Fehmi Koru yazdı: Milli Eğitim’de 9. bakan, gidip gelenler sonrasında eğitime deve hızı hakim, bize kuantum hı

Hiç kuşkusuz hepsi de değerli insanlar, bazılarını tanıdığım için buna eminim de. Ancak…

Fehmi Koru

Türkiye kaliteye fazla önem verilmeyen bir ülke olduğu için, görevlendirilen insanlar ile onların geldikleri görevlere en uygun kişiler oldukları halde uzak tutulanlar arasında karşılaştırma yapılamıyor.

Örnek olarak Milli Eğitim Bakanlığını alabiliriz.

Biraz önce Mehmet Y. Yılmaz’ın T24’teki yazısında okudum: Bugüne kadar AK Parti iktidarında tam 9 politikacı Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmış. “Kaba bir hesapla her 2,5 yılda bir bakan değişmiş” diyor yazar ve şimdiki bakan Yusuf Tekin’e kadar aynı görevde bulunmuşların isimlerini sıralıyor: Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer.

Hiç kuşkusuz hepsi de değerli insanlar, bazılarını tanıdığım için buna eminim de. Ancak…

Çoğu kez unutuluyor: AK Parti iktidarının ilk hükümetini Abdullah Gül kurmuştu. İktidarın ilk dönemine damgasını vuran hükümet programını hazırlayan da Gül’ün kadrosuydu. Gül’ün başbakan olarak kendi seçtiği adlardan oluşan ilk bakanlar kurulu listesini sunduğu dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, listede önemli bir değişikliği zorlamıştı.

Gül’ün sıralamasında Milli Eğitim Bakanı olarak yer alan Prof. Beşir Atalay’ın bir başka bakanlığa kaydırılmasını istemişti.

“İstemişti” dememe bakmayın, yeni başbakanı buna zorlamıştı Sezer…

Beşir Atalay devlet bakanı oldu, Milli Eğitim’in başına sonraki dokuz kişinin ilki olarak Erkan Mumcu getirildi.

Hep düşünmüşümdür: Acaba o liste sunulduğu gibi Sezer tarafınca onaylansa ve Milli Eğitim’in başına bakan olarak Atalay gelseydi, Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi bugün nasıl olurdu?

Herhalde bu sorumdan sistemin olumlu anlamda bugünkünden daha farklı olacağını düşündüğümü anlamışsınızdır.

Sebebi basit: Beşir Atalay siyasete atılmadan önceki dönemin önemli bir bölümünü, uzun seneler üniversite hocası olarak, sonra da Devlet Planlama Teşkilatı’nda eğitim mevzusunun sorumluluğunu taşıyarak geçirmişti.

Konuya en yakın AK Partili oydu.

Dünyada son on yıllarda hemen her alanda devrim durumunda devasa değişimler yaşanıyor. Bundan 100 yıl önce yaşamış biri mümkün olsa da bugünleri yaşayarak anlamaya çalışsaydı, kendi dönemiyle günümüz arasındaki derin farkı algılamakta zorlanırdı.

Bilim ve teknoloji hemen her alanda geçmişin üzerine sünger çekecek çapta dünyamızı değiştirdi.

Değişmeyen veya değişikliğin pek az fark edilebildiği alanların başlangıcında eğitim geliyor.

Çocuklara ve gençlere geçmişte ne eğitim veriliyor idiyse bugünün çocukları ve gençleri de hemen hemen aynı yöntemlerle eğitiliyor.

En çarpıcı örnek, bir sonraki eğitim merhalesine geçiş için uygulanan sınavlar…

Fabrikasyon misali, ezbere dayalı bir eğitimin sonucunda çocuklar ve gençler ilköğretim ve ortaokul sonrasında liseye, liseden sonra da üniversiteye, geçmişte dedeleri ve babalarına da sorulmuş sorulara muhatap olarak, yeterli puanı almaları yardımıyla girebiliyorlar.

Oysa dedeleri ve babaları -tabii nineleri ve anneleri de burada anmak lazım- eğitim hayatında dirsek çürütürken, başvuracakları kaynaklar sınırlıydı.

İnternet ve Wikipedia/Vikipedi yoktu bir defa… Google arama motoru yoktu… ‘Kitap’ denildiğinde akla gelen kitapçılarda satılanlardı; e-kitaba erişimleri yoktu…

Tabii yok olanlar yalnızca kaynaklar değildi, onlara ulaşmayı sağlayan bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar da yoktu…

‘Yapay zeka’ (AI) öngörüsünde bulunan yabancı bazı adlar olduğu biliniyor, ama o zamanın çocuk ve gençlerinin onlardan haberi de çoğu zaman yoktu.

Şimdi bunlar var, bilgiye ve bilgi kaynaklarına erişim kuantum hızıyla, ama bugünün çocukları ve gençlerinin eğitilmesinde deve hızı geçerli.

Eğitim alanında karşı karşıya kalınan sorunların yalnız bizlere özgü olduğunu sanıyor değilim; Batılı ülkeler probleminin farkındalar ve arayış içerisindeler; bizde ise, sorunların farkındalığında da mesele var.

İş geliyor bu alanın sorumluluğunu sırtında taşıyan yetkililerde düğümleniyor.

Bakan yeni olduğu için görevini nasıl sürdüreceğiyle ilgili öngörüye kalkışma haksızlığını göze alamam; ama gene de açıklamalarına bakıp sorunların tam farkında değilmiş, eğer farkındaysa onları kendi döneminde çözme kararlılığından uzakmış hissine kapılmadan edemiyorum.

Radikal kararlar alınması gereken bir zaman diliminden geçiyoruz ve o kararlar şimdi alınmazsa geleceğin tehditleriyle baş edemeyecek hale gelecek ülkemiz.

Galiba da öyle olacak.

Ne kadar yazık.