Evinizde içmek için damacana suyu mu kullanıyorsunuz? Biz öyleyiz. Kullandığımız markanın bu hafta suyuna yüzde 20 zam yaptığını ödeme sırasında öğrendik. Bir haftalık su ihtiyacımız için 120 küsur TL ödemeye başladık; bu da ayda 500 TL’ye yakın bir meblağ tutuyor.
Birileri hesabını yapmış; son zamdan sonra damacanayla evlere alınan suyun bir bardağının maliyeti 60 kuruş olmuş.
Neden evlere verilen musluk suyunu, pek çok ülkenin İstanbul benzeri kentinde olduğu gibi, içmek için de kullanmıyoruz?
Sağlıklı olmadığı için mi?
İçindeki klor miktarı yüzünden içimi ağır geleceği için mi?
Doğrusu sorduğum sorunun cevabını bilmiyorum; ancak bildim bileli kaynak suyu iddialı markaların damacanaları eve alınıyor ve günlük ihtiyaç için o suyu kullanıyoruz.
Oysa oturduğum semt İstanbul’da suları ile şöhret bulmuş bir ilçesinde. Pek çok mahallesinin ismi ya ‘su’ sözcüğü ile başlıyor veya ‘su’ sözcüğü ile bitiyor. Hatta en işlek caddelerinden birinin köşesinde halka açık bir çeşme var ve gece-gündüz araçlar yanaşıyor, insanlar bagajlarda getirdikleri küçüklü büyüklü damacanaları çeşmeden doldurmak üzere sıraya giriyorlar.
Bazen sıra olmuşlar arasında Mercedes’ler bile görüyoruz çeşmenin bulunduğu yerden geçerken…
Son zamanlarda suyu bedava çeşmenin müşterileri çoğaldı.
“Acaba ben de ilginin nispeten azaldığı ileri bir saatte kuyruğa mı girsem?” diye düşünmüyor değilim.
Bunun bir alternatifi de eve su tasfiye sistemi taktırmak.
Vaktiyle günde birkaç kez arandığımı hatırlarım su tasfiye konusunda uzman şirketler tarafından; arayanın yüzüne telefonu kapattığım da olmuştur. Şimdilerde arasalar da bu iş bana kaça patlayacak sorusunun cevabını öğrensem memnun olacağım.
Pahalı bir alternatif olduğu biliyorum…
Sular şehri İstanbul’un büyükşehir belediye başkanının siyasi işlerinin çokluğunun farkındayım; Ekrem İmamoğlu ülkemizin değişebilmesi için partisi CHP’nin değişmesi gerektiğini düşünüyor ve bunu gerçekleştirmek için çaba gösteriyor.
Oysa, başkan seçildiğinden bu yana geçen dört yıl içerisinde musluktan akan suyu içilebilir hale getirseydi, İstanbul için en önemli değişim bu olurdu ve eminim pek çok İstanbullu kendisine yeniden oy vermekte zorlanmazdı.
Oyumuza talip olacak belediye başkanı adayları arasında “Suyunuzu içilebilir hale getireceğim” vaadinde bulunanın benim oyumu alacağı kesin.
Ankara’dan İstanbul’a trafiğin hayli yoğun olduğu bir şaşırmışlıkta geldiğimizin ertesi günü bizim semtin pazaryerine gittim.
Bizim semtin pazarı Cumartesi günü kuruluyor.
Her hafta müşterilerinin tıklım tıklım ilgisine alışkın olduğumdan, dün benim için orada gördüğüm tenhalık, gerçek bir sürpriz oldu.
Pazarda satışa sunulan sebze ve meyvalar önceki haftadan daha pahalı değillerdi.
Oysa oraya giderken, bir gün önce açıklanan, hemen her şeye iğneden ipliğe yüzde 20 ve üzeri zam getiren kararnamenin gölgesinin pazara da düşmesini bekliyordum. Pazardan, “Acaba her zamanki ilgiyi görmeyen esnaf etiketleri öğleye doğru değiştirmiş olmasın?” düşüncesiyle ayrıldım.
Aklıma, geçmiş dönemlerde gerekli-gereksiz yüksek zamlardan sonra yazılarına Nasrettin Hoca zekası ürünü güzelliklerin tadını katmayı seven eski üstadların anlatmayı sevdikleri padişah ve veziri fıkrası geldi.
Hani padişah ekonomide kötüye giden işleri düzeltmek amacıyla vergileri her artırdığında vezirine tebdil-i kıyafet edip sokakları denetlemesi görevini verirmiş ya. Her seferinde, “Merak buyurmayın asaletmeabım, irade buyurduğunuz yeni vergi ahalinin umurunda değil” raporunu veren vezir, son vergi artışı üzerine “Haşmetlüm, yeni vergiden sonra hiç beklemediğim bir durumla karşılaştım, millet işi gücü bırakmış, gülüp oynamaya başlamış” deyince padişahın rengi atmış. “İşte şimdi yandık” dediği duyulmuş yüce devlet adamının…
Bir gün önce hemen her şeye yüzde 20 zam gelmesi üzerine bizde millet gülüp oynamaya başlamış değil, ama milletin önemli bir bölümünün haftalık nevalesi için mutlaka uğradığı pazaryerini terk ettiği anlaşılıyor.
Nedense bu haftanın pazar alışverişinde karşıma çıkan manzara bana bir şeylerin ters gittiğini duyurmuş oldu.
Sebep zamlar mıdır, bilemem elbette ama esnafın aşırı zam haberlerine rağmen sattıkları zerzevatın fiyatlarını artırmaması beni dalgın düşüncelere sevk etti.
Her hafta pazardan köy ekmeği de alırdım, o dalgınlıkla onu almayı unutmuşum.