“Sinan Oğan ne kadar ‘ilkeli’ biriymiş; ikinci turda doğru adamı seçmesi bunu gösteriyor…”
“Yok öyle değil; Sinan Oğan düne kadar savunduğu ilkeleri bir çırpıda menfaati için feda etmiş biri; görmüyor musunuz, yanlış adaya destek çıktı…”
Sabah sabah bugünün gazetelerine göz atarken iki taban tabana farklı Sinan Oğan portresiyle karşılaştım. Tayyip Erdoğan’a ve AK Parti’ye destek veren gazeteler-televizyon kanalları için ‘kahraman’ olan Oğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını isteyenler için hiç muteber biri değil…
Peki Sinan Oğan bunlardan hangisi?
İtiraf ederim, bilmiyorum. Tanıdığım ve ilgilendiğim biri değil çünkü.
Bildiğim, daha önceleri ölesiye karşı çıktığı, ilk tur öncesi kendisini alenen görmezden gelmiş adaya, o turda kendisine oy vermiş seçmenlerinin pazar günü yapılacak seçimde desteklerini esirgememesini istediği…
Şunu da kaydetmem şart ama: Desteği için Kılıçdaroğlu’nu tercih etseydi de hakkında yukarıdakine benzer bir kıymet hükmüne varabilirdim.
Zaten karşılarına üçüncü aday olarak çıkma ihtiyacını, her iki adayı da beğenmediği, temel konulardaki görüşlerini tasvip etmediği için duymamış mıydı Sinan Oğan?
Kendisi “Pazarlık yok” dese, destek verdiği Erdoğan dün geceki TV mülakatında aynı cümleyi tekrarlasa da, destek öncesi görüşmelerini aktarırken ‘pazarlık’ iddiasını akla getiren sözler de sarf etti Cumhur İttifakı adayı.
Erdoğan’ın dün gece açıkladığına göre, mültecilerden bir milyonunu daha ülkelerine geri göndereceklermiş… Türk dünyasına hassasiyetle yaklaşıyorlarmış… Afet bakanlığı kurulması talebi de AFAD’ı bakanlık haline dönüştürerek yerine getirilecekmiş…
Bunlar ‘pazarlık’ olduğu kokusunu veriyor…
İlk turdan bugüne geçen süre içerisinde yapılan aleni açıklamalar, ikili-üçlü görüşmeler, ‘pazarlık’ değilse neydi?
Bu kadar ‘kazanç’ yetmiş Sinan Oğan‘a…
Neyse, hayırlı olsun diyelim.
Sistemin ‘%50+1’ şartını ilk turda yerine getirememesi yalnızca binde 5 oy eksik kaldığı için gerçekleşmemiş olan Tayyip Erdoğan, bu destekle, ilk turda Sinan Oğan’a oy vermiş %5.17 oranındaki seçmenlerin oyunu alır ve o şartı -hem de fazlasıyla- yerine getirir.
Beklenti bu.
Eskiden, “Eskiden” dedimse bundan 30-40 yıl önceleri, ülkemizin belli bir bölgesinde yaşayan insanların, aşiretlerinin reisi konumundaki ‘ağa’ diye andıkları kişinin emir ve talimatlarıyla, onun gösterdiği kişi ve partiye oy verdiklerinden söz edilir, yapılan seçimlerde o bölgede alınan sonuçlara böyle bir anlam kazandırılırdı.
O günler geride kaldı.
Şener Şen’in ‘Züğürt Ağa’ filminde canlandırdığı karakter ağalığın sonunun ilanı gibidir.
Demek ki, şimdilerde oy kullanmada ağızlarına bakılan farklı bir ağalık söz konusu.
Aday olup bir miktar oy alarak diğer adayların sistemin şart koştuğu oranı tutturmasını önleyen biri, bir işaretiyle, kimin ülkeye cumhurbaşkanı olacağını belirleyecek…
Bu da yeni tür bir ağalık herhalde.
Kendisine böyle bir misyonu yakıştıran kişi -veya kişiler- elbette her türlü pazarlığı yaparlar.
Yapmakta haklıdırlar da.
Bu yolu açan, ilk turda seçilmek bir yana küsurat sayılabilecek az bir miktarda oy alabilmiş bir aday ile “Desteğini bana ver” müzakeresi yürüten diğer iki adaydır.
Her müzakerede olduğu gibi bunda da, karşısındakine ‘daha fazla şey’ verebilecek olanın sonunda üstte çıkması ve desteği kazanması doğaldır.
“Sen kazan ben de kazanmış olayım” diye düşünür müzakerede kendisinden talepte bulunulan kişi…
Öyle de oldu işte.
Galiba sıra, ilk turda mahir müzakereciye oy vermiş 2 milyon 831 bin 239 kişide…
Ne dersiniz, onlar Sinan Oğan’ın ve onunla müzakere yürüten diğer iki adayın beklentileri istikametinde mi davranırlar?
Küçücük bir bölümü -%5.17 oranı içerisinde binde 5’i- bile %49.52 oranındaki oyuna katkı sağlarsa, seçimde ipi Tayyip Erdoğan göğüslemiş olacaktır.
Tabii, oyunu Erdoğan kazansın ve beş yıl daha cumhurbaşkanı olsun diye kullanmış olan 27 milyon 133 bin 849 kişi ilk turdaki tercihlerini ikinci turda da devam ettirecek olurlarsa…
Arada geçen ve geçecek olan iki haftada gündeme gelen yeni bilgiler ve tartışmaların da bir etkileme gücü var.
Diğer mülahazaları bir tarafa bırakalım, Sinan Oğan’ın yürüttüğü müzakereler, o müzakerelerde karşı taraftan bekleyip aldıkları, yalnızca ona oy vermiş kitleyi değil her seçmeni yeniden düşünmeye sevk edebilir.
Neticede sandık başına gittiğimizde, o ana kadar işitip okuduklarımızdan etkilenerek ama vicdanımızla baş başa kalarak oy kullanacağız. Kullanacağımız oyun yalnızca birey olarak kendimizi, aile ve yakın çevremizi değil, ülkeyi ve ülkemiz ile insanlarının geleceğini de belirleyeceğinin bilincinde olacağız.
Aşiret değil, bir ulusuz çünkü.
‘Züğürt Ağa’ kendi malı bildiği koca bir köye hükmeder ve insanların kaderini belirlerken, devran değişince, medar-ı maişet motorunu çalıştırabilmek için evde imal edilen çiğ köfteleri İstanbul sokaklarında satmak zorunda kalmıştı.
Siyaset alanı o kadar acımasız değil.
Yine de seçmenin ne yapacağı belli olmaz.