Dün gün boyu dikkatler Vilnius’taki NATO Zirvesi’ndeydi; daha doğrusu zirve öncesi yapılması kararlaştırılmış Türkiye eksenli temaslarda…
İlk olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’dan hareketi öncesinde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesini Batılı ülkelerin Avrupa Birliği (AB) üyeliğimize destek çıkması şartına bağlayan sözleri gündeme düştü.
“Türkiye’yi 50 yılı aşkın zamandır AB kapısında bekleten ülkelere buradan sesleniyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine, “Türkiye’nin AB’de önünü açın, Finlandiya’nın önünü nasıl açtıysak İsveç’in de önünü açalım” diyerek devam etti.
İsveç konusundaki itirazın gerekçesi ‘teröre destek’ olarak belirtiliyordu; Cumhurbaşkanı bu çıkışıyla farklı bir mesaj vermiş oldu. Ya ABD başkanı Joe Biden ile akşamki telefon konuşması etkili olmuş veya İsveç’in Ankara’nın itirazlarını dikkate alan tedbirleri yeterli bulunmuş olmalı.
Ardından, bu zirvede İsveç’in üyeliğinin kabul göreceğini umduğunu ifade etmek üzere gazetecilerin karşılarına çıktığında, NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg’in, AB’ye üyeliğimizi şahsen desteklediğini de öğrendik.
Öğle saatlerinde, uluslararası ajanslar, Biden’in ikili ilişkilerde son zamanlarda sorun teşkil eden F-16 uçaklarının modernizasyonu konusunda anlayışlı davranabileceğine dair bir açıklama yaptığını duyurdular.
Erdoğan-Biden telefon görüşmesinde F-16 konusunun da konuşulduğunu iletişim bakanlığının dün yaptığı açıklamadan öğrenmiştik.
Akşam saatlerinde Vilnius’tan beklenen açıklama yine NATO genel sekreterinden geldi. Türkiye Cumhurbaşkanı ve İsveç Başbakanı ile zirve öncesinde gerçekleştirdiği üçlü görüşme sonrasında, Stoltenberg, “Türkiye’nin İsveç’in NATO sürecini ilerletmeyi kabul ettiğini” bildiren bir açıklama yaptı.
Üçlü görüşme öncesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Konseyi başkanı Charles Michel ile görüştüğünü de bu trafiğe eklemeliyim.
Herhalde AB üyeliği konusunu görüşmüşlerdir.
Bu duruma göre, Türkiye itirazlarından vazgeçtiği için İsveç NATO üyesi olacak, Türkiye de…
Peki, Türkiye de AB üyeliğini elde edebilecek mi?
Keşke edebilse…
Hafızaları tazelemekte yarar var.
Türkiye, 1960’lı yıllardan beri, AB ile ilişkisi bulunan ve ilişkinin sonunda üyeliğe alınması beklenen bir ülke. Daha önce NATO’da nasıl Yunanistan ile birlikte üyeliğe kabul edilebilmişse, AB üyeliğini de yine komşumuzla birlikte elde edebilirdik.
Yunanistan üyeliği elde edebilmek için elinden gelenin azamisini yerine getirdi, biz şartların asgarisi için bile çabalamadık. Yunanistan 1 Ocak 1981’de AB üyesi oldu, biz o tarihten birkaç ay önce -12 Eylül 1980’de- askeri müdahale altına girmiş bir ülkeydik. Asgari şartın ‘demokratiklik’ olduğu AB ile üyelik başka bir bahara kaldı.
[Bir nokta daha: Yunanistan 1967’de albaylar cuntası darbesiyle demokrasiden uzaklaşmış bir ülkeyken, 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi sonrasında tetiklenen demokratik uyanışla birlikte -yani Türkiye sayesinde- komşumuz AB’ye kabul edilebilir hale gelmiştir.]
Bir başka bahar, 3 Kasım 2002 seçimiyle AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte kendini belli etti. O tarihten bir ay sonra -12 Aralık 2002’de- Kopenhag’ta yapılan AB Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyeliği için kapı aralandı.
Sonrasını da hafızalar tazelensin amacıyla dikkatinize sunayım:
“17 Aralık 2004’te Brüksel’deki AB Konseyi Zirvesi’nde, Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004’te hazırladığı rapor ve öneri kararı doğrultusunda Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması oybirliğiyle kabul edildi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde yaptığı reformlar ve anayasa değişiklikleriyle Kopenhag Kriterleri’ni tamamladığı Şubat 2005’teki AB Brüksel zirvesinde belirtildi ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandı. Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başladı.”
Bu yazının girişine yerleştirdiğim fotoğrafta Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başlaması oylaması sırasında yaşanan coşkulu kabul görülüyor.
Aynı Avrupa Parlamentosu’nda son birkaç yıldır Türkiye aleyhine kararlar çıkıyor.
Türkiye kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden çıkarılma tehdidi altında.
Neden?
Çünkü ülkemiz epey bir süredir AB üyeliği için gerekli şartları yerine getirmeye yanaşmıyor. Tersine, AB ile tam üyelik müzakereleri sırasında görüşülen ve onaylanan dosyalar bile onay tarihinden sonra yeniden bozuldu.
AB üyeliği Türkiye’nin 1960’lı yıllardan beri hakkı. Ancak Türkiye o hakkını kullanmaktan hep kaçındı. Konuya tek olumlu yaklaşılan dönem AK Parti iktidarının ilk 10 yılıydı, ondan sonraki 10 yılda AB’den yeniden uzaklaşıldı.
Bundan sonra işler daha da zor.
NATO’da olduğu gibi AB’de de yeni üyelik için bütün üye ülkelerin parlamentolarından onay kararı çıkartılması gerekiyor. Yine NATO gibi AB de 1990 sonrasında çok üyeli bir birlik halini aldı. Pek çok AB üyesi ülkeyle ikili ilişkilerimiz aynı 10 yıl içerisinde kötüye gitti.
Vilnius’ta İsveç’e NATO’ya üyelik yolu açılıyor; bakalım Türkiye’nin AB macerası bundan sonra son 10 yıldan farklı olabilecek mi?
Farklı olmasını temenni ederim.