Sabah BBC 1’in erken programını izlerken gördüm. Biri erkek diğeri kadın iki sunucu, karşılarına bir uzmanı almış, sorularıyla ona beni hayretlere düşüren bir konuyu anlattırıyorlar…
Aslında hayretlere düşmemem gerekirdi.
İngiltere’de başbakan görevinden istifa etti, parlamentoda en fazla sandalyeye sahip Muhafazakar Parti kendisine başkan seçmek için bir süreç başlattı, on adaydan sekizi elendi ve sona kalan iki aday ülkeyi en iyi kendilerinin yöneteceğini ispat için şu günlerde çaba gösteriyor; ancak halkın yeni başbakanın kim olacağıyla fazla ilgilendiği yok.
İngiliz halkı en çok artan hayat pahalılığıyla ilgili.
Enflasyon %10’u yakalamak üzere orada ve alınan kapsamlı tedbirlere rağmen indirileceğe de benzemiyor.
Bir uluslararası bankanın araştırma bölümü, gelecek yıl -2023’te- ülkede enflasyonun %22’yi bulabileceğini duyurdu.
Hayat pahalılığı en yakıcı etkisini mutfakta hissettiriyor.
BBC’nin bir muhabiri, izlemeye başladığım sohbetten hemen önce verilen haberinde, bir markette doldurduğu poşetteki birkaç temel ihtiyaç maddesi için bir yıl önce 7 Sterlin ödemişken, o gün aynı malları 12 Sterline alabildiğini duyurmuştu.
Neredeyse bir misli artan mutfak masrafı…
Stüdyodaki konuğa, böyle bir ekonomik ortamda, ailelerin bütçelerini en iyi değerlendirebilecekleri bir hayat yaşayabilmek için, mutfakta neler yapabilecekleri anlattırıldı.
Yemek pişirirken ocak mı, fırın mı, mikro dalga mı, yoksa hava fritözü mü (airfryer) kullanılmalı?
Ocakta pişirilen yemek mi daha pahalıya mal oluyor, yoksa fırında pişirilen mi?
Hayretten açılmış gözlerle tavsiyeleri dinledim.
Konuk, fırını öğütledi ve kendi evinden çekilmiş görüntülerle, fırında yalnızca tek bir yemek değil, birden fazla değişik yemeği eş zamanlı pişirdiğini anlattı. ‘‘Böylesi daha ucuza mal oluyor’’ aklını vererek…
İngilizlerin ‘‘Ucuz mal alacak kadar zengin değilim’’ felsefesi bilinir. 10 kuruşun hesabı yapılan sohbeti BBC’de izlerken, onun yerini, ‘‘Enflasyonist ortamda hayatı ucuzlatmanın yolu mutfakta alınan tedbirlerden geçer’’ sözünün almış olabileceğini düşündüm.
Bir dostum, ülkemizin en pahalı giyim-kuşam mağazalarından birinde yöneticilik yapan bir tanıdığının, kendisine, geçmişte hiç şimdiki kadar yoğunlukta iş yapmadıklarını, mağazalarına uğrayan insanların deli gibi alış-veriş yaptıklarını söylediğini aktardı.
Doğrusu benim de gözlemim farklı değil.
Pahalı mallara rağbet fazla. Parası olan bir kesim var ve o kesimden insanlar bir daha bulamayacaklarmış gibi mallara hücum ediyorlar. Ev fiyatları ondan yükseliyor, otomobil firmaları müşterilere araç yetiştiremiyorlar.
Enflasyonun henüz %10’a varmadığı İngiltere’de, TV kanalları, mutfakta yemek yaparken hangi yöntemin onu daha ucuza mal etmeyi sağlayacağını duyurup insanlara 10 kuruşun hesabını yapma gereğini hatırlatırken, resmi enflasyonun %80’e dayandığı ülkemizde en pahalı mağazalar dolup taşıyor ve fiyatı el yakan mallar kelepir muamelesi görüyor.
Bu işte bir yanlışlık var da, kimde?
Dün, sonbahara ‘merhaba’ dediğimiz ilk gün, elektrik ve doğalgaz ücretlerine kallavi yeni zamlar geldi.
‘‘Oh, oh, ne güzel’’ dememiz bekleniyor…
Halbuki, enerji sarfiyatını her yerde azaltacak tedbirleri bizler de düşünmeliyiz.
Almanlar düşünmüş ve devlet dairelerinde enerji kullanımını yarı yarıya azaltacak tedbirleri şimdiden hayata geçirmişler. Evlerinde havuz bulunanlar da onu ısıtamayacaklar. Yasak. Hangi binada ısının ne derece tutulacağı kuralını da ilan etmiş Alman hükümeti.
Bizde bazı aileler kışı donmadan geçirmeyi başaramayabilir.
Siz ister sebebi korona salgınında arayın, ister hükümetin uyguladığı ekonomi politikasının yanlışlığında; bir gerçek değişmiyor: İki yıl öncesinden daha kötü durumda ülkemiz.
Yeni açıklanan veriler bu gerçeği haykırıyor: Toplumun en az gelirli kesiminin milli gelirden aldığı pay 2020 yılında %31 imiş; zengin sayılabilecek kesimin payı ise %49… Bugün -yani 2022 yılında- durum dar gelirli kesim için maalesef hiç parlak değil; milli gelirden onlar %21 pay alırken, zenginlerin payı %54…
Zenginler daha zengin olmuş, fakirlerin fukaralığı ise daha koyulaşmış…
Marketlere uğradığımda, semt pazarına gittiğimde, bu ayrışmanın sonucunu canlı canlı görebiliyorum. Alabilenler ile alamayanlar çok belirgin hale geldi o tür ortamlarda.
Anadolu Ajansı, muhabirinin videoya çektiği bedava yemek sunan aşevleri önünde biriken insan kalabalığını, ‘‘İtalya’da insanlar ücretsiz yemek kuyruğunda’’ başlığıyla haberleştirmiş.
İngiltere’den ve ABD’den de öyle görüntüler bulunabilir. Bu iki ülkede de ‘food banks’ adı verilen aşevlerinin ve oralarda gönüllü hizmet veren hamiyetli insanların sayısı her gün artıyor.
Bizde de benzer girişimlere ihtiyaç duyulan günlerdeyiz.
Tersine, ancak tuzu kuruların rağbet edebildikleri pahalı mağazalardaki kalabalıklara bakıp ‘‘Bizde sorun yok, İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da insanlar karınlarını doyurabilmek için saatlerini kuyruklarda geçiriyorlar’’ diye övünülebiliyor.
Ne kadar yanlış.
Geçen ayın ve son bir yılın enflasyon oranının bugün açıklanması bekleniyor. Resmi olanı ve resmi olmayanı bakalım ne kadar?