Bazen realiteyle bağımın kesildiği oluyor, sanki bir başka evrende yaşadığım hissine kapılıyorum. Kendime gelip yeniden dünyamızın ve ülkemin gerçekleriyle baş başa kaldığımda, iki evren arasındaki farkın önemi kalmadığını anlar gibi oluyorum.
Dünyanın ve ülkenin gündemi de realiteyle ilintisiz gibi; bir çok bakımdan sürrealist özellikler taşıyor.
Son 24 saate bu gözle bakmayı teklif ediyorum.
Gündemin en önemli maddesi neydi son 24 saatte?
Soruya cevap verebilmek için sizlerin hangi haber kaynaklarından beslendiğinizi bilmem gerekiyor.
Eğer haber kaynağınız medyanın iktidar cephesinin takdirine mazhar bölümü sayabileceğimiz gazete ve televizyonların neredeyse %90’ı ise, o takdirde sizler o saatlerde, maaş ve ücretlere beklenmeyen zamlar ve bu arada da geçen hafta sonunda Madrid’te yapılan NATO zirvesinin Türkiye’nin istediği biçimde geçtiğini ön plana alan ‘dış politika zaferi’ ile meşgul olmuşsunuz demektir.
Mutluluktan gözleri hazine ve maliye bakanı Nureddin Nebati gibi ışıldayanlarınız bile vardır.
Benim de aralarında bulunduğum bir başka grup ise, önceki akşamdan başlayarak, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) zorlu ikamete tabi tutulan ve adı her anıldığında kendisinin ‘suç örgütü lideri’ olduğu mutlaka vurgulanan Sedat Peker’in attığı Twit mesajlarının şaşkınlığını yaşıyoruz.
Şaşkınlık lakin ne şaşkınlık…
Haber kaynağı olarak AK Parti’nin itibar ettiği medyaya bağımlı olanları halkımızın öteki bölümünü şaşkınlığa sürükleyen mesajlar konusunda aydınlatmak gerekebilir. Çünkü bu yazımda o mesajlardan hareketle kısa bir ülke ve siyaset analizi yapmaya çalışacağım.
Ancak mesajlardaki iddialarda o kadar çok ‘ünlü’ insanın adı geçiyor ve o insanlar hakkında anlatılanlar o kadar akıl almaz ki, iddiaları burada özetlemeye kalkmak hem zor bir iş, hem de o işi göze alsam bile görevi tam anlamıyla yerine getireceğimden kuşkuluyum.
Henüz okumamış ve işitmemiş olanlara mesajları bulup bütününü okumalarını şiddetle tavsiye ederim.
Yeni başlayacaklar, okumaya hamle ettiklerinde, verilen mesajların yenileriyle daha zenginleştiğini de görebilirler.
Ülke tahlili mesajlarda aktarılan iddialar bilinmeden anlaşılamaz.
O halde?
Şu kadarı önemli: Ülkemizde en önemli koltuklarda oturmuş siyasiler ve muazzam servetini devletle kurdukları iş ilişkilerinden edinmiş olan iş insanları ile suç örgütü diye anılan yapılar arasında, dışarıdan bakan bizim gibilerin görmeleri imkansız karma karışık ilişkiler bulunuyor.
Ülkemiz başbakanının yabancı bir ülkede kumarhanede burnunun kırılmasına yol açan bir saldırı olayının kayıtları, kendisine dokunulmayacağı sözü verildiği halde cezaevine tıkılan bir örgüt liderinin eline geçiyor. O da, o kaydı, cezaevinden çıkartılmak ve videoyu gözlerden gizlemek karşılığında saldırıya uğrayan başbakandan milyonlarca dolar talep etmek için kullanıyor.
Cezaevinin kapıları açılıyor, başbakan ile örgüt lideri arasında arabuluculuk görevini üstlenen iş insanı, talep edilen milyonları ödüyor.
İddialar bu kadarla kalsa iyi, 1990’lı yıllarda yaşanmış bu olayı günümüze taşıyan ortak isimler mevcut.
Film ve dizi zevklerimiz birbirine yakın bir dostum ısrarla BBC yapımı ‘Peaky Blinders’ dizisini izlememi teşvik edip duruyordu. Sonunda dayanamayıp Netflix’ten dizinin herbiri altı bölümlük altı sezonunun bütününü izledim.
İyi ki, dostumun teşviğini ciddiye almışım, 2013’te başlayıp bu yıl altıncı sezonuyla sona erdirilmiş diziyi iyi ki, baştan sona izlemişim.
Ne yalan söyleyeyim, 1880-1910 tarihleri arasında İrlanda’da faaliyet gösteren Peaky Blinders adlı çete üzerine oturan senaryodan hareketle çevrilen diziyi izleyip, öyle bir örgütün elleri ve kollarının nerelere kadar uzandığını ekranda görmemiş olsaydım, şu sıralarda ülkemizde mesajlara konu olan iddiaları kavramakta zorlanırdım.
Sonuçta BBC’nin ekrana taşıdığı bir senaryo. Oysa twit mesajlarına konu olan iddialar, isimleri ve cisimleri açıkça verilen gerçek insanlarla ilgili. Bizde, gerçek hayatla ilintili olarak anlatılanların gerçeği aşan yönleri bulunuyor.
Bir tür sürrealist hayatlar yaşanıyor bizim ülkemizde. Başka ülkelerde, hiç değilse çoğunda, bizde ‘gerçek’ diye takdim edilenlere benzer olayları insanlar ancak beyaz perdede veya TV ekranlarında görebiliyorlar.
Gördüklerini ‘‘Bizde böyle şeyler belki 100 küsur yıl önce olmuştur lakin günümüzde bunlar olmaz, olamaz’’ diye izliyordur o ülkelerin insanları…
Hakimler ve savcılar böyle yanlışlıklara alet olur mu? Hakimler ve savcılar bir yerden diğerine keyfi biçimde sürülür mü? Bakanlar, olan bitenleri seyrederler mi?
Daha da önemlisi: Yasalar hiçe sayılarak yapıldığı bizzat olayın içerisinde yer almış kişi/ler tarafından ortaya atılmış eylemler, gözleri ve kulakları olan herkesçe görülüp işitildikleri halde, onlarla ilgili herhangi bir hukuki süreç başlatılmamış olması o ülkelerde düşünülebilir mi?
Bizde maalesef bunların hepsi olmuş gibi. İddialar soruşturulmadığı ve yargı konusu yapılmadığı için de, konudan haberdar olanlar, ortaya atanın bunları söyleyebilecek konumda oluşuna bakarak, anlatılanları ‘gerçek’ kabul edebiliyorlar.
Ülkeye yazık oluyor.
[Vaktiyle 15 Temmuz hain darbe girişimini finanse etmekle suçlanmış BAE ile yakınlaşma girişiminin bir sebebi de -en önemli sebebi finansal beklentiler olsa bile- o ülkede bulunan Sedat Peker’in mesajlarının engellenmesiydi. Hiç değilse yakınlaşma öyle yorumlanmıştı. Suskunluk kısa sürdü ve Peker yeniden yayınlarına başladı. Yakında video çekeceği vaadinde de bulunuyor. BAE ve Suudi Arabistan ile yakınlaşmalardan ekonomiye de destek gelmedi galiba. Ya Madrid ‘zaferi’ de boşa çıkarsa?]
Gerçekten ülkeye yazık oluyor.