha fazla ilgilendirir.
Siyasi hayatı boyunca tam altı kez iktidarı muhaliflerine terk etmek zorunda kalmış Süleyman Demirel’in bildiğini, 21 yıl iktidarda kalma başarısını göreceli bir ekonomik rahatlığa borçlu olan Tayyip Erdoğan bilmez mi?
Elbette bilir.
Zaten bildiği içindir ki, daha önce hiçbir iktidarın göze alamadığı vaatleri peş peşe bizzat kendisi seslendiriyor AK Parti’nin genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan…
Hem de, bir yandan bütçenin -buna ‘devletin’ de denilebilir- imkanlarını bayağı zorlayarak maaş ve ücretleri arttırırken, bir yandan da geçerli sistemin adı ‘serbest piyasa ekonomisi’ olduğu halde piyasayı kontrol altında tutmaya da çalışıyor iktidar.
Devletin piyasayı serbest tutmakla görevli kurumlarının göz yummasıyla…
[Rekabet Kurumu, tekel oluşmasını ve piyasaya hakim firmaların bir araya gelerek fiyat belirlemesini -oligopol yapısını- engellemekle görevli devlet kurumudur. Yaygın marketler hükümet baskısıyla belli malların fiyatlarını bir araya gelerek sabitlediler, Rekabet Kurumu buna ses çıkartmıyor.]
Hükümetin bu çabaları ‘boş tencere’ ile ifade edilen durumun seçim üzerindeki etkisini ortadan kaldırmaya yetecek mi?
Yetebilirdi de, bugün durumu ekonomik açıdan iktidar için zorlaştıran daha az önemli sayılmayacak bir alan var: Eğitim…
AK Parti iktidarının en baştan itibaren uyguladığı eğitim politikası, bugün, hep AK Parti’ye oy vermiş kitleleri kendisinden koparacak bir tehlike haline dönüşmüş bulunuyor.
Eğitimde özel kurumların ağırlık kazandığı bir çarpıklık var bugün. Devlet okulları ailelerin çocukları için belirledikleri gelecek planına uygun eğtim veremiyorlar; istenilene erişebilmenin yolu çocukları özel okullara göndermekten geçiyor.
Önceleri yalnızca belli ailelerin tercih ettiği özel okullar, son yıllarda orta halli ailelerin de ilgi gösterdiği bir seçenek haline dönüştü.
İmkanlar zorlanıyor, ailelerde çalışabilecek durumdaki herkes çalışıyor ve yemeden içmeden fedakarlık da yapılarak çocuklar özel okullara gönderiliyor.
Buna artık “Gönderiliyordu” demek gerekiyor.
İki maaşlı/ücretli aileler ile esnafın çocuklarını özel okullara göndermesi bugünün şartlarında hiç kolay değil.
Anne-baba, maaşlı/ücretli işlerde çalışsalar bile, sınırlı gelirlerinin bütününü çocuk eğitimine hasretmeleri gerekiyor çünkü.
Tek çocuğu olan aileler bile zorda, bir de AK Parti’nin ‘en az üç çocuk’ teşvikine uymuş olan aileler ne yapsın?
[İktidarın üç çocuk ısrarı bir süredir telaffuz edilmez oldu. Nüfusla ilgili Karar’dan İbrahim Kahveci’nin verdiği rakamları aktarayım: 2014 yılında: 77 milyon 696 bin nüfus = 1 milyon 351 bin bebek (%1,74). / 2021 yılında: 84 milyon 680 bin nüfus = 1 milyon 080 bin bebek (%1,28) / Ülkenin geldiği durum bu. / Kadın başına doğum 2,19’dan 1,70’e kadar çok sert düşmüş… Ama durmamış: 2022 yılında da millet yine çocuk yapamamış. / Doğan bebek sayısı 1 milyon 022 bin 737’ye düşmüş.” Tablo bu.]
Doğum rakamlarını aktarmadan önce sorduğum sorunun cevabı eskiden kolayca verilebiliyordu: İmkanları elverişsiz olanlar çocuklarını devlet okullarına gönderiyorlardı.
Bugün çeşitli alanlarda ön planda görülen pek çok kişi -Nobel ödüllü Aziz Sancar dahil- devlet okullarının ürünüdür.
[Yeniden araya gireyim: Ben ve kardeşlerim devlet okullarında okuduk. Benim çocuklarım devletin ilk okullarında okudu, biri hariç beş çocuğumun hepsi devlet liselerinden mezun oldu. İstisna olan en büyük oğlumun ilkokul sonrası girdiği sınav kopya skandalıyla iptal edildiği için yaşanan kargaşada çözüm yolu özel lise olmuştu.]
Şimdilerde her genç insan hep aynı soruya cevap arıyor: “Çocuklarımın eğitim masraflarını nasıl karşılayacağım?” sorusuna…
Kimileri -daha çok altyapıları müsait olanlar- çıkış yolunu yurtdışında iş imkanı aramada buluyorlar. Gittikleri ülkelerde devlet okullarının verdiği eğitimin yeterli olacağı beklentisiyle.
Boş bir beklenti de değil bu.
Çoğu profesyonel çalışan, ülkede kalsa alabileceği maaşa razı olup yabancı ülkeye bu sebeple gidiyor.
Ekmeğini yaban ellerde kazananlar da, ülkeye dönme arzusuyla yanıp tutuşsalar bile, döndükleri takdirde burada kazanacakları maaşlar/ücretler ile çocuklarına iyi birer eğitim veremeyecekleri kaygısıyla yerlerinde kalmayı yeğliyorlar.
Maaşlara %30 zam yapan iktidar, özel okulların, ücretlerini ancak %65 artırabileceği kararına vardı.
Bugün sıradan bir özel okulun ücreti 50 bin TL’den başlıyor ve kaliteye bağlı şöhret arttıkça okulun ücreti sıradan okulun üç-dört-beş katına kadar çıkabiliyor.
O rakamlara önümüzdeki yıl için öngörülen %65 zammı da ekleyin.
Çevremdeki pek çok genç aile babası-annesi bu hesabın içerisinden çıkamıyor.
Kaynamayan boş tencere mi daha etkili olacak önümüzdeki seçimde yoksa çocuklarına hedef seçtikleri geleceği vermekten uzak eğitime mahkumiyet mi?
Belki de her ikisi birden…
AK Parti’nin -bu arada ortağı MHP’nin de- bizim bilmediğimiz sihirli bir formülü belki vardır.
Göreceğiz.
Seçime şunun şurasında ne kadar vakit kaldı ki…