Sorun haline gelmiş konuları, tartışmamız gerektiği ve tartıştığımızda yararlı sonuçlar alınabileceği sırada değil de, her şey olup bittikten ve sorunun çözümünün önündeki engeller aşılması hayli güç -hatta imkansız- hale geldikten sonra tartışıyoruz.
Zamana da, çenemize de yazık.
Son tartışma konumuz olan sığınmacılar öyle konulardan…
‘Arap baharı’ diye adlandırılan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerin çoğunda demokrasi arzusunun dışa vurmasıyla kendini belli eden süreç, en son güney komşumuz Suriye’ye uğradı (2011). Başka bazı ülkelerde saltanatları ve rejimleri sarsan sürecin Suriye’de de benzer bir sonuca doğru evrilmesi beklendi.
Bekleyenler siz-biz olsak neyse, hesap yanlışını, devlette karar alma mekanizması içerisinde yer alanlar yaptılar.
Hesapları şuydu: Suriye rejimi saltanatları sarsan sürecin en zayıf halkasıydı. Yönetimde bulunan Baas Partisi halkın çok azıyla ortak paydası olan bir tabana dayanıyordu. Beşşar Esad ve Baas’ın ileri gelenleri Suriye’de bir azınlık mezhebine mensuptular. Halkın büyük çoğunluğu “Yeter” dediğinde rejimin devrilmesi kaçınılmazdı.
Bu hesapla, yetkili ağızlardan “Gelecek cuma namazını Şam’da Emevi Camii’nde kılacağız” türü sözler bile çıktı.
Rejim değişmedi, iç savaş çıktı ve böyle ortamlarda hep olduğu gibi ülkeden göçler başladı. Suriye’den göçüp başka ülkelere sığınanlardan ülkemizin payına da milyonlar düştü.
Ülkemize sığınan Suriyelilerin sayısının 3 ila 5 milyon arasında olduğu sanılıyor.
Suriye’nin nüfusu 20 milyon; 20 milyon nüfuslu bir ülke için hayli yüksek bir rakam bu.
Ürdün ve Lübnan’a sığınan Suriyelileri de toplama katarsak, Suriye’nin yarıya yakın nüfusunun komşu ülkelerde sığınmacı statüsünde yaşamak zorunda kaldıkları anlaşılır.
Geride kalanların ana gövdesini Baas Partisi’ni kuran kadro gibi azınlık mezhebine mensup olanlar ile 50 yılı aşan Baas iktidarında yönetimdekilerin kendileriyle ortak noktalarda buluştuğu veya çıkar ilişkisinde bulunduğu çoğunluk mezhebinden insanlar teşkil ediyor.
Türkiye dahil komşu ülkelere sığınanların çoğunluğu ise mezhep farklılığını sorun edinen insanlar…
Muhalif onlar…
Esad ülkesinin bazı bölümlerinde yabancı askerler bulunsa bile, Şam’da ve büyük kentlerde iktidar hayatının en rahat günlerini yaşıyor.
Kendisini devirmeyle sonuçlanacağı sanılan süreç muhaliflerini ülke dışına sürüklediği için…
İçeride kalanların büyük çoğunluğunun kendisiyle bir sorunu bulunmadığı için…
‘Arap baharı’nın ve onun Suriye’yi de etkisi altına almasının üzerinden tam 10 yıl geçti; Türkiye -ve Suriye’ye komşu diğer ülkeler- milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapmaktalar. Bu sığınmacılar keyiflerinden başka ülkelerde değiller; evleri ve işyerleri yerle bir olduğu için veya ülkelerinde kendilerini güvende hissetmediklerinden, başka ülkelere sığınmış durumdalar.
“Gidin artık” denildiğinde gidebilecekleri bir yuvaları veya işyerleri yok çoğunun; böyle bir sorunu bulunmayanların da rejim tarafından ‘muhalif’ bilinmek gibi bir engelleri var. Zaten pek çok sığınmacı, bulundukları ülkelere -bu arada Türkiye’ye de- çoktan alıştı; bir bölümü kalıcı iskan durumuna geçti, iş-güç sahibi oldu. Hiç de azımsanmayacak sayıda Suriyeli de çeşitli işlerde çalışıyor.
Birileri kendilerine “Git” dediğinde gidecek değiller; hatta zorlanırlarsa kalmak için her yola başvuracak kadar kesin kararlı oldukları bile söylenebilir.
Madalyonun bir de öteki tarafı var.
Esad da başka ülkelerde sığınmacı olarak bulunan hemen hepsi kendisine ve rejimine muhalif vatandaşlarının dönmesini istemez.
Neden istesin?
Onların yokluğunda iktidarını çok daha rahat sürdürüyor.
Ara sıra seçim yaptırıyor ve yüksek oranda oy alarak iktidarını uzatabiliyor.
Bir veya birkaç hafta içerisinde rejimin değişeceği beklentisiyle kapıların ardına kadar açıldığı bir kolaylıkla on yıldır ülkemizde konuk edilmekte olan Suriyeli sığınmacıların artık ülkelerine dönme zamanı gelip gelmediğini bizler şimdi tartışıyoruz.
Muhalefet sığınmacılar konusunu iktidarın aleyhine bir koz olarak kullanıyor.
İktidar cephesi sığınmacıların gönderilmesini isteyenlere yakın zamanlara kadar sert çıkardı, şimdi onlar da sığınmacıların geri dönme zamanının geldiğine kendilerini ısındırmış gibiler; Milliyetçi Hareket Partisi lideri dün bu yolda mesajlar verdi, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, ilk kez, Suriyelilerin ‘onurlu bir biçimde’ ülkelerine yollanacağını söyledi.
Ümit Özdağ’ın lideri olduğu Zafer Partisi daha da ileri giderek sığınmacılar konusunu görüşmek üzere Şam’a bir heyet gönderiyor.
Sürecin en başında, Şam’da rejimin çok kısa sürede değişeceği yanlış hesabıyla bugünleri öngöremeyenler, şimdi de, sürecin doğal sonucu olarak ülkeye sığınmış milyonları, gönüllü olarak veya zorla geri gönderebileceklerini sanıyorlar.
Bu da yanlış bir hesap.
Gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesine benzer bir durum bu.
Şam’daki rejim değişmeden, yani Beşşar Esad yerini koruduğu sürece, sığınmacıların bütünüyle Suriye’ye dönmeleri pek mümkün değil.
Beşşar Esad ise, ülkesini Türkiye’yi de yanlarına çeken Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) yeni oluşan blokun parçası haline dönüştürmenin peşinde.
Kendileriyle Türkiye arasındaki küskünlüğün ortadan kalkmasını Ankara’yı ziyaret ederek başlatmış olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi, geçen ay, Beşşar Esad’ı sarayında kabul etti.
Özetle: Tartışıyoruz lakin galiba boşa tartışıyoruz.