Olaylardan meydana geldiği zaman habersiz kaldığımı her itiraf ettiğimde nelerle meşgul olduğum merakının etrafta doğduğunu fark ediyorum.
Öyle ya, siyaset değilse ne dikkatimi kendine çekiyor?
En son izlediğim videolardan söz ederek merakları kısmen gidermeye çalışayım.
İngiliz itv televizyonu için hazırlanmış herbiri birer saatlik iki videoyu peş peşe izledim.
Programın adı şu: ‘İngiliz futbolu Avrupa’yı ne zaman fethetmişti?’ (İngilizcesi: When English Football Ruled Europe?)
Bütün kupaların kupası sayılan Şampiyonlar Ligi’nin şampiyonluğu 1970’li ve 1980’li yıllarda İngiliz takımları tarafından elde edilmişti.
Önce Liverpool art arda üç yıl şampiyon oldu. Sonra sıraya yine üç yıl üst üste Nottingham Forrest takımı girdi. En son da Aston Villa kupayı yine üç yıl üst üste kaldıran takım oldu. Hepsinden sonra Liverpool yeniden sıraya girdi ama bu durum sürekli olmadı.
Alman ve İspanyol takımları kupayı sonraki yıllarda kendi aralarında paylaştılar.
Bu yıl yeniden bir İngiliz takımı –Manchester City– Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmayı başardı ve beklenen, onun gelecek birkaç yıl daha şampiyonluğu başkalarına bırakmaması…
“Sıra yine bizde” diye düşünmeye başladı İngilizler İstanbul’da İnter karşısında kupa kaldırılınca…
Eskiler -1970’ler ve 1980’ler- ile bugün arasında pek çok fark, videoları izlerken hemen kendini belli ediyor. Sahalar çok kötü. Formalar ilkel. Oyun tarzları göz alıcı değil. En önemlisi de, eskiden İngiliz takımları genellikle yalnızca beyaz -hatta hepsi Britanyalı- oyunculardan oluşuyor…
Bugün sahalar mükemmel. Futbol milyarlık bir sektöre dönüştüğü için oyuncuların şikayet edebilecekleri pek bir şey yok. Eskiden en yüklü transferi yapan oyuncu 1 milyon sterlin almış. Oyuncuya bir gazeteci “Bu parayı hak ettiğine inanıyor musun?” diye sorunca ondan gelen cevap şaşırtıcı: “Hayır, sanmıyorum.” İyi oyunculara onun transfer ücretinden daha fazlası her ay maaş olarak ödeniyor.
Yüz milyonlar transfer ücreti olarak ödeniyor bugün ve her takımda dünyanın dört bir tarafından yabancı oyuncu var.
O günle bugün arasında belirleyici tek ortak noktayı, geçmiş dönemlerin kupa kaldıran takımlarında oynamış oyunculara yöneltilen sorulara alınan cevapları dinlerken öğrendim: Sihirli oyuncu yok aslında, sihirli teknik yönetmen var…
“Nedir o sihir?” sorusuna neredeyse tek ses halinde aynı cevap veriliyor: Tek tek birey olan oyuncuları takıma dönüştüren, takımla taraftarı bütünleştiren, oyuncuların kendilerinin bile varlığını keşfedemedikleri maharetlerini sahaya yansıtmalarını sağlayan kişidir teknik direktör; başarılar sahada kazanılsa da bunu sağlayan saha kenarındaki spor adamıdır…
Zafer, takım ruhundan kaynaklanıyor, o ruhu oyuncuyla taraftarı bir ve bütün yapan teknik direktör sağlıyor…
İzlerken ister istemez etrafımda gelişen güncel siyasi olayları düşünmeden edemedim.
Fehmi Koru yazdı: Kılıçdaroğlu’nun suçladığı "kiralık kalemler" kim? CHP’li medya neyin peşinde?
CHP iç çekişmelerle çalkalanıyor. Pek çokları liderin değişmesini talep ediyor ve bunu zorlamak için taraftarlar galeyana getirilmek isteniyor. Lider kendisini gemi kaptanı olarak görüyor görmesine, ama çalkantıları sona erdirmeye gücü yetmiyor. Sertleşenlere o da sertleşiyor.
Partide takım ruhu? Yok.
Takımın taraftarla bütünleşmesine benzer bir görüntü var mı partide? O da yok.
Futbolda kazandıran teknik direktör gün geliyor takımına kupa kaldırtamıyor; takım eleniyor. Ancak aradan yarım yüzyıl geçmesine rağmen adamın arkasından konuşanlar liderin hakkını teslim ediyorlar.
Başarılara imza atmış direktörlerin, takım kaptanlarının stadyumlar önüne dikilmiş heykelleri onların hayırla yad edildiğini herkese hatırlatıyor.
CHP’liler lider olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçmişler, fakat şimdi onu saldırıların hedefine koyanlar var ve diğerleri de bunu yapanlara ses çıkartmıyorlar.
Bırakın heykellerini dikmeyi, çiğ çiğ yemeye hazır görüntüsünü veriyorlar.
AK Parti de parti ama farklı bir parti.
Ondaki ve liderindeki özellikler sayesinde, o tür özelliklerden mahrum partiler karşısında bugüne kadar sürekli başarılı olabildi AK Parti.
CHP’lilere İngiliz TV kanalında izlenebilen futbol videolarına göz atmalarını tavsiye edebilirim, fakat ona gerek yok; bir partinin nasıl olması gerektiğini anlayabilmek için, AK Parti’ye biraz yakından ve ön yargılarını geride bırakarak bakmaları bile ders almaları için yeterli.
Sevmeseler, karşı çıksalar, hatta nefret etseler bile AK Parti onlar karşısında parti gibi parti görüntüsünde.
CHP’liler liderlerini değiştirebilseler ne olacak?
Yeni lider bir gün kendi kuyusunun da bugün kendisini iş başına getirenler tarafından kazılacağını bilecek.
Futbol daha zevkli, ne yapayım…