Fehmi Koru yazdı: “Tarikat ve cemaatlar sivil toplum kuruluşu sayılır mı?” tartışması

Günümüzde tartışma dışı gibi görülen ve öyle sayılmak istenen Alevi oluşumlarını da, gene dini yapılanmalar olarak değerlendirebiliriz.

Tarikatlar ve cemaatlar sivil toplum kuruluşu sayılmalı mı?

Bu probleminin cevabı kişiden kişiye ve nereden bakıldığına göre değişiyor.

Ayrıntıya girmeden kendi görüşümü ve konuya hangi pencereden baktığımı açıklayayım.

Ülkemizde dini örgütlenmeler bugünün konusu değil; Osmanlı’dan ve hatta öncesinden beri, dinin insanları örgütleştirici özelliğine uygun öyle yapılanmalar var. 

Yeniçeri Ocağı da öyle bir yapılanmanın devlet eliyle ve devletin emrinde silahlı hale dönüşmüşüydü.

Günümüzde tartışma dışı gibi görülen ve öyle sayılmak istenen Alevi oluşumlarını da, gene dini yapılanmalar olarak değerlendirebiliriz.

Olaya bu genişlikte bakıldığında, tarikat veya cemaat adıyla anılmaya değer görülebilen oluşumları birer sivil toplum kuruluşu olarak tanımak gerekiyor.

Laiklik -ya da sekülerlik- adına konuya benden farklı yaklaşanlar veya Atatürk’ün devrimleri gerçekleştirdiği dönemde dini yapılanmalara karşı şiddetli çıkışını günümüzde de geçerli görüp tavrını buna göre belirleyenler olduğunu biliyorum. 

Özellikle tartışma gündeme yeniden yerleştiğinden beri, CHP’li medyadaki yorumcuların takındığı tavır ile, 28 Şubat günlerinden bildiğimiz söylem, o yaklaşımdan izler taşıyor.

Yaklaşımı benimseyenler dini örgütlenmelere topyekün karşı çıkıyor ve yasaklanmasını talep ediyorlar.

Halbuki, yasaklamanın en kolay uygulanabildiği dönemlerde bile dini örgütlenmeler varlıklarını sürdürmenin yolunu buldular. Hatta yasaklı dönemlerde daha da yaygınlaşıp kalabalıklaştıklarını da söyleyebiliriz.

Bu girişten anlaşılacağı üzere, dini yapılanmalara bir doğal gerçeklik olarak bakıyorum.

Yalnız bizlere -veya Müslüman toplumlara- özgü bir gerçeklik de değil bu tür yapılanmalar; tüm dinlerin varlık gösterdiği toplumlarda, hatta bazen bizdekinden da daha belirgin dini örgütlenmeler bulunuyor.

Ülkemize döndüğümüzde, probleminin kaynağında, din-siyaset ilişkisi ve sözü edilen yapıların siyasete dönük yüzü yatıyor.

Biraz da 22 senedir iktidarda AK Parti’nin bulunması da tartışmaları etkiliyor.

Geçmiş dönemlerde, ‘sağcı’ diye anılan iktidarlar dönemlerinde de konu gündeme gelir ve muhalefet konuya iktidarların tarikat ve cemaatlara taviz vermesi yönünden yaklaşırlardı.

Oysa, o dönemlerin sağcı iktidarlarının, evet tarikat ve cemaatlarla içli-dışlı görüntü verdikleri olurdu, ama biraz yakından bakıldığında o ilişkinin tek taraflı olduğu anlaşılırdı.

İktidarlar dini cemaat ve tarikatları oy deposu olarak görür ve bu amaçla kullanırlar, fakat onların iktidarı yönlendirmesine izin vermezlerdi. 

Bu yüzden de dini yapılanmalar tarafınca eleştiriye de uğrarlardı.

CHP’nin uzun seneler genel başkanlığını yapmış Bülent Ecevit’in de dönem dönem bu yapılara ilgi duyduğu biliniyor.

Sorun, yakın dönemlerde, özellikle FETÖ diye adlandırılana kadar Cemaat olarak bilinen yapının, iktidarı kullanma girişiminin ileri safhalara kadar varmasının sonucu sayılabilir.

Dini yapıların sivil toplum kuruluşu sınırını aşma girişimiydi o aslına bakarsak.

İşin nereye kadar vardığını biliyoruz.

Günümüzde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin‘in açıklamasıyla yeniden canlandırılan tartışmada gözden kaçan da galiba bu nokta: Bakanlığın bazı mevzularda ortaklık yaptığı ve bakanın birer ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak gördüğünü söylediği oluşumlar hangi özelliğe sahipler? Sınırın nerede kesildiğinin bilincindeler mi, yoksa iktidar üzerinde etki uygulayarak kendi özel ajandalarını mı uygulamak niyetindeler?

Bu noktanın önemi şurada: Devletin kendisinin dini eğitim veren Kur’an Kursları, İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri var. Herkes çocuklarının hangi seviyede bir dini eğitim almasını arzuluyorsa, arzusunu giderebileceği kuruluşlar bunlar. 

Devletin kurumları haricinde da dini eğitim verilemez mi? Verilebilir elbet, ama o eğitim devletin dini eğitim veren kurumlarına müdahaleyle olamaz.

Karışık mı görünüyor? Oysa hiç de karışık değil. Dini örgütlenmeler sınırlarını bildikleri sürece sivil toplum kuruluşu muamelesi görür, hatta devletin yardımına da mazhar olurlar; buna karşılık devlet içerisinde yapılaşmaya kalkışılmasına müsaade edilmez ve öyle davrananlara sivil toplum kuruluşu muamelesi de yapılmaz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri

Ankara’da vekâletler çekişmesi
Silah kaçakçılarına 'Mercek-19' operasyonu
‘Masanızda benim fotoğrafım varmış
Diyanet'in öğle yemeğinde her gün et var
Meteorolojiden İstanbullulara kötü haver: 17 Mayıs 2024 İstanbul hava tahmini