Eskiden bir Sülün Osman’ımız vardı, köylerinden İstanbul’a gelenlere kentin en göze çarpan değerlerini pazarlardı. Galata kulesini, köprüyü, meydanlardaki saatleri, trenleri, kent hatları vapurlarını…
Asıl adı Osman Ziya Sülün’dü.
Köyden şehire göçün hızlı yıllarıydı o seneler, 1950’ler…
Sonradan, 1970’lerde ve 1980’lerin başlarında ‘Raki’ lakabıyla tanınan Güney Zobu ortaya çıktı. Dedesi general, babası büyükelçiydi. İyi giyinir, puro içerdi, Amerikan İngilizcesiyle konuşurdu. Dolar sıkıntısı çekilen o yıllarda, kendisine yabancı süsü vererek, yabancı paraya ihtiyacı olanlarla otel lobilerinde buluşur, paralarını aldıktan sonra otelin arka kapısından çıkar, kalabalıklara karışırdı.
Bazen Amerikan subayı giysisiyle dolaşırmış. Bir otelde karşılaştığı Süleyman Demirel ile de Amerikan subayı imiş gibi konuştuğu söylenir.
1980’lerde banker faciası yaşandı. Asıl adı Baki Cengiz Aygün olan Banker Bako, Banker Yalçın (Doğan), Banker Kastelli (Cevher Özden), paralarına para kazandıracağı vaadiyle büyük meblağlar toplayıp binlerce kişiyi mağdur ettiler.
Bir sonraki on yıl Kenan Şeranoğlu’yla tanışıldı. Titan adını taşıyan sistemiyle kendisine 2 bin 400 Alman markı vererek sisteme üye olanlara ayda büyük paralar vaadediyordu. 40 bine yakın kişi sistemine üye olmuştu. Üyeleri arasında ünlü futbolcular da vardı.
Selçuk Parsadan’ı atlarsam adama haksızlık etmiş olurum. Telefonla ulaştığı kişilerden olmayan sosyal yardım faaliyetleri için para topluyordu Parsadan. Bir generalin sesini taklit ederek telefonla ulaştığı dönemin başbakanı Tansu Çiller’den istediği para örtülü ödenekten hesabına gönderilmişti. En büyük vurgunu oydu.
‘Vurgun’ sözcüğünü kullanıyorum fakat Sülün Osman’ın, Raki’nin, Titan’cının, hatta Parsadan‘ın dolandırdıkları insanlardan elde ettikleri miktarlar şimdilerde gündemi işgal eden yeni olaylar yanında çerez kabilinden…
Güzelleşmek için her şeye katlanmaya hazır kadınlarımızın bu hassasiyetini kullanmak üzere açtıkları sayısız işletmelerde, birilerinin, yasadışı bahisçilerin akladıkları ‘kara paraları’nın miktarı akıl alacak gibi değil.
Eskinin dolandırıcıları bugünkü sayıları duysalardı, herhalde çektikleri çileye yanarlardı.
Yasadışı bahis sporun her dalında oluyor fakat en fazla futbol bundan etkileniyor. Bahisçiler kulüplerin ve futbolcuların ahlakını da bozuyorlar. Şike iddiaları had safhada. Kulüpler yalnız birbirlerine karşı mücadele etmiyorlar, ortalıkta görünmeyen birilerinin kurduğu tezgaha karşı da çaba göstermek zorundalar.
O tezgâhın içerisinde hangi kulübün, oyuncunun, hakemin bulunduğu bilinmeyen çünkü.
En son dolandırıcılık vakası çok daha basit bir kandırmaca yöntemi.
Kurmaca için bir bankanın önemli bir şubesinin müdürü olan genç bir kadın ayarlanmış.
Tuzağa ilk düşürülen kişinin başkalarının da ilgi gösterebilmesini sağlayacak biri olması gerekirdi. Güven verici bir kişilik. Onu da ülkemizin ünlü bir teknik direktörünün kişiliğinde bulmuşlar. Teknik direktör yalnız kendisini değil, ailesinin yakın bireylerini de bankacı kadının kurduğunu söylediği fona dahil etmiş…
O önde olunca, vaktiyle yönetiminde bulunduğu takımlarda yüksek transfer bedelleri ve maaşlarla top koşturmuşlar da kafileye katılmışlar.
Ama ne katılma.
Konu mahkemelik. Bankacı kadın cezaevinde. [Nedense mahkeme saadet zincirini o kadınla başlatıyor. O kadar basit olabilir mi? Bana hiç öyle gelmiyor da.]
Mahkemeye sunulan fon katılımcıları sıralamasında, birkaç yüz bin dolarını bankacı kadına teslim edenler çok fakat aralarında 5 milyon, hatta 14 milyon dolarını teslim etmişler de var.
Dolarlarının birkaç misli katlanarak kendilerine döneceği beklentisiyle…
Ne olacak da bu gerçekleşecekmiş?
İşte işin orasını hiç düşünmedikleri anlaşılıyor.
Herkes şaşkın.
“Nasıl olur da ayakları kadar kafalarının da çalıştığı varsayılması gereken bu kadar insan, bu kadar yüksek meblağları, makbuz bile almadan birine teslim eder?” sorusunu soran sorana.
Dolandırılmış kişiler de adları açığa çıkınca herhalde utanıyorlardır. [Daha fazla utanç hissetmemeleri için ad vermekten kaçındım.]
Şu yakınlarda, ABD de, yargısı bitmiş, onlarca senelik cezası 2024 yılı Mart ayında tebliğ edilecek birinin dolandırıcılık olayıyla çalkalanıyor. Sam Bankman-Fried adlı şu ana kadar 30 yaşına yeni varmış biri, kurduğu FTX adlı kripto-para alanında çalışan şirketiyle, insanlardan milyarlarca dolar toplamış…
FTX şirketi battı.
Adamın destekçileri arasında onunla yan yana TV programlarına çıkıp FTX’in reklamını yaptıkları için deşifre olmuş pek çok şöhret var. Muhtemelen paralarını yediği müşterileri aynı zamanda bunlar…
İkisinin adı herhalde yeterli: ABD’nin eski başkanı Bill Clinton ile İngiltere’nin eski başbakanı Tony Blair…
[Yazımın fotoğrafında bu ünlü ikilinin yanlarında şortuyla oturan genç Sam Bankman-Fried.]
Clinton ve Blair, bulundukları makamlarda, hem kendi ülkelerinin insanlarını hem de tüm dünyayı aldattılar, bir bakıma dolandırdılar.
Sonuçta hepimiz birileri tarafınca dolandırılıyoruz.