Fehmi Koru yazdı: Yeşil’i Bursa’da dirilttiler; Kılıçdaroğlu’na suikast ihtimali; Bahçeli, Akşener’i ilkesizli

Yazacak konu çok bizim ülkede.

Uzun yıllar boyunca görüşlerimi gazetelerde ve ekranlarda kamuoyuyla paylaşma fırsatı buldum; son yedi yıldır da her gün buradan okurlarla buluşmayı sürdürüyorum.

Hiç aksatmamaya çalıştığım bir uğraş bu.

Eskiden “Nasıl?” diye sorarlardı, her gün yazacak konu bulmakta zorlanacağımı düşünerek… Son yıllarda o soruyla pek karşılaşmıyorum. Meslektaşlar arasında gazetelerdeki köşelerini günde birkaç ayrı konuya ayıran bile var.

Yazacak konu çok bizim ülkede.

Resmi rakama bakılırsa bir ay önce meydana gelen iki depremde 50 bine yakın insanımızı kaybettik. Haberlere göre, iki milyonun üstünde insan deprem bölgesinden başka yerlere göçtü. Kalanlar çadırlarda, prefabrik evlerde, kış şartlarında, binbir zorlukla hayatlarını sürdürmekteler.

Böylesine önemli deprem konusunu siyasi hayatta yaşanan olağanüstülükler neredeyse unutturacak. Cumhurbaşkanı seçimine az bir vakit kala, muhalefetin bir bölümü, kendi adaylarını belirlerken bir kriz yaşamak zorunda kaldılar. Sonunda ‘taşların yerine oturduğu’ söylense de, o 72 saat içerisinde neler yaşandığına dair sorular çok.

Alın size bitmez tükenmez yazı konusu.

Herkesle birlikte ben de dikkatimi siyasi hayattaki savrulmaya yoğunlaştırmışken, Bursa’da yapılan bir futbol müsabakasında, Diyarbakır’ın Amedspor kulübü sporcularına, o kentin insanlarına yakıştırmakta zorlandığım bir davranış sergilendi.

Daha da ilginç olan şu: Stadyumlarda siyasi sloganlar atılmasına alışkınız, ancak Bursa’da açılan pankartlar bir başka tuhaftı.

Güneydoğu Anadolu’da sayıları yüzlerle -bir başka hesapla binlerle- ifade edilen ‘faili meçhul’ cinayetler döneminden hatırlanan ‘Yeşil’ adlı tetikçi ile sonunda hayatları kaybettirilen insanların ölümle tanışacakları akıbetlerine götürülmek üzere bindirildikleri beyaz Toros aracın fotoğraflarını pankartlaştırmıştı birileri…

Bir zamanlar “Yeşil hayatta mı?” sorusu eşliğinde tahminlerde bulunulur, birileri kod adı adından daha fazla bilinen tetikçinin hayatını bir yerlerde kendini unutturmaya çalışarak sürdürdüğüne inanırken, ben ve benim gibiler o tür görevleri üstlenenlerin kendilerine ihtiyaç duyulmaz hale gelince ortadan kaldırıldıklarını ileri sürerdik.

‘Yeşil’ ortadan kaldırılmış olsa bile adı ve sembolik fotoğrafı hala işe yarıyor.

Onun ve beyaz Toros aracın fotoğraflarıyla birileri bir yerlere mesaj verebiliyor.

Sadece bir mesaj vermekle yetinilecek mi, 1990’lara uğursuz damgasını vuran türden eylemlerle de karşılaşacak mıyız?

Futbol maçında stadyum dolusu insanı konu mankeni malzemesi haline getirebilen ‘iyi saatte olsunlar’ diye de anılan sergerdelerden her şey beklenir çünkü.

Bu tür alengirli konuları bizden daha iyi bilebilecek biri, herhalde durduk yere şu sözleri sarf etmedi:

“Sandık güvenliğinden önce Millet İttifakı’nı oluşturan liderlerin can güvenliği her şeyden önemli. Bir mafya grubu üzerinden Kılıçdaroğlu’na hamle yapılacağıyla ilgili duyumlarım var.”

İddia sahibi gibi aynı ocakta başkanlık yapmış Sinan Ateş’in tombalacı da denilen uyuşturucu tacirlerine öldürtüldüğünü elbette hatırladık.

Deprem..

Masa..

Pankartlar..

Suikast hazırlıkları..

Konulardan konu beğenin…

Bu genel konuların alt başlıkları da var elbette…

Masa konusunu örnek olarak ele alalım.

Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere oturdukları masadan, 6 liderden biri –Meral Akşener-, belirlenmek istenen kişiye itiraz ederek kalkıverdi. Hayli yoğun müzakerelerle geçen bir gecenin ardından, tarafları yeniden bir araya getirecek formül bulundu. Meral Akşener o formülün peşinden itirazını kaldırarak masaya geri döndü.

O süreci ben de burada yazılarıma konu ettim.

Pek çok yorumcu, tuttukları taraf neyi gerektiriyorsa, konuya o yönden yanaştılar; Akşener ve lideri olduğu İYİ Parti medyada genellikle yaylım ateşe tabi tutuldu.

Yorumcular da, yeniden kendilerine masadan yana çeki düzen verdiler.

Beni bu süreçte en fazla, İYİ Parti’nin kurucu kadrosunun bir zamanlar içerisinde yer aldığı MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’nin olayı değerlendirmesi şaşırttı.

Özellikle de açıklamasının şu bölümü:

“Makam ve mevki pazarlıklarıyla masaya geri oturan İP başkanı, söylediği ağır sözlerin altından nasıl kalkacak, insanımızın yüzüne utanmadan, sıkılmadan nasıl bakacaktır? Türk siyaseti bu tip bir ilkesizliği ne görmüş ne de muhatap olmuştur.”

“İP başkanı” dediği Bahçeli’nin, İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener…

Masadan ayrılırken gerçekten de masanın diğer paydaşlarını rahatsız edecek bir şeyler de söylemişti Akşener…

Ancak onun sertçe sözleri bile, Akşener için “İnsanımızın yüzüne utanmadan, sıkılmadan nasıl bakacaktır?” sorusunu yönelten Milliyetçi Hareket Partisi başkanının, şimdilerde küçük ortağı olarak yanı başında durduğu AK Parti ile lideri Tayyip Erdoğan’a vaktiyle bizzat yönelttiği eleştirilerin sertliği yanında yumuşacık kalır.

Bahçeli başkanlık sistemine de eskiden şiddetle karşıydı, dünkü konuşmasında ise “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin felakete neden olduğunu ileri sürenler ilkesizliğin çukurlaşmış fertleridir” diyebildi.

Oysa, “Sistemin böyle olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda herkesi uyarmıştım” diye övünebilirdi Milliyetçi Hareket Partisi lideri. O uyarıları arşivde duruyor.

Türk siyaseti bu tür tavırlarla ilk kez tanışmıyor.

Siyasiler değişebiliyor.

Onlar değiştikçe bizlere de yazı konusu çıkıyor.

Başka ülkelerde siyasi yorum yapmakla geçimini sağlayan birilerinin, sayısı haftada biri geçmeyen yazılarını okurken, tekrara düşebildiklerini fark ettiğim çok oluyor.

Tekrar mı? Asla. Bakın ben de, birçok başka yorumcu gibi, birden fazla konuyu tek bir yazıya sığdırmak zorunda kaldım bugün.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.