‘Kurban bayramı’ yaklaştığında her yıl televizyon kanallarının haber merkezlerini bir heyecanın sardığını tahmin ediyorum…
Başına buyruk kurbanlık bir hayvanın kaçması takibi heyecanı…
Nereden bulunacak bu tür bir hayvan?
Sonunda bulunuyor ve akşam haberleri genellikle o haberin birbiri ardına tekrarlanan görüntüsüyle başlıyor…
Kendi hayatımda hiç öyle bir olayla karşılaşmadım. Ne kurbanlık hayvan kaçtı gözümün önünde ne de hayvanı kesecek kişi kendini yaraladı…
Daha çok organizasyon yanlışlıkları yaşanırdı bayramın ilk günü. Kesme eylemini üstlenen kişi veya kurumun sözünde durmadığına, ilk gün için vaat edilen eylemin ikinci güne sarktığına tanık oldum.
Yıllar önce daha organize bir kesimi sayesinde yaşayacağımız umuduyla her ilde çok sayıda şubesi bulunan bir market zincirinin ‘‘Bu işi en iyi biz yaparız’’ iddiasına kandığımızı ve sonunda pişman olduğumuzu hatırlıyorum.
Herhalde o market zinciri zaman içerisinde daha düzenli hizmet sunmayı öğrenmiştir, ancak biz o yanlışlığı bir kez daha denemek istemedik.
Bu yıl bulunduğumuz yerden neredeyse iki saat uzaklıktaki bir hayvan çiftliğinde kesilecek bir danaya ortak oldum.
Vaatler çok iddialıydı. 24 saat önceden ertesi gün kesimin ne zaman yapılacağı bildirilecek, o saatten kısa süre sonra çiftliğe gittiğimizde şahsıma düşen et payı poşetlere konulmuş halde tarafıma teslim edilecekti. Kesilecek hayvanın yedi ortağından biri olarak ödemem gereken miktarı da bayram günü kesim yerine gittiğimde ödeyecektim.
Gerçekten de arefe günü bizim kurbanın kesim saatinin 08.45 olduğu mesajı geldi. Sonrasında arandım ve benden kesim için sözlü dini vekalet alındı.
Bayram sabahı kesimin daha da erkene alındığına dair bir mesaj alınca içimden ‘‘İnşallah, hayal kırıklığı yaşamam’’ düşüncesi geçti.
Fazla iddia bende böyle hisler uyandırır.
Hayal kırıklığı yaşamak bir yana, hayatımın en kısa kesim mesaisiyle karşılaştım.
O uzak yolu kat edip önceden gönderilmiş konumu takip ederek hayvan çiftliğine vardığımızda ortağı olduğum hayvanın gerçekten bildirilen saatten de önce kesildiğini, etlerin niteliğine göre ayrılıp üç farklı torbaya doldurulduğunu ve beni beklediğini öğrendim.
Çiftiğin bu eyleme ayrılmış bölümünde sırası gelen hayvanların tekbirler eşliğinde ve besmeleyle kesildiğini uzaktan gözlerken, oğlum, sorumludan, önceden hazırlanmış üç torbayı teslim alıyordu. Bu arada, çiftlik sahibi de, orada bulunan ve kurbanlarının kesilip kendilerine teslim edilmesi için vaktin gelmesini bekleyen insanlardan helallik talep ediyordu.
Kesim ve ayrım masrafı için ne verecektim?
Hiçbir şey.
Tersine, bana daha önce bildirilmiş rakamın yanlış olduğu ve bin TL daha az ödeyeceğim söylendi.
Şaşırdım.
‘‘Demek size o rakam söylenmişti ha, tamam alayım’’ denilmesi pekala mümkünken, ‘‘Yanlış söylemişiz, bin TL daha az vereceksiniz’’ denmesi beni şaşırttı.
En önemlisi de, bütün eylemin tamamen sağlıklı bir ortamda gerçekleşmesiydi.
Akşam saatlerinde birlikte kavurmaya kaşık salladığımız dostlara bu deneyimi biraz da överek anlattığımda, o kadar uzağa gitmemize gerek kalmadan, yaşadığımız yere yakın birkaç noktada daha benzer kesim yerleri bulunduğunu öğrenecektim.
Dün akşam televizyon izleyemedim, o sebeple kaçan hayvan haberinin bu yıl da tekrarlanıp tekrarlanmadığını, bu kez de bir yerlerde kurban eyleminin, sağlıksız ortamlarda, acemi kasaplar elinde, hayvanlara eziyet edilerek yerine getirilip getirilmediğini bilemiyorum.
Galiba Türkiye kurban eylemini dinin de tavsiye ettiği hijyenik şartlarda yerine getirme işini sonunda öğrenmiş durumda.
Hiç değilse benim dünkü deneyimim o yönde.
Sevindim ve sevincimi paylaşmak istedim.